17 Aralık 2015 01:00

Sandıktan hendeğe: Öğretmenim nereye?

Sandıktan hendeğe: Öğretmenim nereye?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

7 Haziran 2015’ten bugüne yaşadıklarımızı düşünürsek çok kötü günler geçirdiğimiz ortaya çıkar. 7 Haziran’da sandıklardan güzel ve olumlu bir seçim tablosu çıkmıştı. Yüksek ve haksız baraja rağmen halkların iradesi sandığa yansımıştı. Halkların iradesi “milli irade” sayılmayınca Meclis bekleme odasına alındı, koalisyon görüşmeleri oyalamalarla heba edildi ve ‘erken seçim’ gündeme alındı.
Erken seçim sürecinde linç ve katliam girişimleri, parti binalarına/evlere/işyerlerine yönelik saldırı ve yakma eylemleri ve en son Diyarbakır’da düzenlenen mitingde bombalı saldırı yaşandı. Kutuplaştırma, düşmanlaştırma, hedef gösterme ve yönlendirme sonucu sandığa yansıyacak irade tehdit edildi ve esir alındı. İstenen sonuç elde edilince sıra diğer planları hayata geçirmeye geldi.
Kör-topal yürüyen fakat olumlu sonuçları epey fazla olan “barış ve çözüm süreci” bitirildi, müzakere masası devrildi ve çatışmalı süreç başladı. Oysa 7 Haziran 2015 öncesinde ve hemen sonrasında  müzakerelerin başlayacağını, üçüncü gözün devreye gireceğini ve sürecin yasal dayanağının oluşturulacağı bekleniyordu. Ölümler asgariye inmişti ve barışa yönelik umutlar hayli yükselmişti.
“Kürt sorunu yoktur” açıklamalarından sonra çatışmalı süreçle birlikte çok sayıda yurttaşımızın öldüğüne tanık olduk. Öz yönetim ilanı ve ardından kazılan hendekler ve kurulan barikatlarla birlikte “kamu düzeninin tesisi” ve “terörle mücadele” adı altında ilan edilen sokağa çıkma yasakları söz konusu edildi: İlçeler savaş alanına döndü, ölenlerin sayısı arttı ve zorunlu göç yaşandı.
İnsanların göçe zorlanmasının ardından Cizre ve Silopi’de görev yapan öğretmenlere gönderilen kısa mesajlarla birlikte öğretmenlerin önemli bir kesimi izinli sayılarak ‘memleketlerine’ gitti. “Öğretmenim nereye” demek için geç kaldığımı biliyorum. Yine de sormak istiyorum: Öğrencilerinizi ve sizi bağırlarına basan velilerinizi/komşularınızı/okulunuzu bırakarak nereye öğretmenim? Dönünce öğrencilerinizin yüzüne nasıl bakacak ve onlara gerçekleri anlattığınıza nasıl inandıracaksınız?
1930’ların zihniyetiyle 2015’lerin sorunlarını çözemeyeceğimizi yüksek sesle dile getirebilirdiniz öğretmenim! Öldürülen çocuklarını buzdolabında saklamak zorunda kalan insanların tanığı olarak ne oluyoruz, nereye gidiyoruz diye sorgulayabilirdiniz öğretmenim! Hendek kazan ve barikat kuranlar arasında yer alan öğrencileriniz vardır eminim: Onların en yakınındaki kişiler/tanıklar olarak kolaylaştırıcı/aracı rolü oynayabilecekken nereye öğretmenim?
Günlerdir yasak ilan edilen Sur ilçesi sakinleri olarak Sur’da patlayan silahların, atılan bombaların, kaldırılan cenazelerin, yakılan evlerin/caminin dumanlarının, sürekli gezinen helikopter sesinin altında ders işlemeye ve sınav yapmaya çalışıyoruz. Üniversiteye ulaşmakta sorun yaşayan çok sayıda öğrencimiz bezgin ve endişeli şekilde gözlerimizin içine bakmakta ve çare aramakta iken ilçeleri terk eden öğretmenlerimizi düşünüyorum ve tekrar soruyorum: Öğretmenim nereye?
1930’lar Türkiye’sinde Umumi Müfettişler vardı ve Takrir-i Sükun Kanunu yürürlükte idi. 2015’te ise yetkisi arttırılmış valiler var ve iç güvenlik yasası yürürlüktedir. Öyle gözüküyor ki barış ve çözüm konusunda resmi zihniyet hiç değişmemiştir. “Aynı yöntemle farklı sonuçlar elde etmeyi” milli politika haline getirmiş bu zihniyetin değişmesi/dönüşmesi hepimizin yararına olacaktır.
Bilime ve bilim insanlarına meydan okuyarak sorunlar çözülemez. Eğitim sistemi toplumun yararına ve üretime yönelik değiştirilmedikçe analitik düşünme ve problem çözme yeteneği gelişmez ve hasta bir toplum söz konusu olur.  Eğitim/öğretim/araştırma sistemi ahlaklı nesiller yetiştirme amacına göre düzenlenirse çatışma ve şiddet sarmalından çıkabilir ve sağlıklı bir toplum olabiliriz.
İnsanları öldürerek ve yaşam alanlarını yakıp yıkarak sorunlar çözülemez, aksine daha da derinleştirilir. Evet! Sürecin yakın tanığı öğretmenlerim: Nereye?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa