15 Şubat 2015 01:00

30, 10'dan büyük, 10, 30'dan önemlidir!

30, 10'dan büyük, 10, 30'dan önemlidir!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

30, 10’dan büyük müdür? sorusuna, konu basit aritmetik nicelikse, “böyle saçma soru mu olur, elbette büyüktür” yanıtı verilebilir. Peki, sözkonusu siyasetse ve soru “30, 10’dan önemli midir?” şeklinde kurulmuşsa… Her zaman ‘evet’ diyebilir miyiz? Diyemeyiz! Nasıl yani? Şöyle ki, ‘siyasal özgülağırlık’ denilebilecek nitelik farkı 10’u 30’dan daha önemli kılabilir. Hiç karışık değil aslında, örnekleyerek somutlayalım. Sözgelimi, 2015 Haziran seçimlerinde HDP ekseninde oluşturulabilecek blokun alacağı yüzde 10, CHP’nin alabileceği maksimum sınır durumundaki yüzde 30’dan (ki aslında bu da mümkün görünmüyor, kırk yıllık CHP’liler bile buna inanmıyor artık) daha önemlidir. Bırakın CHP’yi, yanına MHP’nin alacağını da ekleyin, toplayın, çarpın, bölün… yine de Tayyiban AKP’nin gidişatını durdurabilecek bir muhalefet toplamına denk düşmüyor. Ama HDP’nin yüzde 10 barajını aşması öyle mi?..
Bu ‘özgülağırlığı’ temellendiren, bu köşede sürekli vurgu yaptığımız ‘siyasal nesnellik’tir: Tayyiban-AKP korkusu ve onu acilen durdurma kaygısı, ideolojik açıdan biribirinden çok farklı siyasal-toplumsal kesimlerin beklentisi durumundadır. CHP, MHP, Cemaat dolayımlarıyla kurulan denklemler sonuç vermemiş, beklenti ve kaygılar ‘çaresizlik’ sınırlarına gelip dayanmıştır artık. Tam da bu noktada, AKP’yi durdurmaya dair bütün korku, kaygı ve çaresizlik hallerine bir şekilde yanıt verebilecek en ‘ekonomik’, en ‘etkin’ ve de en ‘olabilir’ yoldur, HDP’nin barajı aşması… Aynı şekilde, HDP’nin bu imkânı değerlendirebilmesi de, sözkonusu korku ve çaresizliklere yanıt verme yeteneği ve becerisine bağlı olacaktır.
Kamuoyu araştırmaları, anketler manipülatif olabiliyor çoğu zaman. Ama çevremize dair basit gözlemlerimizden yüzeysel de olsa edinebileceğimiz, hissedebileceğimiz ipuçlarıyla örtüşen bir araştırmadan söz edelim. Metropol yapmış ve “HDP’nin barajı aşmasını istiyor musunuz?” sorusunu sormuş. Yanıtların, yüzde 70’i “hayır”, yüzde 18’i ise “evet” çıkmış. Yine, “HDP’ye oy verecek olanların” oranı ise yüzde 9.3 gerçekleşmiş. Ne demek bu? Şu demek: Şu an HDP’nin barajı aşmasını istediği halde, oy vermek istemeyen yüzde 9 gibi bir seçmen kitlesi var. AKP korkusundan dolayı HDP’nin barajı aşmasını isteyen ama oy vermekte tereddüt eden yüzde 9! Konjonktür ve şekillenmiş siyasal nesnelliğin yansıması olan bu kitlenin tereddütlerinin aşılmasının, bahsettiğimiz politik beceri ve yetenekle de ilgisi vardır. Ortaya çıkmış politik imkânı, uygun politik akılla buluşturma meselesi, seçim sürecinin en kritik meselesidir artık.
Bütün bunlardan hareketle; HDP’nin parti olarak seçimlere girmesi ve oluşturulacak bir demokrasi blokuyla yüzde 10 barajının aşılması seçeneği, bazılarının değerlendirdiği gibi basit bir “kendi gücünü görme, kendisini sınama lüksü” olarak değerlendirilemez. Bir taktiğin başarılı olup olmaması, kendi ‘doğal’ mecrasının ötesinde etki uyandırıp uyandırmayacağına bağlıdır. HDP’nin bu kadar konuşuluyor olmasının nedeni de budur. Barajın aşılıp aşılmayacağının, sadece Kürtlerin değil genel olarak AKP’yi durdurmayı dert edinmiş bütün çevrelerin bir şekilde ilgi alanına girişi tesadüfi değildir. Siyasetin böyle ‘geçişkenliklere’ imkân verdiği momentler, konjonktürler olur. Haziran seçimi, tam da böyle bir durum arzediyor. Siyaseti az çok okuma yeteneği olan herkes, hele kendisine solcu, sosyalist diyorsa, bu konjonktürün gereksindiği demokratik ortak siyasal aklın bir parçası olmalıdır. Olmazsa ne olur? Bugüne kadar olan olur, aynı mecralarda “dön baba dönelim, sokağımızda oynayalım” ninnileriyle iştigal edilir. 10’un çok çok önemli siyasal özgülağırlığına yüz cevrilir, büyük büyük laflar edilir ama gide gide CHP’nin yerçekimsiz 30’unun eklentisi olunur.
Yeterince sıkıntı verici değil mi bu?
Yanıtını Haziran hareketinden devrimci arkadaşlara bırakalım artık!
Karar onların…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...