Garip hallere dair -3-
Fotoğraf: Envato
7 Haziran sonuçlarıyla birlikte ‘gerilim’den savaşa evrilen ‘konsept’, 1 Kasım sonrası eşik atlayarak derinleştiriliyor. İç ve dış boyutlarıyla birlikte süreklileşmiş bir savaş iklimindeyiz artık. Böyle dönemler, bir araya gelebilecek muhalefet unsurlarını paralize eden, biribirinden yalıtan, uzaklaştıran bir baskılama etkisi de içeriyor. Nitekim, 7 Haziran’da şöyle bir görünen ve Batı ile Kürdün hiç olmadık ölçüde biribirini anlayabilme olasılığının küçük ama değerli ipuçları, savaş stratejisi sonucu önemli ölçüde dağıldı. Kürde dair o kronik güvensizlik yeniden tazelenmeye başladı. Kürt hareketine karşı 7 Haziran misyonu dolayısıyla bir süreliğine askıya alınmış “biz ayrıyız onlar ayrı” tutumu, tedavüldeki yerini hemen alıverdi yine. Bütün bu olup bitenlerden, “Türkiye solu Kürt hareketiyle arasına daha fazla mesafe koymadan büyüyemez” sonucunu çıkaranlar mı dersiniz, “Kürtler şimdi AKP’yle Başkanlık pazarlığına oturacak” diyenler mi...
***
“Tamam, sizin Kürt olduğunuzu kabul ediyoruz artık, üstelik ‘seçmeli ders’ de verdik, daha ne istiyorsunuz!” hayırseverliğini (!) ‘çözüm’ diye yutturmaya çalışan bir rejim var, biliyoruz. Buna fit olmadığı, ‘malum şahsı’ Başkan yaptırmadığı, Rojava’da kendi statüsünü oluşturduğu için savaşın dayatıldığını ve sistemin her daim elinde tuttuğu tarihsel bir ‘güvenilmez Kürt’ kartının olduğunu da... Buna bağlı olarak şekillendirilmiş, Kürtlere hiç güven(e)meyen ve ama onlara hep ‘kendilerini güvenilir kılma’ ödevi veren bir toplumsal/siyasal ‘Batı’ da bu tabloya eklenmeli elbette...
Sorun, bu ‘naturel’ durumla bitmiyor ama. Bazı solcular da var... Onlar da güvenmezler ve Kürtten kendilerini ikna etmelerini beklerler hep. Mümkünü yok, tatmin olmaz, iflah olmaz bir beklentidir bu.
***
Başkanlık meselesi örneğin... Malûm, ‘Seni Başkan Yaptırmayacağız’ manifestosuna kadar “Kürtler AKP’yle ya anlaştı ya anlaşacak” diyenleri, Kobanêdeki savaş bile iknâ edememişti. Öncesinden de “müzakere sürecinden Erdoğan’ın Başkanlığı çıkacak” demişlerdi, çıkmadı! “Seçimlere HDP bağımsız girmiyor, demek ki baraj altı kalıp Tayyip’i Başkan yapacaklar” dediler, olmadı! Sonuçta 7 Haziran’da yasal Başkanlık engellendi. 1 Kasım’da da engel yine HDP’nin aldığı oy oldu. Ama ne gam; KCK’den, PKK’den, HDP’den bağlayıcı sayısız açıklamaya rağmen bilindik iki vekilin konuşması yeterli referanstı! Korkut Boratav hocamız şöyle yazabildi mesela:
“Başkanlık sistemine geçişi hedefleyen bir anayasa değişikliği… Anlaşılan, HDP bu gündem üzerinden bir pazarlık sürecini başlatma eğilimindedir. Bu eğilimi tartışacak durumda değiliz. Böyle bir tartışmaya niyetlensek dahi, muhatabımız yoktur. HDP, bildiğimiz türden bir parti midir? Olumlu yanıt vermek güçtür. Anayasa değişikliği TBMM içinde gündeme geldiğine göre, bu konuda Meclis yelpazesi içinde muhatap alınabilecek tek parti CHP’dir...”
Üstad da HDP’yi defterden düştü ve “Kürtler Başkanlığa fit olacak” şeklindeki sislemeye katkı sunmuş oldu. ‘Tek muhatap’ CHP’ymiş! Kürtlerin böyle gizli bir ajandası olsaydı, bugün “Tayyip Erdoğan Başkan olacak mı” sorusu sorulacak mıydı acaba? Açıktır ki sorulmayacaktı, çünkü çoktan Başkan olacaktı zaten. Ama mesele başka. Kürt sorunu eksenli AKP ile Kürt hareketi arasındaki siyasal nesnelliği, gelişmelerin siyasal ruhunu okumadan hükme varan o geleneksel güvensizliktir sorun.
***
Siyasal nesnellik dediğimiz işte Silvandır, Cizredir, Nusaybindir, Rojavadır... Buralara bakıp ‘Başkanlık pazarlığı’ görmek nasıl bir şeydir? 17 ilçede toplam 4 ayı bulan o sokağa çıkma yasakları, o yıkım, o vahşet, Başkanlık hesaplarına taş koymanın kefareti değil midir biraz da? Nasıl bu kadar vicdansız olunabiliyor? Kürtler ne yaparsa yapsın, ona bakıp “biz senin AKP’yle işbirliği yapma ihtimalini sevdik” diye iç geçiren bir sol yaklaşımın iknâ olması, artık siyasetin alanı olmasa gerek!
Bugün savaş konseptinin içerideki temel hedefi durumunda olan ve ateş altında hep vurulan Kürtlere dair ‘güven’ babında kurulacak her cümle tersinden kurulmalıdır artık: Kim kime güven verecek? Kim kime nasıl güvenecek? Kürtlerin güvenini kazanmak için neler yapılmalıdır?...
‘Bir arada yaşamak’ argümanının asgari ölçüde anlam kazanması böylesi bir muhasebeye bağlıdır şimdi. Bu gerçeği görmeden, Kürtlerle arasındaki mesafenin altını daha da çizmekle uğraşmak, bugünü ve geleceği okuyamamak ve iktidarın demokratik muhalefeti parçalayıcı stratejisine katkı sunmaktır.
- İstanbul seçimi, sazan sarmalı ve Zana’nın trajedisi! 29 Mart 2024 19:51
- Solun ayarını seçimler mi bozuyor, yoksa ayarlar bozuk mu zaten? 09 Temmuz 2023 04:40
- Sosyalistlerin muaf olma hali ya da kaybeden sadece "Burjuva muhalefeti" mi?! 25 Haziran 2023 01:55
- Yenilmek de direnerek olsun, teslim olarak değil! 21 Mayıs 2023 04:40
- 1 Mayıs notları ve 14 Mayıs imkânı 07 Mayıs 2023 02:19
- Tarihi seçimler ve solda sekterlik halleri 30 Nisan 2023 04:17
- ‘Ayşe Teyze’ler, Mahirler varken, seccade konsolidasyonu yeter mi? 09 Nisan 2023 04:56
- Ayhan Bilgen’in ‘yapıcı muhalifliği’ ve bir tür ‘itirafçılık’ hali! 02 Nisan 2023 04:48
- Şapkadan çıkan Erbakan ile ‘bize pusu kurdular’ diyen pusucu nereye koşuyor? 26 Mart 2023 04:40
- 20 Mart’a denk düşen ‘tesadüfler’ ve bir zorunluluk 22 Mart 2023 04:49
- Değişim enerjisi, kuyudaki Akşener ve ‘kazanacak aday’a ilişmek! 12 Mart 2023 10:16
- Yarattığı enkazın altında kalan Akşener’in tarih bile olamama hali! 05 Mart 2023 04:53