29 Kasım 2015 01:00

Garip hallere dair... -II-

Garip hallere dair... -II-

Fotoğraf: Envato

Paylaş

‘İçerde-dışarda savaş’ pozisyonunu her gün biraz daha derinleştiriyorlar. Kürt coğrafyasında aylardır süren ve artık rutine bağlanmış kanlı muhasara... Suriye sahasında çoktan çökmüş bir çizginin gözünü karartmış çırpınışları... Rus uçağının düşürülmesi, çoğu kendi ‘imali’ cihadist ekipler üzerinden adeta tırnaklarının ucuyla Suriye denklemine tutunma telaşı... Nihayet bu alaca karanlık kuşağını deşifre etmeye çalıştıkları için tutuklanan gazeteciler...
Memleketi ‘bayır bucak’ savaş belâsına koşturan bir iktidar...
Nasıl bu kadar pervasız ve sorumsuz olunabiliyor?  Bu sorunun yanıtı, bir yönüyle geçen hafta başladığımız ve ‘devam edeceğiz’ dediğimiz konuyla da ilintili. 1 Kasım’ın en önemli siyasal sonucu, içerde de dışarda da Saray AKP’sinin elini güçlendirmiş olmasıdır. Teşbihte hata olmaz; savaş siyasetinin ‘tadına’ varılmış oldu bir kere, ‘müptela’nın kolay terk ettiği nerede görülmüş!?
***
1 Kasım sonuçlarını, 7 Haziran’dan bağımsız düşünemeyiz elbette. İktidarda yarattığı travma ve saldırganlıkla birlikte, muhalefet güçlerinin  7 Haziran sonuçlarını yeterince sahiplenip savunamamasından... Tam da Sicilya mafyalarına özgü bir yöntemle (önce işyerini yak, sonra sahibine ‘para ver seni koruyayım’ teklifi götür!) yaratılan ‘istikrar’ piyasası ve bu piyasanın oluşturulmasının önüne geçilememesi...
Piyasanın temeli ‘Kürtlerle yeniden savaş’la atıldı. IŞİD bombaları da dahil, her biçimde uygulanmış savaş siyasetiyle yaratılan ‘güvensizlik’ ortamında  tedavüle sokulmuş ‘istikrar’ ve ‘güvenlik’ argümanına talep yaratıldı. İktidarın başarısı da muhalefetin başarısızlığı da bu noktada düğümlenmektedir aslında. Hem bu sorun öyle HDP’nin de üstesinden gelebileceği bir sorun değildi. 7 Haziran’da oyunu aldığı batılı seçmenin PKK eylemlerine dair tepkisine yanıt vermek ile Kürt kentlerinde kuşatmaya alınanların sesini duyurmak arasında sıkışan ve miting yapamaz duruma gelmiş HDP’nin bunu başarma şansı pek kalmamıştı. CHP’nin bu süreçteki rolü özellikle önemliydi ama Kılıçdaroğlu’nun “teröre karşı her türlü işbirliğine açığız” sözlerini anımsamak yeterlidir herhalde! Sonuçta, 7 Haziran’ın içerdiği muazzam demokratik potansiyel yeterince değerlendirilemedi ve malûm 1 Kasım...
***
Dediğimiz gibi, 1 Kasım sonuçları iktidarın savaş ve rehin siyasetine büyük bir siyasi destek sağladı. Bu sonuçlara gelinmesinde sadece “görüldüğü gibi seçimler bir şeyi çözmüyor” sonucunu çıkarmak,  tam bir siyasetsizlik ve sol-doğmatizm oluyor.
Şu sözler bir ‘Haziran Hareketi’ temsilcisinden:
“Haziran’ın, 7 Haziran seçimleri bağlamındaki tavrının, umudun parlamento dışında aranmasının önünü açtığını düşünüyorum. Çok eleştiri almakla birlikte doğruluğu bugün daha iyi anlaşılmaktadır...”
Bahsetmiştik; bu seçim sürecini pek de der etmemiş, seçimlerde HDP eksenli güçbirliğine mesafeli olmuş sol kesimler, kendilerine “parlamentoda medet aramayan sokak savaşçıları” misyonu atfediyorlar. Dolayısıyla 7 Haziran sonrası bir sürelik suskunluğun ardından, 1 Kasım sonuçlarıyla kendilerinin doğrulandığını söyleyebiliyorlar! HDP eksenindeki güçlerin sonuçlar karşısında ‘mutlu’ olamamalarını da “parlamenter hayallerin sol içindeki gücünün yansıması” olarak değerlendiriyorlar! Bırakalım ilk bölümde söylediklerimizi, insan kimlerden bahsettiğini bilmeli en azından. HDP eksenindeki seçim ittifakı bileşenlerinin tarihsel güncel gelenekleri ortada. Örneğin, Kürt özgürlük hareketinin umudunu parlamentoya bağladığını söylemek mümkün müdür mesela? Doğru ya da yanlışlığının ötesinde, tam da seçim sürecinde PKK’nin savaşa girmesi bile tek başına bu soruya yanıt değil midir? Ya da, Bakanlık teklifini reddeden, vekillik istemeden seçim ittifakı yapan EMEP midir şu parlamentoya umudu bağlamış olanlardan biri?! Gülünç elbette.
***
Sorun, parlamenter hayalcilik değil, birilerinin siyasal süreci anlayamaması, tarihin önümüze çıkardığı olanakları ‘teorik’ parantezler uğruna pas geçmesi, ve elbette Kürt meselesinin çözümü ve barış meselesini anlayamamasıdır. Seçim sonrası “müzakere sürecinden bir şey çıkmayacağı da belliydi, bakın işte haklı çıktık, bu barış dedikleri zaten bizi ilgilendirmez, sınıfsal da değil...” geyiklerinin yeniden dönmeye başlaması da bundandır.  “Bu barış” dediğiniz sizi ilgilendirmiyor olabilir de Tayyip Erdoğan’ı ilgilendiriyor demek ki. O, “bu barışa” son vererek seçim kazandı işte!
Neymiş? Ateşkes biçimiyle sınırlı da olsa, hiç kimse barış meselesine kayıtsız kalamaz. Hele sosyalistim, solcuyum iddiasındaki hiç ama hiç kimsenin özellikle kayıtsız kalması düşünülemez. Bizi ilgilendirmez, biz işimize bakalım diyenin işinin gelip dayanacağı yer yine bu barış ve savaş meselesi olacaktır...
Söz çok, yer yok, bir bölüm daha devam etmek gerekiyor...
NOT’a not: Yazıyı bağladıktan sonra aldık haberi; bir barış savaşçısı, bir hukuk insanı, ilke ve onurla özdeşleşmiş bir demokrasi militanını katlettiler. Tahir Elçi’yi de yitirdik! Son nefesinde ‘barış’ derken, ‘kardeşlik’ derken... Kafasından vurdular! Kürtleri kuşatmış bu zulüm cenderesinin içinden, bir kez daha barışı vurdular, hepimizi vurdular! Yaşayacak, yaşanacak, direnerek yaşatacağız barışı...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...