Nasuh Mitap...
Peşinen söyleyeyim de tahammülsüz okurun vakti heba olmasın…
Başıyla sonu birbirine uymayan tuhaf bi’metinle karşı karşıyasınız…
‘Bu başlık da ne?’ sorusu ise son derece meşru… Yazının sın kısmına kadar…
Karışık, dağınık, eklektik…
Kafası o kadar karışık ki yazarınızın, hangi sıfat bu metne yakışır, bilemedim…
Oysa… Plan hazır… İdi…
‘İdi’… Geçmiş zaman kipinin sebebine geleceğim…
Önce akamete uğrayan o yazı planının notları:
İleriki haftalar için düşündüğüm İslam(i)-cı Vesayet yazısına giriş niyetine, Hayrettin Karaman ile polemik yap… Yeni Şafak’ta peş peşe yayımladığı ‘köşe’sinden, şu misal cümlelerin altını çiz… Oradan yürü:
İKRAR VAKTİ: İSLAMCI, LAİKLİĞE KARŞI
“İslam’ın ve Müslümanların karşı çıktıkları (En azından fikir ve inanç olarak karşı çıkmaları gereken) ilke ise laikliktir.”
“Bazı Batı ülkelerinde olduğu gibi yumuşak laiklik uygulansa bile Müslüman buna razı olamaz; kabul şartı, yasama, yürütme, yargı, denetim gibi alanlarda, daha doğrusu hayatın her noktasında dinin rehber edinilmesi, meşruiyet kaynağının din olmasıdır.” (30 Ekim 2014)
Bunu savunan sıradan biri değil… Tayyip’in akıldanelerinden…İktidar’ın ağır uleması… Buna dikkat çek…
“Din devleti hedefleniyor… Laiklik elden gidiyor…” filan şeklinde dalga geçiliyordu… Hatırlat…
“Kemalist paranoya” sayılıyordu…Eee?.. diye, sor…
Hani Üniversiteliye “türbana özgürlük” diye başlamıştık ya… Geçen hafta yayımlanan “ana okulda türban ve takke” fotolu haberini zikret…
İTİRAF VAKTİ: TÜRKİYE İRAN OLACAK
“Türkiye İran olma yolunda hızla ilerliyorsa -ki, bu iddianın da iler tutar bir tarafı yok, Türkiye’de İslamlaşma olsa bile İranlaşma olmaz- bundan bir Müslüman’ın rahatsız olması mümkün değildir.” (31 Ekim 2014)
“Türkiye İran olmayacak!..”
Daha çok ‘90’larda atılırdı… Ve bilhassa sol liberallerce ayıplanır, İslamcılarca “tövbeee”lenip yalanlanırdı… Sahi bi’de takiye vardı…
O da aynı saldırıya uğrayan mefhumlardandı… Liberaller münafık ağızlara biber sürerdi… Bu mevzuları da an, “nereden nereye…” babında…
Şimdi Hayrettin Efendi döşeniyor, döşenen hattın nihaiyetini…
“Türkiye’nin sahih İslamlaşma yolunda ilerlemesinden(...)” ve…
“İmam hatipleşme sürecinden de bir Müslüman rahatsız olamaz; aksine sevinir” (31 Ekim 2014)
Ana yazı yapabilir… Karaman’ın Koyunu… başlığını kullanabilirsin…
GÖRME VAKTİ: İŞ CİNAYETİ KIBRIS SAVAŞI’NI GEÇTİ
Satır altından notlar… kısmı için…
Ermenek’teki son maden katliamından hareketle, işçi cinayetlerini işle…
O anayı… Eliyle madene atılan hortumu düzeltmeye çalışan o anayı unutma… Çağrı’dan fotoğrafı kullanmasını iste…
İki veri üzerine kur yazıyı:
“ILO’ya göre, işçi ölümlerinde dünya 3’üncüsü olan Türkiye’de 9 ayda 1414 kişi öldü” (29 Ekim 2014)
Aynı ILO verilere göre son “12 yılda 12 bin 686 işçiyi kaybettik.”
Gözden geçir:
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin rakamları biraz daha fazla…
Onlara göre, “12 yıllık AKP iktidarı döneminde en az 14 bin 455 işçi, 2014 yılının ilk 10 ayında ise en az 1600 işçi yaşamını yitirdi”(3 Kasım 2014)
Bu farkı da konfederasyonlara değinerek gündem yap…
Başkanlarının altına üç-beş yüz bin liralık “makam” arabası çeken Türk-İş…
Katledilen işçilerin hesabını sormak şöyle dursun, sıhhatli rakamlara bile ulaşamıyoruz… Yuhala…
Ama yazının odağı şu olsun:
“İş kazası” adı altında katledilen işçi “sayısı” ile çeşitli savaşlarda ölen asker/insan sayısını karşılaştır…
Misal…
Bombaların tarumar ettiği Kobanê’de geçen hafta 800 kişinin öldüğü bildirildi… (Bu haberi kontrol et!)
Ya da… Türkiye’nin ‘resmen’ ilan edilmiş Kıbrıs Savaşı verilerini hatırlat:
“TSK toplam 498 şehit ve 1200 yaralı vermiştir… Kıbrıslı Türkleri genel olarak 1672 şehit vermiştir…”(Kaynak; Wikipedia… Doğrulat…)
Hatta 30 yıldır Kürdistan’da süren savaşı kayıpları…
Toplu tüfekli sıcak savaşlarda kaybedilen asker sayısı ile örgütsüz işçi sınıfının safi “ekmek kavgası”ndaki kayıpların farkı…
Ölen işçi daha fazla: Vurgu buraya…
“Kendinde sınıf” öldürülüyor… “Kendisi için sınıf” için… Dağıtmamayı becerirsen gir bu meseleye…
‘Kapitalist terör’ ibareli başlık yapabilirsin…
HAKİKAT VAKTİ: AZINLIK ZENGİNLEŞİRKEN BİZE NE OLUYOR?
İkinci mevzu şu Ülker’in aldığı şirket işi olabilir:
“(Ülker) İngiliz United Biscuits’i satın alarak dünyanın üçüncü büyük bisküvi şirketi oldu. Satın alma bedelinin yaklaşık 2 milyar sterlin olduğu belirtiliyor.” (3 Kasım 2014)
İki veçheden ele al…
İlki: Geçen hafta DİSK’e geçen Ülker işçilerinin işten atılması ve buna karcı direniş açısından…
İkincisi: Bu vaziyeti medyanın ideolojik fonksiyonuna bağla…
Boru değil: 2 milyar sterline yeni şirket…
Dünyanın üçüncü bisküvisi…
Muhtemelen işçiler de patronlarının başarısını kutluyor… Ya da kutlaması, gurur duyması isteniyordur?
“Türkiye’nin şimdiye kadar en büyük şirker alımı” olarak medya lansmanı yapıldığına göre… Cümle alem hepimizin savunması gerekir…
Niye?
“Gururlanacak” Ülker işçisi 2 milyar sterlinlik alışveriş yapan patronundan ne kadar maaş alıyor acep?
Tamam da biz niye sevineceğiz?
Azınlığım çıkarı hepimizin çıkarına mı?
Kamuoyu terbiyecisi medya kırbacının her şaklaması bu soruya ‘evet’ dedirtmek için…
Bu minvalde işle…
‘BALYOZ’ VAKTİ: A. GÖRMÜŞ’Ü GÖREN VE DUYANIN…
Balyoz davası yeniden görülmeye başladı… Bi’şeyler yapmalı…
Misal… Taraf gazetesi açmıştı ‘Balyoz’ bavulunu…
Ergenekon davasıyla birlikte AKP’ni müesses nizamı ele geçirip, ‘Yeni Türkiye’ iktidarının inşaat iskelesi olmuştu… Taraf’ın Alper(en) Görmüş’ü vardı o vakitler ve o belgelerin hakikatine inandırmaya adamıştı kendini…
Şimdi? Ortalarda görünmüyor bile…
Sahi nerede bu asker vesayete karşı mücadele komutanımız?
‘Cami bombacısı’ filan ilan ettiği askerler serbest…
Kanıtlar sahteymiş filan…
Eee… Hani kefildi Alper Görmüş…
Nerelerde… Çıkıp savunması gerekmiyor mu yazdıklarını? Yoksa o da mı suçu Cemaate yükleyip, kandırıldık diyor…
Belki de ‘Aşağı tükürsem Cemaat, yukarı tükürsem AKP.. Pardon Ak Parti’ firarındadır…
‘Zayii’ başlıklı ilan formunda dokun meseleye…
Cemaat demişken…
Satır Altından Notlar’a şu MGK-Kırmızı Kitap olayına da gir… Paralel yapı ‘Kırmızı Kitap’a girmiş ya…
Orada isnat edilen suçlara, en azında AKP ve Hükümeti de ortak değil mi?
Hadi diyelim hiç olmadı…
“Ne istediler de vermedik”çi Tayyiban en azından ‘Yardım ve yataklık’ da mı yapmadı…
Buna işaret et!...
“Bilmiyorduk… Kandırıldık…” savunması yapan Tayyiban’a hatırlat:
Suç ve cezasını… Kanunu bilmemek mazeret değildir hukukta… Otobanda 180 basan sürücü, “Hız sınırını bilmiyordum” dediğinde trafik polisi ne yapar?
Basar cezayı…
Hülasası… Ortada sahtecilikten ‘kripto’luğa envai suç varsa, koalisyon ortağı Tayyiban da bundan mesul değil mi?..
Somut olay ve misaller ile sualleri çoğalt…
Muhtemel başlıklar:
AKP de Kırmızı Kitap’a girecek mi?
Ya da Hükümete de soruşturma açılacak mı?...
YAS VAKTİ: GECE GELEN O TELEFON
(………………………)
Dedim ya… Plan hazır…İdi…
Başlık ve notları düşülmüş çerçevenin açılımını yapacak… Gerekçelerini sıralayacaktım…
Muhtemelen bu minvalde hallolmuş bi’harfiyat ile karşılaşacaktınız…
Taa ki… Önümde bilgisayar ekranı açık, sabaha karşı oturacağım yazının planı ile uğraşıyorum…
Bi’ yandan da ‘zap’ halinde, televizyondaki tartışmalara göz atıyorum… Gece yarısına yakın, zırrrr… Telefon… ‘Ben ararım, dur şimdi…” havasındayım…
Aradan zaman geçti… Telaşla hatırladım…
Cevapsız çağrı… Ve, Merdan… Tahmin ettim, hemen aradım…
Kem küm… Anladım… Yarım yamalak, aslında beklediğimiz haberi veriyor:
“Nasuh Abi’yi kaybettik….”
Ne kadar beklersen bekle… Bilen bilir…
Hastane… Eve dönüş…
Tek gerçek: “Nasuh Abi’yi kaybettik...”
Ertan… Babasının arkadaşı Ertan Saruhan’ın adını taşıyan oğlu yanında… Fatoş yanında… Kardeşleri de…
Biz yokuz…
Ve Nasuh Mitap, 3 Kasım 2014 Pazartesi gece yarısına doğru… Saat 11.00 civarında…
Nasuh Mitap kim mi?
Dost, düşman; bilen bilir ya… Genç okurların pat diye tanıyacağı kadar ‘pop’ değildi…
Ama bana sorarsanız…
Nasuh Mitap Devrimci Yol’du…
Zira…”Nasuhçular”namı yakıştırılan kadrolar oldu, Devrimci Yol’un temellerini atan…
Tarih şahittir… Ve vakti geldiğinde…Ve icabı halinde konuşulur ki… O günden beri Devrimci Yol’un kritik virajlarında… Günahıyla sevabıyla hep O’nun ağırlığı var…dır.
Tabeladaki kanaat böyle olmasa da bu böyle…dir.
Dedim yana bana sorarsanız, O, Devrimci Yol’dur…
Önderdir…
Yoldaştır…
Bilge devrimci…
Çelebi bi’insan…
Arkadaşlarının dilindeki şu yalın cümleydi:
“O başkaydı…”
Lakin… Hepsi şöyle dursun…
O benim Nasuh Abim…
Her daim, duldasına sığınıp sırtını dayayabileceğin kısa boylu koca çınar…
(…………)
O’nu anlatmak için söz almadım…
Zira farkındayım: Daha bedeni bile soğumadan O’ndan bahsetmek ziyadesiyle zor… Ve ziyadesiyle şahsi kaçar…
Ne var ki…
‘Cenazemiz var, kapalıyız’ ilanı asmak istemedim mekana…
Neden baştaki yazı ‘plan’ına uyamadığımın izahı… Dağınıklığımın mazereti niyetine… Biz bize… Ev hali olarak okunsun isterim bu ilave satırların…
VAKİT TAMAM…
(………)
Ey okur!.. Ayağa kalk!..Nasuh Mitap geçiyor…
Yürüyor… Devrime…
Yürüyelim!..
Evrensel'i Takip Et