26 Temmuz 2015 00:59

Şaşırmayalım;‘kullanışlı’ da olsa, aptallık aptallıktır!

Şaşırmayalım;‘kullanışlı’ da olsa, aptallık aptallıktır!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Sözün kifayetsiz kaldığı noktadayız... Gerçeğin yakıcı ateşini ifade edecek her söz eksik... Ne desek az... ‘Bu da olur mu, bunu da yaparlar mı’ sorularının işaret ettiği ‘şaşırma’ duyumuzu bir kenara koysak yeridir artık.
Suruç’tan bahsediyoruz... Evet, bunu da yaptılar, bunu da gördük... Hiç bir şeye şaşırmamayı öğretiyorlar bize... Şaşırmayı unutmak insani bir eksilmeye de işaret eder, biliriz ama bizim suçumuz değil. “Bizden her türlü canavarlığı, alçaklığı bekleyebilirsiniz” dedirten ve bu düsturun hakkını veren kahpe çarkın bizlere dayattığı bir zorunluluk bu. Şaşırmamak zorundayız! 
Şaşırmamak, ‘herşeye hazırız’ halidir de... Ama ‘kaderine razı olma’  kaderciliği değildir. Bize öngörülen kadere asla razı olmamak, biraz da burdan geçiyor çünkü. Kadere boyun eğmemek ve kendi kaderimizi belirlemek için herşeye hazır olacağız! Bize şaşırmayı unutturanlar hiç sevinmesinler. Şaşırmayacağız ama şaşırtmaya devam edeceğiz...
Şaşırtacağız!..
‘Düştü düşecek’ diye zil takıp oynayanların böğrüne bir kaya gibi düşen Kobanê gibi şaşırtacağız! 
5 Haziran’daki Diyarbakır mitinginde tarihin belki de en ağır kitlesel kırımlarından birini yapmaya çalışanların boğazını düğümleyen 7 Haziran zaferindeki gibi... 
Ellerindeki küçücük yaşam kıvılcımlarıyla, hac yolundaki karınca misali Kobanê’ye cansuyu damlaları taşımaya çalışan devrimci kardeşlerimizi paramparça eden alçaklar, tamam, kabul, yaptıklarınıza asla şaşırmayacağız... 
İnsan türünün nasıl bu denli alçalabileceğine şaşırmayacağız... 
Bomba ateşiyle yakılmış canlarımızın üzerinde duman tüterken daha, ambulanstan önce yetişen kılıçkalkanlı polis ekiplerinin gülerek seyredişlerine, üstüne üstlük yaralıları taşıyanlara gazla copla ‘yardım edişlerine’ neden şaşıralım ki!..
Ocaklara ateş düşmüşken, memleketin her köşesine cenazeler gitmişken, Suudi kralına gösterdikleri (elbette ‘ontolojik’) saygının zerresini göstermeyip, göstermelik bir yas ilanından bile kaçınanlara “nasıl bir düşmanlıktır bu?” diye sorup şaşırmanın ne anlamı var?.. 
En az IŞİD bombası kadar sinsi havuz kuvvetlerinin artık ezberlediğimiz karartmaları mı şaşırtıcı?.. 
“Güvenlik zaafiyeti” falan gibi embesilce izahatlar mı, “nerde bu devlet?” diye şikayetlenmeler mi?..
Devlet ordaydı işte, Suruç’taki... ‘Güvenlik’ denilen bizatihi oydu; kontrgerilla siyasetinin de üst başlığı olan ‘güvenlik politikası’nın doğal sonucunu hâlâ tanıyamayanlara neden şaşıralım ki?.. 
***
Suruç sonrası peki?.. 
Ateşkes sürecini resmen bitiren bir hava bombardımanının tam da ‘nanik yapar gibi’ Suruç sonrasına denk getirilmesi...
Suruç’ta yüreğimize salınan yangını söndürmek bir yana, ordan hareketle bir başka yangına sürüklemek ülkeyi... 
İşte ‘Terörle Topyekün Mücadele’ dillerde yine... 
Torba yasalara alışmışlar ya, şimdi de ‘torba mücadele’! IŞİD ile demokratik çevreler, Kürt güçleri, HDP aynı torbada artık! 
Tamamen deşifre olmuş IŞİD’li konseptin aynı profilde yürütülemeyeceği açıktı zaten. Ama emin olabiliriz; ‘DAEŞ’le mücadele’ ambalajına sarılı olan asıl strateji, Afrin ile Kobanê arasındaki Cerablus-Azez bölgesini bir biçimde kontrol ederek uykuları kaçırtan ‘Kürt kuşağı’nı engellemektir. Bu hesabın, en azından şimdilik, ABD’nin bölge egzersizleri çerçevesinde de tölâre edildiği görülmektedir. 
Evet, IŞİD’i gösterip PKK’yi vurmalarına da, Kandil’i bombalayıp ateşkesi resmen bitirmelerine hiç şaşırmayalım... Girdiği bataklıkta iktidarını sürdürmeye mecbur olmak böylesi bir gözü karalığı gerektiriyor; barışı tepelemek, savaşa yeniden sarılmak! 
Ama biz bunları görmemiş miydik? Hep aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemek aptallık değil miydi? Olsun ama, bu, ‘kullanışlı aptallık’ oluyor! ‘Malûm şahsın’ başını çektiği klik, iktidarını sürdürmek için bir koalisyon hükümetinin kurulmasını engellemek de dahil, ‘savaş hali’yle girilecek ve giderek ‘savaş hali’ dolayısıyla ertelenebilecek bir geç-erken seçim sürecini hedefliyor olsa gerek. Salt-güvenlik konseptiyle kotarılacak ‘olağanüstü’ bir rejimle, ‘gittiği yere kadar’ devam etmek... Meali, özgün bir ‘darbe’ dir! Seçimle tazeleyemedikleri iktidarı böylesi özgün bir darbe süreciyle tahkim edebilmek de bir yoldur elbette. Ama her yol, yol mudur, tartışılır. 
Evet, bazı yollar, çıkmaz yoldur... 
Aptallık, ‘kullanışlı’ da olsa, aptallıktır. 
Görülecektir ve hiç şaşırtıcı olmayacaktır!.. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...