27 Eylül 2014 00:19

Çalışma Bakanı günah keçisi ise siyasi sorumlu kim?

Çalışma Bakanı günah keçisi ise siyasi sorumlu kim?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının “Günah keçisi aranıyorsa buyurun Çalışma Bakanına. Hiçbir mahsuru yok. Ben bundan gocunmam. Eksiği gediği bırakmama konusunda gecemizi, gündüzümüzü harcıyoruz”* dediği bir ülkede, bakın işçi cephesinde durum nasıl:

Çalıştığı işyeri kapanmış, işyerini alacaklıları icra yoluyla sattırmış, kendisi ise hiç bir şey alamamış işçi soruyor: “22 yaşında girdim bu işyerine, 48 yaşındayım, 26 yılımı verdim. Battık dediler beni kapının önüne koydular. Görüyorum kendileri eskisi gibi yaşıyorlar. Satılan şirkete gelip gidiyorlar. Aynı lüks evlerinde oturuyorlar. Aynı lüks arabalarına biniyorlar. Benim üç kuruş borcum olsa anında icra gelip benden alıyor. Bu adamlar bindikleri arabaları, oturdukları evleri bu şirketten kazandıkları paralarla almadılar mı? Üstelik mahkeme bana altmış bin lira kıdem ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, ikramiye, ücret alacağın var demiş, yine de paramı alamıyorum. Bu nasıl bir hukuk?”

Anlaştığı gerçek ücreti üzerinden SGK primleri yatırılmamış, kısaca çift bordro çalıştırılmış bir işçi soruyor: “Lahmacun ustasıyım. Usta olduğuma ilişkin odadan aldığım belgem var. 2 bin 100 lira net ücretle Bursa’da bir işyeriyle anlaştık. Kocaeli’den Bursa’ya gittim 11 ay çalıştım. Ücretlerimi hep eksik yatırdılar. Sigortamı asgari ücret üzerinden ödemişler. Bordroları da kendileri benim yerime imzalamış. Anlaştığımız ücreti vermedikleri için tekrar Kocaeli’ye gelmek zorunda kaldım. Noterden ücretlerimi ödemesi için ihtar çektim. Avukat aracılığıyla ihtarıma cevap verdiler. Bordroları imzaladığım, ücretimin bordrolarda yazan ücret olduğu ve hiçbir alacağım olmadığı söyleniyor. Kocaeli’deki düzenimi bozup Bursa’ya gittim. Şimdi davayı Bursa’da açmam söyleniyor. Bu işçi davlarını her yerde açamam mı? Bursa’ya gidip ben davamı nasıl takip edeceğim?”

Sendikal faaliyetleri nedeniyle işten atılmış işçi soruyor: “Haklarımızı alamıyoruz. Her gün küfür kafirle karşılaşıyoruz. Sendikalı olalım dedik. Sendikayla görüşmeye 11 arkadaş gittik. Ertesi gün 10 arkadaşımız işten atıldı, işten atılmayan bir arkadaşımız vardiya amir yardımcısı oldu. Dava açtık, mahkeme sendikal faaliyetler nedeniyle işten atıldığımız iddiasını ispatlayamadığımız için sadece işe iademize karar verdi. Yargıtay da kararı tasdik etti. Biz sendikayla görüşmeden nasıl sendikal faaliyette bulunacaktık? Sendikalaşma için sendikayla görüşme sendikal faaliyet değil mi?  Görüşmede bulunan on işçinin, işten çıkartılmış olması, birinin ise unvanının yükseltilmesi durumu açıklamaya yetmiyor mu? Hangi işveren evet ben sendikal faaliyet nedeniyle işten çıkarttım der ki?”

Sayın Bakanımız gecesini gündüzüne katarak çalışıyorsa neden yargı kararına bağlanmış alacağına ulaşamayan işçi sayısı çığ gibi büyüyor?

Sayın Bakanımız gecesini gündüzüne katarak çalışıyorsa neden sendikalı olma hakkını kullandığı için işçiler işverenin tazminat ödemeyi göze aldığı her durumda işinden olmaya devam ediyor?

Sayın Bakanımız gecesini gündüzüne katarak çalışıyorsa neden ülkede kayıt dışı çalışma normal istihdamın yüzde otuzunun altına düşmüyor?

Sayın Bakanımız gecesini gündüzüne katarak çalışıyorsa neden halen işçiler SGK’ye eksik bildirilen, vergisi yatırılmayan gerçek ücretlerini kanıtlayabilmek için deveyi hendekten atlatmaktan zor süreçler yaşıyorlar, çift bordro uygulaması sıradan herkesin yaptığı neredeyse meşru ve doğal görülen bir uygulama halinde devam ediyor?

Sayın Bakanımız gecesini gündüzüne katarak çalışıyorsa neden bu ülkede her gün iş cinayetlerinde ortalama üç işçi yaşamını yitirmeye devam ediyor?

Sayın Bakanımızın kendisinin günah keçisi ilan edileceğinden korkmasına hiç gerek yok. Her kazada, kayıpta, davada suçlanmaya hazır, Sayın Bakandan daha kıdemli güvencesiz iş sağlığı uzmanları, güvencesiz işyeri hekimleri, güvencesiz vardiya amiri gibi ara kademe çalışanlar var. Onlardan Sayın Bakana sıra gelmesi çok zor.

Sayın Bakan her olayda günah keçisi olmaktan yakınacağına, “Tüm bu tablonun siyasi sorumlusu benim”, “Benim yerimde hangi bakan olsa örgütlenme özgürlüğü olmadığı sürece tablo değişmeyecek”, “Ya istifa ederim ya da işçilerin işveren otoritesini dengeleyecek güçte sendikalaşmasının önündeki tüm hukuki engelleri kaldıracağım” cümlelerini kurmayı denese...

(*) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in İNTES ve Yol-İş Sendikasının ortaklaşa düzenlediği “Çalışma Hayatında Son Gelişmeler” toplantısında yaptığı konuşma...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa