Devlet Benim - 2
Evet, ilk bölümde, “Devletin hiçbir zaman tek takımı olmaz; 1954 sonrasında, solun ve liberallerin desteği CHP’ye kaydı; CHP onların demokratik Anayasa programını devraldı ve 1961 Anayasası’nın görece demokratikliğinin zeminini de bu oluşturdu” demiştik. Kaldığımız noktadan devam edecek olursak (ve aynı zamanda düzeltilerimizi yaparak; 1961 Anayasası nasıl kendi celladı, MGK’yi yarattıysa; AK Parti de, neredeyse kendi celladı olmak üzere olan HSYK’yi yarattı, liberallerce ‘Yetmez ama evet’ diye karşılanan kısıtlı, ‘Anayasa’da değişiklik referandumu’ ile.
Bu, yine ‘devlet benim’ anlayışı ile ‘devlet biziz’ anlayışı arasındaki çatışmanın yeni siyasal ortamda kendisini üretmesinden başka bir şey değildi. Sistem içinde biçimsel de olsa, meşruluk temelleri olan son Anayasa’mız 1961 Anayasası ve bu anayasadan sonra yapılan bütün anayasal değişimler, ve hele hele 1982 Anayasası, gayrı meşru anti demokratik yöntemlerle Türkiye toplumuna dayatıldı.
Bugün bir çürüme düzeyine gelen yolsuzluk, nepotizm/kayırmacılık da aslında sosyal temelini, bu sistemin anayasal gayrımeşruiyetinden almakta.
1990’lar nasıl kirli savaş yanında, bir zirve yolsuzluk dönemi olarak hatırlanıyorsa; yeni dönem de onu aratmıyor.
AKP, iktidar için sosyal desteği, bu siyasal ve ekonomik çürümüşlük karşısında, kendini temiz siyaset ve temiz ekonomi sloganı ile lanse etti. Ve kendisinin AK Parti olarak adlandırdı. Ve kendisine böyle hitap edilmesini istedi.
Ama geldiğimiz noktada tam vurulmak istendiği nokta da, bu ‘AK’ olmayış üzerinden hedef alındı.
Ama bütün bu ekonomik, siyasal ve sosyal krizin arkasında yer alan ve görülmek istenmeyen kriz ise sistemin içinde bulunduğu meşruluk bunalımı. 82 Anayasası’nı yazan Evren Paşa yargılanıyor. Ama o dalgasını çoktan geçmiş ve gardını almıştı kitapları ile. Bir bir sergilemişti ‘Dün böyle yazmışlardı’ diyerek.
Sen hem 12 Eylül’ü yargılama iddiasında olacaksın, hem de Özal, Demirel, Çiller gibi onun sağladığı otoriter olanakları tepe tepe kullanacaksın. İşte asıl ‘kirlilik’ burada ve bu bütün kirliliklerin kaynağı.
‘Haram’ lokmayı yiyen, o anda bu haramın ortağı ve günahkarı olmuştur. Türkiye aslında 1982 Anayasası ve onun tamamlayıcısı olan yasalarla 1983 seçimlerine gittiğinden ve hiçbir özde değişim getirmediği için 30 yıldır bir meşruluk krizi içinde.
Uluslararası planda ‘reform’ programları geçici bir itibar getirse de, bunun yapılmayışı yerini tam bir itibarsızlığa bırakmaktadır. Üstelik bu yalnızlık onurlu filan da değildir.
‘Kirlilik’ uluslararası planda da, sonunda bir teslim oluşu, bir piyon olma durumunu getirir.
O halde ne yapmalı?
Artık ‘haram’ meyveleri yemekten vazgeçip, siyasal alanda geçici bir ‘intihar’ olsa bile, hiç itirazsız, yeni bir demokratik anayasa her toplumsal kesim ve kimliğin eksiksiz katılımı ile yapılana kadar, 1982 Anayasası, külliyen geçersiz ilan edilmeli (Arapça hukuk deyimi ile küllen…..) ve 1962 Anayasası hukuki zemin olarak kabul edilmelidir.
Öncelikle seçim ve siyasal partiler kanunu, yenisi yapılana kadar 1965 önceki (ilk antidemokratik değişimleri, Demirel Efendi yapmıştı çünkü) hali geçerli ilan edilmelidir.
Bu elbette AKP’nin kısa vadeli çıkarlarına aykırı olacaktır ama hiç olmazsa DYP, ANAP vb. gibi siyasal partiler mezarlığına yollanmadan kalıcı bir parti olmasını sağlayacaktır.
Yunanistan ve İspanya’da siyasal vesayet rejiminden çıkışta, merkez sağ partiler, kısa vadeli çıkarlarına aykırı olsa bile, cesur adımlar atarak, siyasal sistemin istikrarlı bir demokrasi olmasına olanak sağlamışlardı.
Ne yazık ki, bunun olması için çok değerli olan 10 yılı AKP boşa harcadı. Hiç olmazsa, iktidardan iniş sürecinde, ileride kendi çıkarına olacak, cesur adımları atmak zorunda. Bu sadece kendi geleceği için değil ülkenin geleceği için elzem. Her gayrımeşru sistem, her meşruluğunu yitirmiş iktidar; kendisine karşı olan direnme hakkını gündeme taşır ve onu meşrulaştırır.
1789 İhtilal-i Kebiri’nden beri bu böyledir.
Nasıl, 1960 nisanında üniversite gençliğinin demokratik direnişi meşru ise.
Nasıl, her kasım ayında düzenlenen YÖK protesto gösterileri meşru ve YÖK’ün kendisi gayrımeşru ise.
Nasıl, Kürt Özgürlük Hareketi meşru ve onu imhaya kalkışmak gayrımeşru ise…
1961 Anayası’nın en önemli yanlarından biri de, girişinde ‘direnme hakkının’ altını çizmesi idi.
1870’lerden beri Anayasal (Meşruti Devrim) Devrim nasıl gündemde ise, bugün de Anayasal bir devrim kendisini dayatmakta. Hem de bu kez hem yukarıdan aşağı hem de aşağıdan yukarı.
O zaman selam olsun her mevzide direnenlere.
Evrensel'i Takip Et