17 Ağustos 2014

9.8’lik birikim ve 10 numara ‘sol’ trajedi!

Demirtaş’ın adaylığı üzerinden ortaya çıkan yüzde 9.8’lik sonucun hakkı verilmelidir. Küçümsenemez bir birikimdir. Kuşku yok ki, yüzde 10’u çok aşan bir ‘ilgi’nin sandığa yansıyan bölümüdür bu. İlgi çok daha büyüktü. Hakkı verilmelidir derken, edinilen birikimden hareketle, onun şekillendiği zemindeki bu ‘ilgi’ye doğru kanallar açıp kalıcı bağlar kurmaktan da bahsediyoruz. Asıl mesele budur artık.
Edinilen başarıyı, sadece üç adaylı bu seçimde, özellikle Ekmellettin’in adaylığının yarattığı ‘konjonktürel’ avantajla açıklamak ‘kasıtlı’ değilse eğer, büyük yanılgıdır. Payı var elbet, ama asıl dinamik siyasal nesnelliktir. Çeşitli iradi-öznel bağlam ve dolayımlarla şekillenen bir nesnelliği de var siyasetin. Epey zamandır kalıcılaştırılmaya çalışılan ve AKP ile CHP-MHP arasında kilitlenen ikili blokajın, bir başka alternatifin toplumsallaşmasını ömür billah engellemesi mümkün değildi. Buz kırıldı işte. Zamanı gelmiş bir fikre engel olunamazmış, çok doğru. Fikirler de ihtiyaçlardan türediğine göre; siyasetin yeniden şekillendirilmesi sürecine ezilenler cephesinden de müdahil olunması ihtiyacı, daha ne kadar karşılıksız kalabilirdi ki? Olan budur; ‘ihtiyaç’ yanıt bulmaktadır artık! İkili blokajın değişik kesimlerde oluşturduğu yarılmaların sonucu arayışlara hitap edebilecek bir yol ve siyasal alan açılmıştır.
Önceden de söylemiştik; “Demirtaş rüzgarı” denilen, sadece Demirtaş’ın inkâr edilmez o olağanüstü belagatinden değil. Söylediklerini de ilk kez söylemiyordu. Ama bahsettiğimiz siyasal nesnellik, toplumsal algının pencerelerini yeni açmaya başladı. Kulaklar eskiden de duyduklarını şimdi yeni algılıyor. Evet, bir eşik aşılıyor. ‘Batı’ ile Kürdistan gerçeği arasında az çok demokratik nitelikli geçişkenlikler içeren bir siyasal alan demlenmiş, seçim sonuçlarına da yansımıştır. Toplumsal hafıza bunu yazmıştır bir kenara, tazelenecektir, “demek ki olabiliyormuş”un sağladığı özgüvenle daha da büyüyerek kendisini yeniden var edecektir.
Görülüyor ki, şimdi dinlemeye ve önyargılarını aşma noktasına gelmiş çok daha büyük kesimler var. Çok güzel bir başlangıç sayılmalıdır bu ve solcu sloganizmden de uzak durularak, aşılanmış güvensizlik ve korkularından kurtulmaya çalışan çevrelere daha çok yönelinmeli, anlatılmalıdır. Ama asla, “Asiye nasıl kurtulur?​” misali CHP’nin sorunlarına çözüm aramaya kalkışan ‘solcu’ türü kadar “hassas kalpli” olunmamalı! CHP’ye oy veren ya da ondan umudunu kesmeye başlamış CHP’lilere yönelmek ayrıdır, “CHP nasıl kurtulur?​” sorusuna yanıt arayan solcuların yaptığı ayrıdır. Onların bir gözü hep CHP’de oldu zaten. Biraz sola yanaşsa da nefes alabilsek beklentisinden kopamadılar. Şimdi de, “CHP bu sonuçlardan ders almalıdır”  modundalar. Doğrusu, umalım ki CHP hiç bir ders alamasın, almasın! Ki, ordaki krize, olası arayışlara farklı bir kanalda yanıt olmak, yanıt bulmak devrimci-demokrasinin işi olmalıdır.
Sadece CHP’nin sorunlarına çözüm önermek olsa!.. Bu seçimler, özellikle HDK-HDP dışı solun önemli bir kesiminin nasıl yamalı bohçalık kılıklara büründüğünün çarpıcı örneklerini sundu. CHP’ye yaptığı “n’olur adayını değiştir” çağrısı karşılık bulamayınca “sokaklara vuran”, boykot diyerek ‘seçime değil devrime’ çağıran ergen radikalizmi, falan filan… Hepsi de “Kürtler ikinci turda Tayyip’i destekleyecek” dediler mesela, ama tutumlarıyla daha ilk turda Tayyip’in kazanmasına katkıda bulunabildiler. Ne mutlu onlara! Şimdi de HDK-HDP’nin aldığı yaklaşık 4 milyon oyu “parlamenterizmin kazanımı” olarak küçümseyebiliyorlar! Fodullukta sınır yok yani. Sokakları onlar keşfetmiş, onlara tapulu ya; bu yüzde 9.8’de, sokaklardan üretim birimlerine, ‘Gezi’den Kürdistan dağlarına, Rojava’dan IŞİD’çi gericiliğe karşı Şengal’e uzayan koca bir mücadele tarihinin ilmekleri olduğunu göremezler. Aralarında seçime katılım oranının düşüklüğünü “kitlelerin parlamenterizmden kopuşu” diye okuyanlar bile var! Oysa bu oranın düşüklüğünün çok spesifik nedenleri olduğu açık ve hiç de parlamenter siyasetten kopuşa işaret etmiyor. Ve Demirtaş’a oy veren 4 milyon insan da parlamenterizme savrulmuş değil. Bunu söylemek, solculuk adına içine düşülmüş şizofreninin ürünüdür. “Kurtarılmış” denilerek birilerine siyaset yasağı konulmaya çalışılan üç beş sokaklık yerlerde dahi katılım oranının ülke ortalamasının üstünde olması ise, söze gerek bırakmayacak bir ucubenin kanıtı oluyor sadece.
Daha seçim akşamından başlayarak “İhtiyaç, birleşik bir seçeneğin inşasıdır” mesajları veren ÖDP’nin çok ikna edici komikliği ve “Demirtaş’ın söylemleri liberaldi” diye not kıran ÖDP’nin ‘hal ve gidiş’ hocası Oğuzhan Müftüoğlu’nun traji komikliği üzerinden devam etmek isterdik yazıya. Ama yer yok. Son sözü Müftüoğlu’na verelim de bitirelim, kendisini ve partisini o yanıtlasın bari:
“…öncelikle söylediğiniz şeye önce kendiniz inanacak ve ona uygun davranacaksınız. Söylenen sözler kadar onun hayattaki karşılığı ve kitleler için ne ifade ettiği önemlidir…”

Evrensel'i Takip Et