\'Boşluk\' ve değersiz tartışma!

Siyasetin AKP ile ‘Cemaat’ arasındaki tartışmaya odaklandığı şu sıralar, Özdemir Asaf menşeyli bir sözü hatırlamanın da yeridir:
“Gerçek değer, varlığı boşluk dolduran değil, yokluğu boşluk yaratandır…”
Hiçbir demokratik değer üretmeyen sözkonusu tartışmanın hangi zeminden türediğine baktığımızda, “yokluğu boşluk yaratan(a)” işaret etmemek mümkün mü? En özet haliyle, devrimci-demokrat siyasetin boşluğuna yaslanan bir siyasal hegemonyanın sonuçlarını yaşamaktayız. Hayatı algılama ve yorumlamaları bakımından aynı kaynaklardan beslenen iki iktidar gücünün kapışması ülkenin başat siyasal gündemi oluyorsa, bir ‘boşluktan’ söz etmek zorundayız. 12 Eylül darbesine kadar uzanan çok bilindik bir öyküsü vardır. Ayrıntısına gerek yok, halk güçleri anlamında ‘sol’un vurularak, ezilerek siyaset meydanından uzaklaştırılması ve bu boşluğun (militarist, gerici, milliyetçi, liberal) siyaset biçimlerine açılması…
Boşluk çoktan doldurulmuş ve şimdi iktidar paylaşımı için tepişilmektedir. Yapısal olarak yedeklenilmiş “küresel” bağlamları da olan bir tepişme bu. Öyle dershane krizinin yatışmasıyla bitecek de değil. Bir tarafı, deyim yerindeyse, ABD’nin ‘Erdoğan yorgunluğu’na dayanıyor ve Türkiye’ye dair yeni bir siyasal profil arayışına varıyor. Bu AKP’den hemen vazgeçmek değil elbette, ama “kendini vazgeçilmez zannetme” mesajıdır en azından. CHP’nin Amerika’ya “yüz görümlüğüne” gitmesi de, Cemaat’le Sarıgül üzerinden köprü kurma çabası da bu açıdan anlamlıdır…
Hiç kuşkusuz ki, bir süre epeyce nemalandığı Ortadoğu-Arap piyasasında son iki yılın dış politika fiyaskosu sonrası giderek sıkıntıya düşen ‘yeşil’ renkli sermaye grup ve çevrelerin hoşnutsuzluğunu da içermektedir bu gerilim. Elbette devlet bürokrasisinin paylaşımındaki rekabet, iktidar üleşimindeki arızalar… Hepsi var içinde ama konumuz tartışmanın nedenleri değil, bu nedenlerin yol açtığı bir tartışmanın niteliği, anlamı…
Dediğimiz gibi, demokratik kaygılara yer olmayan bir kapışmadan en küçük bir demokratik sonuç, değer çıkmaz. Ama böyle diye, “yesinler birbirlerini” diyerek, uzak durabileceğimiz bir kavga da değil. Çünkü halkı dahil edip taraflaştırarak yapıyorlar kavgalarını. Eklenti olmamak, tartışmaya katılmakla mümkün olabilir ancak. Ve bu tepişmeden demokratik beklentilere girmenin abesle iştigal olduğunu peşinen söylemekle…
Tam da bu noktada, tartışmanın Kürt meselesinin çözümüne dair nasıl anlamlandırılması gerektiği önemli oluyor. “Hangisi çözüme yakındır; AKP mi, Cemaat mi?... Cemaat, AKP’ye karşı Ergenekonculukla birlikte “inkârcılığı” yeniden tesis eder mi?... AKP, Cemaat’in gerçek yüzünü görüp Kürt hareketine yakınlaşır, demokratik çözümü kabul eder mi?...” vb. beklentici soru ve akıl yürütmeler hemen tedavüle sokuluveriyor…
Kestirmecilik denilecekse denilsin; hepsi “piyasa kapma” amaçlı, deli saçmaları bunlar! 11 yıldır, AKP’yi de Cemaati de birlikte görmüyor muyuz zaten? Şimdi mi ayırt etmemiz gerekiyor yani. “KCK operasyonları Cemaatin işiymiş”! Peki Başbakan ve Hükümet ne yapıyormuş? Hiç de bostan korkuluğu değillerdi; nasıl iştahla savunup kol kanat gerdiklerini unuttuk mu yoksa?
Peki, Cemaat, AKP’ye karşı Ergenekon’la birleşirse (!), Roboski’den daha ağır suçlar mı işlenir acaba?! AKP’nin Amed  adayı patronun “Dobrovski” diye bildiği ve ikinci yılına girecek olan Roboski’nin lâneti, hem AKP’nin, hem Cemaatin üzerinde değil mi hâlâ…
Bu ülke ezilenlerinin, yoksullarının, emekçilerinin hayatlarına en küçük bir reel değer katmayacak ve ama angaje oldukları ölçüde kaybedecekleri bir iktidar kapışması bu. İki tarafın tahayyül ettiği de hikmetinden sual olunmaz azametli polis devletidir. Evet, Erdoğan ‘tek adamlık’ peşindedir. Ya Gülen, öyle değil midir? Humeyni türü bir ruhani liderlik, ‘tek kişilik’ olsa gerektir. Gerilimi kontrolden çıkaran ve uzlaşmayı zorlaştıran önemli etkenlerden biri de işte bu ‘tek adamlık’ polis devleti sevdasıdır herhalde.
‘Polisiye’ tartışmasından ise Kürt sorununun demokratik çözümüne dair bir sonuç çıkmaz. Bunu bir kez daha görmek için en son Gewer’e (Yüksekova) bakmak yeter: Gerilla mezarlığını tahrip eden polislere tepki gösteren halkın üzerine özel harekâtçıları salanlar kim? Cemaatçi mi, AKP’li mi?  İki Kürdü kurşunlayarak öldürenler?... “Silahlı iki kişi çatışmada öldürülmüştür” diye açıklama yapan Vali?..
Kimdir bunlar?
Cemaatçi ya da AKP’li olmaları fark eder mi peki?! 

Evrensel'i Takip Et