HDP\'ye karşı \'solculuk\' masalları!

HDP’ye saldırılar sürüyor. Diğerleri bir yana, Urla’dan sonra Aksaray’da da ‘Sivas’ benzeri bir katliamın ucundan dönüldü. Görmezden gelenlere ya da en fazla “vatandaşlar ile HDP’liler arasında gerginlik” başlıklarıyla geçiştirenlere alıştık. Bu “endişesiz” seyircilerin içinde bazı solcuların olmasına da alışmak gerek artık. Kürt fobisi, birileri için kronikleşmiş, deva kabul etmez bir vak’a artık!
Tîroj dergisinin son sayısındaki röportajında, bu solcu türünün BDP ve HDP’yi hep AKP’yle ilişkilendirme çabasının, Kürt sorunu gibi sıkıntılı bir meseleyi “teğet geçme” kaygısıyla ilgili olduğunu söylüyor Aydın Çubukçu. Hiç kuşku yok, bu da bir siyaset tarzı oldu!  
Seçimlerdeki pozisyonlar, bu tarzın farklı bir tezahürünü de yansıtıyor. HDP alerjisinin, ‘CHP’yle ilişkilenmiş’ solcuların kendi durumlarını ‘realize’ etme kaygısıyla da ilişkisi var. Öyle ya, ‘AKP’yle işbirliği yapan (!) HDP-BDP’nin günahkârlığının yanında, gayet ‘devrimci’ saiklerle CHP’ye oy veren ‘solcu’ya sual mi olur?! CHP’ye oy toplamak sıkıntılı bir durumdur ama bu sıkıntıyı unutturup ötelemek için gerekçe mi yok! “AKP’yi geriletmek için en birinci aday CHP olduğu için…” diye başlayan ‘devrimci’ gerekçeler... “Peki, MHP CHP’den daha güçlü olsaydı durumunuz değişir miydi ?​” vb. bir soruyu hiç sormayalım, gerekçe üretimidir nihayetinde!
CHP tercihini “anlaşılabilir” kılmanın diğer yolu, bir tür ‘cambaza bak’ hokkabazlığı. CHP’ye oy vermeye koşan ‘solcu’, “bana bakmayın, AKP işbirlikçisi Kürtlere ve Kürtlerin işbirlikçisi HDP’ye bakın” diyor! HDP’nin AKP’ye destek olsun diye kurulup seçimlere sokulduğu yalanını bile söyleyip, CHP’ciliğini tartışılır olmaktan çıkarıyor! “Sırrı, neden hep Sarıgül’ü eleştiriyor” sakızını çiğnemekten bıkmıyor ama o Sarıgül’ün “dünya lideri” Başbakan’ına, ya da “Kadir abi”sine tek laf etmemesini hiç sorun yapmıyor örneğin! Sorunun AKP’nin neden eleştirilmediği değil de CHP’nin niye eleştirildiği olduğu o kadar açık ki.
Sonuçta, bir realite durumundaki zımni-açık CHP işbirlikçiliği, “HDP-BDP-AKP işbirliği” yalanıyla ‘tölâre’ edilmeye çalışılıyor. Oysa hayatın önümüze koyduğu sorular yalanla yanıtlanamaz. Evet, Tayyip’li AKP tutunamaz artık, üzerine oturduğu zemin ortasından çatladı, gidecektir. Ya sonra? Siyasal saflaşmaların ve bu dizilimler üzerinden güç biriktirmenin zemini olan seçim sürecinde, sonrasına dair neden farklı bir saflaşmanın adımı atılmasın? CHP’nin, AKP sonrası için yol haritasını şimdiden çok net görebiliyoruz; ‘merkez sağ’da çözülen AKP’nin oradaki boşluğunu doldurmak, MHP ve Cemaat’in siyasal güçleriyle birlikte iktidara gelmek… Peki, sağa yönelmiş, Cemaat’le aynı hizada AKP’ye muhalefet yapan bu CHP’ye oy vermeye pek iştahlı solcularımızın yol haritalarında ne yazıyor? Hiç! Sadece “AKP gitsin de…” Siyasal geleceği biraz okuma yeteneği olan biri için böylesi bir devrimci taktik olabilir mi?
AKP’nin çözülme sürecinde bir başka düzen içi alternatif içinde erimeyi taktik belleyen siyasal kişiliksizliği tercih edebilirsiniz. Ama bunun için, farklı bir saflaşmanın adresi olmak iddiasıyla büyük siyasal fotoğrafta yer edinme çabasındaki HDP’yi yalanlarınızla kirletemezsiniz. Sokaklara çağırmıyormuş, yolsuzluk ve rüşvet batağındaki AKP’yi teşhir etmiyormuş! Emin misiniz? HDP’nin bütün seçim çalışmaları, toplantıları, gösterileri, açıklamaları, bildirileri, vs.. ortada… Kenarda kıyıda vıdı vıdı yapmakla yetinip sağa sola not dağıtmaya kalkışan “siyaset mühendisleri” bi’ zahmet yerinden izlesinler bakalım, AKP’ye nasıl kıyak geçiliyormuş!
Son sözümüz de “Seçimler de neymiş, önemli olan sokaktaki devrimci mücadeledir” türünden ergen solcu ezberleriyle bir şey söylediğini zannedenlere… Bugünkü Türkiye siyaseti, 17 Aralık sarmalıyla iç içe geçmiş seçim süreciyle şekillenmiş durumda. Seçimleri es geçen bir siyaset, ne kadar ‘radikal’ kelâmlarla süslenirse süslensin, istediği kadar ‘sokak’ ajitasyonu yapsın, bırakın devrimci olmayı, siyaset dışıdır. ‘Sokak’ mı? Herkes sokakta işte; AKP de, CHP de, HDP de, BDP de... Görünür olmayanın, kendi kendine monoloğ yapanın devrimciliği de ancak kendinedir; halkla buluşamayanın devrimciliğinde ne keramet olabilir ki? O yüzden de bugünkü seçimlerde de bir ‘seçimin’ olmalıdır. Az çok görünür olabilecek bir alternatif inşası için sözün yoksa, siyaset dışısın demektir. Soldaki birçokları bu açmazı yaşamaktadır. Siyaset dışıdır ya da siyasetle ilişkisi CHP’yle (ve Cemaat’le) aynı hizada bir AKP eleştirisinin ötesinde değildir. CHP’nin izinde kırıntı aramak, siyaset dışılığın bir tezahürüdür işte!

Evrensel'i Takip Et