Çürüyen \'mor çiçek!\'
2013’e ‘müzakere süreci’yle başlanmıştı. Minimum çözüm-Azami tasfiye formüllü AKP-Cemaat aklının bu süreçten muradı, Kürt sorununun çözümü değil, Kürt hareketinin çözülmesiydi. Yıl sonunda ise çözülen (hem de karakolluk derecesinde), bu koalisyonun kendisi oldu! Kürtleri çözeceğim rüyaları gören AKP iktidarı 2014’e çözülerek giriyor artık. Şimdi amaç bu çözülmeyi geciktirmektir sadece. Bütün günahlarını “Paralel yapı-Cemaat” üzerinden temize çekmeye ayarlı yoğun propaganda da; Cemaatçi “paralel yapıyı” tasfiye etmek için kendi hukuk ve yasal sistematiğini gözü kara bir şekilde hiçe sayarak tamamen Tayyip Erdoğan’a bağlı “paralel örgütlenmeyi” tahkim etmesi de çözülmeyi geciktirmek için…
Evet, şimdi bu çözülme sürecinin alameti farikası bu ‘paralel yapı’ tanımlaması oluyor artık! İlle de kullanılacaksa, Hükümetin esas belirleyici çekirdek yapılanmasının da en az Cemaat’in devlet içindeki örgütlenmesi kadar ‘paralel’ bir nitelik arzettiği çok açık. Hele gelinen noktada, rüşvet ve yolsuzluğun soruşturulmasının neredeyse imkansızlaştırılmasının herhalde ‘nizami’ bir tarafı olmasa gerek. Anlaşılıyor ki bir süre ayakkabı kutularında gizlenmiş olan AKP’nin ‘paralelliği’ şimdi çok daha aleni ve fütûrsuz bir yasal-idari kılıfla “meşrulaşmak” istiyor. Bu, çürüme başlamış demektir! “Derin” suretler açığa çıkmışsa ve açıktan sahip çıkılıp korunmak isteniyorsa, çürüme mukadderdir. İşte, çürümek dışında bir “meşru” yolu kalmamış durumda çözülmeye başlamış AKP iktidarının.
Bu kaos ve krizden demokratik bir hamleyle çıkamaz mı? diye soranlar var ve böyle bir ihtimali gözetmek gerektiğini salık verenler… Demokratik hamleden ne anladığımıza bağlıdır. Siyasette her şey olabilir tekerlemesinden hareket edenler için, ülkenin yönetenleri ile yönetilenler arasındaki ana fay hattının kestiği karşıt dünya ve eksenleri gözetmeyenler için, yüksek kalibreli bir “balkon konuşması” ya da birkaç ‘piar’ süslemesi demokratik hamleden sayılabilir elbette! Ama gerçek bir demokratik atılımın AKP’nin doğasına aykırı olduğunu, bütün ideolojik-politik değer ve müktesebatını yadsıması gerektiğini biliriz. Nitekim iktidarının kurucu ortakları Cemaat ve onun bağlı olduğu malûm merkez tarafından sıkıştırılmış AKP’nin ilk refleksleri de onun demokrasi karşıtı doğasını yeterince sergilemektedir zaten.
Belirttiğimiz gibi, hırsızlıkların üzerine yatan bir yüzsüzlükten beklenilebilecek en son şey, “demokratik hamle” olur herhalde! Yine, iktidarı döneminde ortak olduğu bütün rezaletleri sadece Cemaat’e yükleyip adeta “ben yapmadım Miki yaptı” rollerine yatmaktan, içeri tıktığı Ergenekon ahalisiyle ilişkilenmeye kadar, bir dizi ikiyüzlülüğün nasıl bir gayri demokratik-ahlaki çukura işaret ettiğinden söz etmeye gerek bile yok.
Özetle, iki kadim ortak arasındaki savaş bir iktidar paylaşımı rekabetinden çıktı ve Erdoğan Hükümeti de yasa dışı (paralel) bir devlet refleksiyle kendisini var etmekte. Başbakanın “paralel devlet” argümânına yaslanarak giriştiği “istiklal harbi”nin, demokrasi kaygısı olanlara vaat ettiği bir kırıntı bile yok! Hep tekrarlıyoruz, tekrarlamakta da yarar var; Roboski katliamına ilişkin tutum sağlam ve çarpıcı bir göstergedir. “Kaçınılmaz hata” diye hükmeden son askeri savcılık kararında açıkça itiraf edilen Genelkurmay Başkanı’nın emri ve bu emrin en azından siyasi sorumluluğu ortada. Bu suç ortaklığına “Paralel yapının işi” deyip geçemiyorlar ama Hükümet sözcüsü gayet rahat, “koşulları zorladık, ailelere 20 yerine 120 bin lira verdik” pişkinliğine devam etmekte hâlâ. İktidarının selameti için bir iki haftada binlerce emniyetçiyi hallaç pamuğu gibi ordan oraya savurabilen bir Hükümet, 34 insanı açıktan katleden bir devlet cinayeti dolayısıyla bir tek onbaşısını bile sorumlu tutamıyor.
Evet, böylesi bir çürümeden demokratik bir kırıntı beklenemez artık. Başbakan’ın adının Singapur’da mor renkli bir çiçeğe verilmiş olması da çürüme kokusunu giderecek gibi değil! O çiçeğin hiçbir suçunun olmadığını kaydederek söyleyelim ki, bu, Başbakan ve iktidarının morarmaya başladığının işareti sayılabilir ancak.
Evrensel'i Takip Et