7 Aralık 2014 00:54

‘Milli hikaye’ meselesi (5)

Kirvem,
Atalarımıza göre her yiğidin kendine özgü bir yoğurt yeme tarzı varmış, nitekim kimi yiğitler çalakaşık daldıkları yoğurdu aceleyle lüplerken çoğunlukla üstlerine başlarına bulaştırır, kimileri tam aksine açgözlü davranmayıp, bunu efendice, edebiyle yaparken, kimileri de belki de daha önceleri içtikleri sütten dolayı ağızları yandığını anımsayıp, böylece daha temkinli, fazlasıyla ihtiyatlı davranıp, dolayısıyla soğuk olduğunu bile bile yine de yoğurdu üfleyerek yemeyi tercih ettiklerine bakılırsa, anlaşılan o ki, bu yoğurt yeme tarzı gerçekten de hafife alınacak bir mesele değil!
Üstelik işin aslı astarı sadece basit bir yoğurt yeme faslından çıkıp, bunun yerine ecdadımızın buyurduğu üzere bir nevi “yiğit”liğin ölçüsü, “kriter”i olduğuna göre, ehh o zaman bu mesele etrafında gerçekten de kafa yormak kesinlikle şart!
Bu bağlamda dünya ahvalindeki manzaraya bakılırsa, görünen şu ki, neredeyse tüm ulusların cemi cümlesinin “yoğurt yeme tarzı”, tamı tamına kendi “milli hikaye”lerinin sanki tıpkısıyla aynısı!
Yani?
Yani bu ulusların kendi işkembelerince yazıp, sonra da el aleme yerine göre zorla, hileyle veya kim bilir hangi hinoğluhince hesaplar sonucunda “yutturma”ya çalıştıkları milli hikayelerine bakılırsa; yoğurdu edeplice, üstlerine başlarına bulaştırmadan yiyen yegane ulus bizatihi kendileri!
Neden?
Çünkü “öteki”lerin hemen hepsi de yoğurdu yerken üstlerini başlarını sadece kirletmekle kalmamış, hatta buz gibi yoğurdu dahi üfleyecek kadar “pimpirik”li, “ikircik”li davranıp, böylece “yiğitlik”ten yana nasiplerini zerre kadar alamamışlar!
Kirvem, yoğurdun henüz icat edilmediği fi tarihinde kahramanlık, yiğitlik acaba nasıl ölçülürdü, bunun endazesi, terazisi neydi bilemem, ama özüme kalırsa şu son zamanlarda dünyanın “jandarma başçavuşluğu”nu üstlenen, canı istediğinde meydanlarda yalnız başına “yiğitlik bayrağı”nı taşımayı kendince vazife edindiği halde, daha şunun şurasında elli yıl öncesine kadar yoğurt denen mayalı sütten bihaber olan bu “Coni Amca”mızın yanı sıra, keza bir sürü “kefere”ler de yoğurdun ne olduğunu zaten bilmezken, öte taraftan atalarımız nereden bakarsan bak en azından bin yıllık yoğurt kültürünün  “mucit”leri olduklarına göre;  demek ki, şu kırtıpil alemde kimlerin hangi “karat”ta gerçekten “yiğit” veya ne oranda “sözde kahraman”lık tasladıklarını, bizatihi onların “yoğurt yeme tarzı”na bakıp, ardından da bunun “hakem”liğine soyunmak, ecdadımızın torun ve torbaları olarak anamızın ak sütü gibi öncelikle bizlerin hakkı!
Ancak, acı olan şu ki, bu kavanoz dipli dünyada yoğurdu edeplice, efendice yiyen “yiğit”lerin “hak”kı maalesef haksız yere yenilip yutulurken, diğer yandan yoğurdu üfleyip işkembelerine indiren “sözde kahramanlar”ın “ti” sesli borusu ne yazık ki ezelden beri meydanlarda hep ötüp duruyor!
Olsun!
Olsun, zira özüme kalırsa önemli olan, el oğlunun milli hikayelerinden, onların yoğurt yeme faslından ziyade, bunun yerine kendi milli hikayemizin yaldızlı aynasından gerek geçmişte, gerekse günümüzde dünyaya yansıyan hali pür melali acaba neydi, şimdilerde nicedir, bizler tam da şu sıralar milletçe yoğurdu nasıl kaşıklıyoruz,  asıl “mesele” belki de bu mudur, kim bilir  Kirvem!

Mıgırdiç Margosyan

‘Milli hikaye’ meselesi (5)
0:00 0:00
1.00x
0:00 / 0:00
1.00x

Evrensel'i Takip Et