26 Temmuz 2014 01:36

Sendikayı tanımama cüretini kim veriyor?

Sendikayı tanımama cüretini kim veriyor?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kocaeli’de kurulu Yıldız Sunta Entegre işyerinde işçiler, iki hafta önce cuma namazı çıkışında üzerinde “İşçinin Ruhuna Fatiha” yazılı tabutu işyerinin kapısına bırakarak  işvereni ve sendikalarını protesto ettiler.
Gazetelerde iki cümle olarak yer alan bu olay, aslında Türkiye’de neden özgür toplu pazarlık düzeninin var olmadığını, bu hakkın nasıl katledildiğini gösteren ibretlik bir olaydır:
Yıldız Entegre işyerinde 2012’de Türk-İş’e bağlı Selüloz-İş Sendikası örgütlenme çalışmaları başlattı. Bunun üzerine işveren, ilk olarak örgütlenmede öncülük yaptığını düşündüğü 60 işçinin iş sözleşmesini sona erdirdi. İşçiler işe iade davası açtı. Dava süresince işçilerin sendika üyeliğinin devam edeceğini bilen işveren bir adım daha atıp, işçileri Selüloz-İş’ten istifa etmeye, kendisinin işyerine çağırdığı, yine Türk-İş’e bağlı Ağaç-İş Sendikasına üye olmaya zorladı.
İşten atılmak istemeyen işçiler Ağaç-İş Sendikasına üye oldu. Ağaç-İş, işveren desteğiyle toplu iş sözleşmesi yetkisi için gerekli çoğunluğu sağlayıp yetki tespiti yaptırdı. Selüloz-İş Sendikasının örgütlenmesini bu yolla engelleyen işveren, kendi desteğiyle örgütlenen sendikanın yani Ağaç-İş’in yetkisine itiraz edip, toplusözleşme görüşmelerinin başlamasını geciktirdi.
Ağaç-İş Sendikası üyeleri ise Kocaeli’de şube seçim sürecini başlattı. Sendika Şube Başkanlığı için işten atılan bir işçi aday oldu. Sendika yönetimi bu işçinin seçilmesini engellemek için delege adaylık başvurusuna izin vermedi. Dava açan işçi, açtığı davaları kazanıp delege adayı oldu. Şube Genel Kurulunda da Şube Başkanlığına seçildi.
İşveren bu şube başkanını tanımadı, işyerine almadı, şube başkanının atadığı temsilcilerin temsilcilik odası açmasına dahi izin vermedi. İşverene, sendika yönetimine karşın şube başkanı seçilen işçi Ağaç-İş Genel Kurulunda genel başkanlığa aday olmak istedi. Ankara’da yapılan Genel Kuruldan bir gün önce, bir kısmı Kocaeli’den gelmiş ve o gün o saatte işyerinde çalışıyor olması gereken bir grup işçi tarafından burnu kırılana kadar dövüldü. Hastaneden çıkıp genel kurula burnu kırılmış olarak gelen bu işçi, seçimleri kaybetti.
Bu olaylardan çok kısa bir süre sonra işverenin desteklediği genel merkez yöneticileri işyerine gelip, sendika şubesine haber dahi vermeden işverenle toplu iş sözleşmesi imzaladı.
İşçiler halen bu oldu bittiye karşı direnmeye çalışıyor. Bir sendikanın sendika olması, üyesi işçilerin haklarını koruyabilmesi için işverenden, devletten, bağımsız olması gerekir. Literatürde “sendika saflığı ilkesi” denilen bu koşul yoksa, işyerinde örgütlenmiş olan sendikaya sendika denemez.
Sendikal örgütlülüğün biçimini (işyeri, işkolu sendikacılığı gibi), sendika seçme özgürlüğünü, sendika  üyeliğini  güvence altına alan bir sistemde sendikal haklar, aynı güvenceyle korunan grev ve toplusözleşme haklarıyla gerçek anlamda var olabilir.
Bir ülkede, grev hakkı olan bir sendika, toplu pazarlık yürütürken işverenle uzlaşması zora girdiğinde, devreye yasama organı girip, yasa çıkartarak o sendikanın örgütlendiği işkolunu grev yasağı içerisine alıyor ve toplu iş sözleşmesini zorunlu tahkim yoluyla taraf iradelerini dışlayarak sonlandırıyorsa, o ülkede sendikaların devletten bağımsız olduğu söylenemez. Hava-İş Sendikasının 2012 yılında yürütmüş olduğu toplusözleşme görüşmeleri yukarıda anlattığımız şekilde yasama organının müdahalesiyle sonlandırılmıştır.
Bir ülkede, etkili ölçekte yapılacak tüm grevler “genel sağlık-milli güvenlik” gerekçe gösterilerek yasaklanıyor, bu yasaklamanın adına erteleme deniliyor, yasaklama sonunda sendika ve işçiler devre dışı bırakılarak toplu sözleşme adı altında tek yanlı bir metin işçilere dayatılıyorsa o ülkede hiç kimse grev hakkının varlığından söz edemez. Şişecam işçisinin grevi bu durumun ilk olmayan, son da olmayacağa benzeyen güncel örneğidir.
Sonuç olarak, yasama ve yürütmenin, cam işçisi özelinde yargının grev hakkını, hakkın özünü ortadan kaldıracak şekilde daralttığı bir yerde işverenin “Ben de sendika hakkını tanımıyorum” deme cüretini göstermesine yol açıyor. İşveren bu koşullarda işçinin hakkını yok sayarak kendi çıkarına uygun olanı yapmaktadır. Böylece Türkiye’de işverenin işçilerin sendika seçme özgürlüğünü kısıtlayabildiği, adına özgür toplu pazarlık sistemi denilen sistemin bu kısıtlamaya karşı işçileri koruyacak etkili bir yaptırımı uygulayamadığı, yasama organının, yürütme organının ve yargının sendikal hakları göstermelik tanıdığı diğer işverenlere ilan edilmektedir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...