23 Mayıs 2015 01:00

'Biz Harranlıyık'

'Biz Harranlıyık'

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bursa’da Renault işçisi ayaklandı.
İşçi, “Ben Renault’da toplu pazarlığın tarafı olan Türk Metal Sendikasını, bu sendikanın imzalamış olduğu toplu iş sözleşmesini tanımıyorum” dedi.
İşverenler, işçilerin üyesi olduğu Türk Metal Sendikası, işveren sendikası MESS ve Hükümet hepsi birden şaşırdılar. Ne oluyordu?
Metal işçisi milliyetçi-muhafazakar görüşlerin ağırlıkta olduğu işçi grubuydu.
İktidarda milliyetçi muhafazakar olduğunu söyleyen bir hükümet vardı.
İşçinin topluca istifa ettiği işçi sendikası, milliyetçi muhafazakar değerleri savunduğunu söyleyen bir sendikaydı.
Bağlı oldukları sendikayı tanımadığını söyleyen işçileri, Birleşik Metal-İş’e, Çelik-İş’e yani rakip sendikalara da yönelmediler. “Biz Harranlıyık” sözü ile tüm sendikalara yönelik güvensizliklerini dile getirdiler.
Ortada kışkırtıcılıkla suçlanacak solcular, sol sendikalar, bölücüler, darbeciler, paralelciler vb. bilumum “öcü”lerin hiçbirisi yok.
Demek ki toplum mühendisliğinin de bir sınırı var. Demek ki sendikaları, toplu pazarlığı yasayla (2821-2822 sayılı Yasa) düzenlemek de yetmiyor.
2821 sayılı Sendikalar Yasası ile iş kolu sendikacılığının dışında kalan tüm sendika biçimlerini yasaklamak, işçi hareketini ilelebet kontrol etmeye yetmiyor.
Yasaklar yozlaştırıyor. Yozlaşan arsızlaşıyor. Arsızlaşan küstahlaşıyor.
Sendika yönetimine gelebilmek için delege seçimlerinde seçim oyunu yapmayan, yapmamış, neredeyse bir tek sendika kalmadı.
Delege seçimlerinde seçim oyunları yapmak artık yönetimde olmanın kendilerine verdiği bir hak olarak görülüyor.
Beteri var. Sendikalar, önce rakip gördükleri sendikalara üye olanları iş huzuru bozulur diye işverene göz kırpıp işten attırmaktan utanmadılar. Üstelik işten attırdıkları işçiyi fabrika çıkış kapsının önünde ibret olsun diye bir de dövdüler.
Kesmedi, kendi sendikaları içerisinde muhalefet bayrağı açan, muhalefeti destekleyen işçileri işten attırma aşmasına geçtiler.
Sendika içi hukuku tanımaz hale geldiler.
Bazıları işverenin insan kaynakları bölümü gibi çalıştı. Sendikadan icazet almadan işçi almayan işverenler çıktı.
İşverenle anlaşıp sendika seçme özgürlüğüne müdahale eden sendikalar gördük. Bu sendikalardan birisi için işveren işyerine noter getirdi. İşveren işçiyi kendi istediği sendikaya zorla üye yaptırdı. İşveren desteği ile örgütlenen sendika, işverenin bu desteğinin karşılığını  işçiden, şubeden gizli, işverenin her istediğini kabul eden toplu iş sözleşmesi imzalayarak ödedi.
İşçinin sahip çıktığı, işverenin işyerine almadığı işyeri sendika temsilcisine sendika sahip çıkmadı, dahası görevden aldı.
Pahalı araçlara binmeyi, beş yıldızlı otellerde eğitim adı altında tatil yapmayı, “itibar meselesi” yaptılar. İşçinin ücretini üçe beşe katlayan ücretler alıp her genel kuruldan sonra işçinin alabileceği kıdem tazminatının üç beş katını risk tazminatı adı altında almayı bir hak olarak gördüler.
İşçi idiler, sendika yöneticisi olunca “iktidar” oldular. Her iktidar gibi koltuk korkusu dünyalarını kararttı. Koltuklarını yitirmemek için, işçiliklerini, sendikacı kimliklerini, etik değerlerini yitirmeyi göze aldılar.
Yitirdikleri görünmesin diye, muktedirler gibi giyinmeyi, muktedirler gibi davranmayı tek yol olarak gördüler.
Meşruluklarını yitirdiler. Yitirdikleri meşruluğun yerine hesap sorulmayan gücü koymayı denediler.
Metal işçisine “Biz Harranlıyık” dedirttiler. Bu sözün kendileri için ne büyük bir zül olduğunu anlamazlıktan geldiler.
Şimdi, sıra işçide. Tepki gösterdikleri sendikalar, hiç kimsenin malı değil.
Sendikalar, işçilerin örgütleridir.
Sendika olmalarının ilk koşulu işverenden, iktidardan bağımsız olmaları, işçinin hakkını arayacak etkili bir güç olabilmelerinde.
1947 yılında her KİT genel müdürüne bir sendika kurdurarak (sarı sendika) işçi hareketini sendikalar üzerinden kontrol etme operasyonunu, 12 Eylül sonrası yasaklarla kalıcılaştırdığını sananları yanıltmanın zamanı geldi belki.
İşçilerin sendikaları, sendikalarda işçileri kontrol eden oligarşik (azın iktidarı-azın erki) yapılardan işçilerin hak ve çıkarlarını koruyan demokratik bir yapıya dönüştürmek, işçi haklarını korumanın tek çıkar yolu olarak görünüyor.
Kötü sendikacılığın alternatifi asla sendikasızlık değildir. Metal işçisi, ekmeği ile birlikte sendika hakkına da sahip çıkmak zorunda kalacak.
Kötü sendikacılığın alternatifi, sendikaları, işverenin, devletin güdümünden çıkarıp, seçim oyunlarıyla yozlaştıran sendika oligarşisini (güçlü azınlık) tasfiye etmektir.
“Biz Harranlıyık” sözü, işçinin iradesiyle seçilen, onu temsil eden, işverenden, iktidardan bağımsız sendikacılık özlemidir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...