29 Aralık 2013 00:46

Öyle 'Sessiz Devrim'e böyle 'İstiklal Harbi'

Öyle \'Sessiz Devrim\'e böyle \'İstiklal Harbi\'

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Gezi direnişinde, dini-muhafazakâr bir hatla nüfusun yüzde 50’sine ‘ipotek’ koyduğunu zanneden Başbakan, şimdi o yüzde 50’nin tam ortasından bir yarılmayla yüzyüze… Bu bambaşka bir şey ve 2014’e AKP iktidarındaki bu çatırdamanın uğultusuyla giriyoruz.
Ne kurgular yapılıyordu oysa. Daha iki ay önce örneğin, üzerimize saçılan son ‘paket’ vesilesiyle idrak etmemiz istenmişti ki AKP bize bir ‘sessiz devrim’ armağan ediyordu. “Yeni Türkiye”nin kadrini bilip tadını çıkartmalıydık. Oysa biz, avuçlarımızın içine sunulmuş bu müthiş bahtiyarlığın farkına varamayan kara cahillerdik, en hafifinden.
Şimdi? ‘Sessiz devrim’li o ‘Yeni Türkiye’nin bir “İstiklal harbi”yle yüzyüze kaldığını, bizzat o kutlu ‘inşa’nın başmimarından öğreniyoruz. Ki, Başbakan’ın ‘İstiklal harbi’ ilânı, “devrimin evlatlarını yediği” yolundaki kelâmı da hatırlatmıyor değil hani! Aynı ‘mefküre’nin siperlerinde yarenlik ederek, elele, birlikte, kurulmuş ‘Yeni Türkiye’nin selameti, bizzat o ‘yeni’nin kurucuları arasında geçecek bir ‘İstiklal harbi’nin seyrine bağlıysa, burada iflah olmaz bir ‘ironi’ var demektir. Öyle görünüyor ki, Başbakanın payına düşen bu ironik çelişkiyi çözmek için yeterince boş vakti olacak bir iki yıl içinde. Ama biz şimdiden biliyoruz artık; Tayyip Erdoğan’ın ‘yeni Türkiye’sinin şifrelerinden biri, kendi deyimiyle “paralel” yapılanma ise bir diğeri de “kutu kutu” yolsuzluk ve rüşvetmiş! Bugüne kadar birlikte olunmuş ‘paralel’ ortağın devletten dışlanması ve (şimdilik) 100 milyar doları bulan, hiç de kişisel olmayıp AKP’nin iktidar mekanizmasını boydan boya kesen, altın külçelerinden başlayıp ayakkabı kutularına taşan bir hırsızlığın üzerini örtmenin adı “İstiklal harbi” oluyormuş! Nitekim, ‘harbin’ ilk adımı, yolsuzluk ve rüşvetin soruşturulmasının imkansızlaştırılması, rüşvet ve yolsuzluğun Hükümet için serbest kılınması oldu. Ne diyelim; öyle sessiz devrime böyle istiklal harbi işte!
Dün ‘Askeri vesayet’ adıyla müsemma ‘derin devlet’e karşı, elbette ABD’nin desteğine yaslanarak, zafer kazanmış bir iktidar ortaklarının, bugün ‘devlet içindeki paralel yapı’ ekseninde çatışmaları, başka şeyler de anlatıyor olmalı. Gericilerin müttefikliğinden de birbirleriyle çatışmasından da kendi yaralarına bile çare çıkmazken bize hiç mi hiç bir şey düşmez! Malûm ortaklar arasındaki son kavga, kaç kez deneyimlenmiş bu gerçeği bir kez daha gösterdi. Hiç kimse bu çatışmadan demokratik bir kırıntı bile beklemesin. Çıkmaz! Görülecektir ki, krizden çıkmak için devlet otoritesi daha çok tahkim edilecektir.   
Bir diğer şey; “paralel yapılanma”-“hakiki devlet” ayrımı üzerinden demokratikleşmemeye gerekçe üretmek, çözümsüzlüğün sorumluluğunun Hükümet lehine ötelenmesidir. En müflis haliyle bile ondan beklenti tazelenmesidir. AKP’nin yıllardır tepe tepe kullandığı ‘mağduriyet hali’ni bu kez de Cemaat vesilesiyle revize etmesini, bütün günahlarını sadece Cemaate yükleyip kendisini temize çekmesini kolaylaştıracak bu yanılgıya düşmemek gerekir.
Olup biten devlet içi güçlerin çatışmasıdır. Evet, anlamayı kolaylaştırmak için ‘paralel’ yani ‘derin’ ile ‘asli’ soyutlamaları yapılabilir belki ama bu tasnif üzerinden pozisyon belirlemek nesnel gerçeği de çok zorlamaktır:
Başbakanı da istifaya çağırarak “Kral çıplak” diyen TOKİ’ci Bayraktar’ın itirafından öğrendiğimiz, ihale ve imar planlarının bile Tayyip Erdoğan’ca belirlenmesi bir ‘derin devlet’ usulü değil midir?.. Ya da, her ne sebeple olursa olsun savcıların görev ve yetkileri kapsamında yolsuzluk, rüşvet operasyonları yapmaya çalışmaları ‘derin iş’ oluyor da, polisin o savcıları dinlememesi nasıl ‘nizami’ sayılabiliyor?...    
‘Paralel’ ile ‘nizami’ ayrımının tek ölçütü Başbakana bağlılık aslında. Yargı da ona bağlanınca ‘paralellikten’ çıkıp ‘nizami’leşecektir hemen!  Gerçek şudur ki, devlet içindeki Cemaatçi yapılanma kadar Başbakanın kendi çevresinde oluşturduğu özel yapılanma da ‘paralel’ ya da ‘derin’dir! Biri Gülen’e, diğeri Erdoğan’a bağlı iki ‘paralel yapı’ kesişerek bize devletin fotoğrafını veriyorlardı.  Biz o fotoğrafı dün de bugün de halkın karşısında “destanlar yaratan” zaptiye güçlerinden belliyoruz zaten. Çoluk çocuk 34 kişiyi paramparça ettikleri ‘Roboski’nin üzerinden tam iki yıl geçti işte. Şimdi debelendikleri çamur deryasında “İstiklal harbi” veriyorlarken birbirlerine karşı, o 34 çocuğun lanetine ortaklığın damgasını da taşıyorlar alınlarında. Ayakkabı kutularından taşan hırsızlıklar da devlet kasalarında gizlenen cinayet ‘sırları’ da, bize ayan beyan bir suç ortaklığının üzerini örtmeye yetmez.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...