22 Ekim 2015 00:18

Operasyonlar ve canlı bombalar ortamında seçim

Operasyonlar ve canlı bombalar ortamında seçim

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Barış ve özgürlük talepleriyle en temel haklardan biri olan toplanma ve gösteri yapmak için An-Kara’da bir araya gelen güzel insanlara yönelik bombalı saldırıyı lanetleyerek başlamak istiyorum. Duyarsız ıslıkları, aciz gülümsemeleri, istifa etmeyip pişkince konuşan kibirli yöneticileri ve hedef çarpıtmaya çalışan siyasi sorumluları protesto ediyorum. Anlaşılan o ki Reyhanlı, Suruç ve Diyarbakır’daki bombalı saldırılarda olduğu gibi vatandaşlarının can ve mal güvenliğini korumakla görevli olanların bilgisi ve gözetimi altında gerçekleşen korkunç bir katliamla karşı karşıya kaldık.
Katliamlarda yitirdiklerimiz içimizi acıtırken yürütülen ve onlarca sivilin ölümüne de sebep olan operasyonlar kesintisiz sürdürülmektedir. Böylece toplumun barış, eşitlik, özgürlük ve adalet talepleri boğulmaya çalışılmaktadır. Yaratılan nefret ve linç atmosferi farklı toplum kesimleri arasındaki köprüleri zayıflatmakta ve toplumu birleştirecek aktörleri devre dışı bırakmaktadır.
Türkiyelileşmek projesiyle toplumun farklı kesimlerini kucaklamak adına yola çıkan ve başarı sağlayan HDP’ye (Halkların Demokratik Partisi) yönelik çok yönlü saldırılar, Diyarbakır Barosu Başkanı Avukat Tahir Elçi’nin şahsında ifade özgürlüğünü kısıtlamaya yönelik linç girişimleri, 7 Haziran seçimlerinde ortaya çıkan toplum iradesinin yansıması olan TBMM’nin çalışmasının engelleme çabaları ve seçilmiş belediye başkanları ile barış aktivistlerinin tutuklanması toplumu birleştirecek aktörlerin saf dışı edilmesine dair örneklerdir.   
Onlarca insanın iş cinayetleri ya da bombalı eylemlerle katledilmesinden birinci derecede sorumlu olanların sorumluluğunu kabul edip istifa yolunu seçmediklerine hepimiz tanığız. Ne yazık ki bu konuda iyi bir demokratik davranış geleneği oluşturamadık. Bu konuda “Benim katilim, benim tecavüzcüm, benim hırsızım iyidir” şeklinde özetlenecek davranış kalıplarının toplum mühendisliği yoluyla benimsetilmesinin epey etkili olduğunu söyleyebiliriz.
Dikkat çekmemiz gereken diğer önemli bir nokta şudur: “Milli Eğitim” diye adlandırılan ve tek-tip insan yetiştirilmesini hedefleyen sistem, yukarıda altını çizdiğim davranış kalıplarının daha doğrusu ahlaksız/etik dışı davranışların yaygınlaşmasına yol açmaktadır. Doyumsuz ve kötü tüketici yetiştiren “milli eğitim kurumları” öteki düşmanlığı üzerinden geliştirilen nefret ve linç “kültürü”nün değirmenine su taşımaktadır. İçi boşaltılarak birer devlet dairesine dönüştürülmeye çalışılan üniversitelerin durumu bu anlamda pek iç açıcı ve umut verici değildir.
Kısacası canlı bombaların kol gezdiği ve siyasi/askeri operasyonların artarak sürdürüldüğü en kötü koşullarda bir genel seçime gitmekteyiz. Karamsarca söylemek gerekirse demokratik hak kırıntılarından biri olan seçim sandığına giderek oy kullanma hakkı da anlamını yitirmek üzeredir. 1 Kasım genel seçimleri bombalama ve operasyon gölgesinde şaibeli şekilde gerçekleşirse barış ve demokrasi adına tahmin edilmesi zor sıkıntıların yaşanacağı söylenebilir.
“Arkam, önüm, sağım, solum operasyon” iklimi, toplumdaki fay hatlarını zorlayarak barışa yönelik umutların büyümesini engellemektedir. Neredeyse en ve tek demokratik hakkımız olan seçme ve seçilme de bu zordan ve gerilimden payını almaktadır. O halde 1 Kasım seçimleri her anlamda büyük bir öneme sahip gibi gözükmektedir. Tek taraflı eylemsizlik kararının devlet katında karşılık bulmamasına rağmen çoğumuz seçimden sonra toplumda bir yumuşama ve barış havasının oluşmasını beklemekteyiz.
Seçim milletvekillerini seçmenin yanında aynı zamanda barış/savaş ile demokrasi/diktatörlük arasında bir seçim olacaktır. Beklentilerimizin gerçekleşmesi dileğiyle...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa