06 Aralık 2015 01:00

Garip hallere dair -3-

Garip hallere dair -3-

Fotoğraf: Envato

Paylaş

7 Haziran sonuçlarıyla birlikte ‘gerilim’den savaşa evrilen ‘konsept’, 1 Kasım sonrası eşik atlayarak derinleştiriliyor. İç ve dış boyutlarıyla birlikte süreklileşmiş bir savaş iklimindeyiz artık. Böyle dönemler, bir araya gelebilecek muhalefet unsurlarını paralize eden, biribirinden yalıtan, uzaklaştıran bir baskılama etkisi de içeriyor. Nitekim, 7 Haziran’da şöyle bir görünen ve Batı ile Kürdün hiç olmadık ölçüde biribirini anlayabilme olasılığının küçük ama değerli ipuçları, savaş stratejisi sonucu önemli ölçüde dağıldı. Kürde dair o kronik güvensizlik yeniden tazelenmeye başladı. Kürt hareketine karşı 7 Haziran misyonu dolayısıyla bir süreliğine askıya alınmış “biz ayrıyız onlar ayrı” tutumu, tedavüldeki yerini hemen alıverdi yine. Bütün bu olup bitenlerden, “Türkiye solu Kürt hareketiyle arasına daha fazla mesafe koymadan büyüyemez” sonucunu çıkaranlar mı dersiniz, “Kürtler şimdi AKP’yle Başkanlık pazarlığına oturacak” diyenler mi...
***
“Tamam, sizin Kürt olduğunuzu kabul ediyoruz artık, üstelik ‘seçmeli ders’ de verdik, daha ne istiyorsunuz!” hayırseverliğini (!) ‘çözüm’ diye yutturmaya çalışan bir rejim var, biliyoruz. Buna fit olmadığı, ‘malum şahsı’ Başkan yaptırmadığı, Rojava’da kendi statüsünü oluşturduğu için savaşın dayatıldığını ve sistemin her daim elinde tuttuğu tarihsel bir ‘güvenilmez Kürt’ kartının olduğunu da... Buna bağlı olarak şekillendirilmiş, Kürtlere hiç güven(e)meyen ve ama onlara hep  ‘kendilerini güvenilir kılma’ ödevi veren bir toplumsal/siyasal ‘Batı’ da bu tabloya eklenmeli elbette...
Sorun, bu ‘naturel’ durumla bitmiyor ama. Bazı solcular da var... Onlar da güvenmezler ve Kürtten kendilerini ikna etmelerini beklerler hep. Mümkünü yok, tatmin olmaz, iflah olmaz bir beklentidir bu.
***
Başkanlık meselesi örneğin... Malûm, ‘Seni Başkan Yaptırmayacağız’ manifestosuna kadar “Kürtler AKP’yle ya anlaştı ya anlaşacak” diyenleri, Kobanêdeki savaş bile iknâ edememişti. Öncesinden de “müzakere sürecinden Erdoğan’ın Başkanlığı çıkacak” demişlerdi, çıkmadı! “Seçimlere HDP bağımsız girmiyor, demek ki baraj altı kalıp Tayyip’i Başkan yapacaklar” dediler, olmadı! Sonuçta 7 Haziran’da yasal Başkanlık engellendi. 1 Kasım’da da engel yine HDP’nin aldığı oy oldu. Ama ne gam; KCK’den, PKK’den, HDP’den bağlayıcı sayısız açıklamaya rağmen bilindik iki vekilin konuşması yeterli referanstı! Korkut Boratav hocamız şöyle yazabildi mesela:
“Başkanlık sistemine geçişi hedefleyen bir anayasa değişikliği… Anlaşılan, HDP bu gündem üzerinden bir pazarlık sürecini başlatma eğilimindedir. Bu eğilimi tartışacak durumda değiliz. Böyle bir tartışmaya niyetlensek dahi, muhatabımız yoktur. HDP, bildiğimiz türden bir parti midir? Olumlu yanıt vermek güçtür. Anayasa değişikliği TBMM içinde gündeme geldiğine göre, bu konuda Meclis yelpazesi içinde muhatap alınabilecek tek parti CHP’dir...”
Üstad da HDP’yi defterden düştü ve “Kürtler Başkanlığa fit olacak” şeklindeki sislemeye katkı sunmuş oldu. ‘Tek muhatap’ CHP’ymiş! Kürtlerin böyle gizli bir ajandası olsaydı, bugün “Tayyip Erdoğan Başkan olacak mı” sorusu sorulacak mıydı acaba? Açıktır ki sorulmayacaktı, çünkü çoktan Başkan olacaktı zaten. Ama mesele başka. Kürt sorunu eksenli AKP ile Kürt hareketi arasındaki siyasal nesnelliği, gelişmelerin siyasal ruhunu okumadan hükme varan o geleneksel güvensizliktir sorun.
***
Siyasal nesnellik dediğimiz işte Silvandır, Cizredir, Nusaybindir, Rojavadır... Buralara bakıp ‘Başkanlık pazarlığı’ görmek nasıl bir şeydir? 17 ilçede toplam 4 ayı bulan o sokağa çıkma yasakları, o yıkım, o vahşet, Başkanlık hesaplarına taş koymanın kefareti değil midir biraz da? Nasıl bu kadar vicdansız olunabiliyor? Kürtler ne yaparsa yapsın, ona bakıp “biz senin AKP’yle işbirliği yapma ihtimalini sevdik” diye iç geçiren bir sol yaklaşımın iknâ olması, artık siyasetin alanı olmasa gerek!
Bugün savaş konseptinin içerideki temel hedefi durumunda olan ve ateş altında hep vurulan Kürtlere dair ‘güven’ babında kurulacak her cümle tersinden kurulmalıdır artık: Kim kime güven verecek? Kim kime nasıl güvenecek? Kürtlerin güvenini kazanmak için neler yapılmalıdır?...
‘Bir arada yaşamak’ argümanının asgari ölçüde anlam kazanması böylesi bir muhasebeye bağlıdır şimdi. Bu gerçeği görmeden, Kürtlerle arasındaki mesafenin altını daha da çizmekle uğraşmak, bugünü ve geleceği okuyamamak ve iktidarın demokratik muhalefeti parçalayıcı stratejisine katkı sunmaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa