Muharrem Erbey’e mektup
Sevgili Muharrem,
Uluslararası İnsan Hakları Federasyonunun İstanbul’daki kongresinde sevgili eşin ve çocuklarınla birlikte, o güzel insan Şirin Abadi ile birlikte ‘Muharreme Özgürlük’ diye bağırdık.
İnsan hakları savunucuları olarak hâlâ rehin olarak toplama kampı görünümlü bir cezaevinde tutulman yüreğimizde sürekli kanayan bir yara.
Rehin tutulan diğer binlerce insanımızla birlikte.
Sözde Türkiye Cumhuriyeti devleti insan hakları aktivistlerini haksız tutuklama ve infazlardan koruyan uluslararası standartları kabul etmiş bir yapılanma.
Senin şu anda, diğer insan hakları aktivistleri ile birlikte, haksız tutuklamalar ile rehin tutulan halk temsilcilerinin savunmanı olarak olağanüstü bir çalışma temposu içinde olman gerekirdi.
Eğer bu ülkede tuz bile kokmuşsa, hangi yaraya merhem olunabilir?
Eğer hak savunucuları senin gibi rehin tutulursa hangi yurttaş geleceğinden dolayı kendini güvende hissedebilir?
Bir an önce, koşulsuz ve şartsız, bahanesiz bırakılman dileği ile izninle PEN’e yolladığın mektubunu okurlarımızla paylaşmak istiyorum.
Yıllar önce Ayşe Nur’un, İHD Diyarbakır Şubesi ile birlikte yayınladığı cezaevinden öyküler antolojisi ‘Kamber Ateş Nasılsın?’ın yeniden yayınlanması dileğini unuttuğumuzu sanma lütfen. Kitap fuarlarında varolanları hediye olarak dağıttık. Yeni basım artık gündemde.
Selam ve sevgi ile.
Her daim...
20 Haziran 2013, Diyarbakır
Merhaba
“Ağzımda buruk kekremsi bir tat ile sıcak bir 20 Haziran Perşembesinde, soğuk, gri duvarlara çarpan seslere kulak kesilerek, kılıç gibi keskin tel örgülere takılan bakışlarımı çekiştirerek, görüşten gelen tutukluların hayal kırıklıklarına ayağım takıla takıla yazı odasına atıyorum kendimi. Yığınla hayal kırıklığıyla, uykusuz gecelerden arta kalan şiş gözlerle, kuruyan bir gırtlak ile yazıyorum. Yorgunum. Belirsizlik kadar kötü bir şey yoktur. Şu anda cezaevinde kalan insanların gözlerinde barışa, özgürlüğe, geleceğe dair flu bir belirsizlik hakim. Kırk gün süren duruşmaların, kırk gece boyunca ruhumuza, bedenimize yansıyan yorgunluğu, 17 Haziran’dan sonra da sadece iki kişinin ancak tahliye olabildiği, bizde ve ailemizde yarattığı demoralizasyonu saymazsak iyiyim. 16 Eylül’e kadar yine tutsağız. Cezaevlerinde 411 hasta, yaşlı, on binlerce siyasetçi adalet bekliyor.
Hayat; insanın kendisine alan açmasından ibaret dur durak bilmez sürgitler, kısık sesli uğraşlar, her yere düştüğünde kalkman gereken mücadeleler bütünüdür. En sonunda ahengi yakalamaya, ferahlamaya, özgürlüğü ve huzuru yakalamaya çalışırız. Dostlarımıza, ezilenlere, haksızlığa uğrayanlara ses olmaya ‘insan onurunu’ korumaya çalışırken ‘topraksız mezar’ denilen derin bir kuyuda dışarıdan gelen seslere kulağımız kesildi. Cezaevinde kalan kişinin en büyük besin kaynağı ‘moral’dir. Dostların fısıltıyla da olsa gönderdiği kısık sesli bir selam, kuşların ayaklarına bağlı bir mesaj, isli dumanlara sığan bir gülen yüz, vakte kıyıp gönderilen iki satırlık mektup çektiğimiz tüm zahmetleri unutturuyor insana.
Bu sabah televizyonda ‘Bingöl’de bir kız çocuğuna iki yıl boyunca tecavüz eden 3 astsubayın bırakıldığı’ haberini duyunca adalete olan inancım biraz daha silikleşti. Biraz daha karamsarlığa, biraz daha belirsizliğe gömüldüm. Tutuklandığım 24 Aralık 2009’un üzerinden 3 yıl 6 ay geçti. Bir insan hakları savunucusu insan onurunu korumaya çalıştığından dolayı 3 yıl 6 aydır tutuklu. 7 Yaşındaki Rober ile 11 yaşındaki Robin’in babası. Burçin’in eşi 3 yıl 6 aydır tutuklu. Bir çocuğa iki yıl boyunca tecavüz eden 3 astsubay serbest. Yazarken boğazım düğümleniyor, karnıma kramplar giriyor.
Robin annesine ‘Babam neden tutuklu’ diye sormuş. Eşim de ‘İnsanlara yardım ettiği için’ demiş. Oğlum anlam verememiş buna. “Babam da artık insanlara yardım etmesin” demiş.
Ben kimsenin mahremiyetini ifşa etmedim. Kimsenin onurunu rencide etmedim. Ben hayatım boyunca vicdanımın sesini dinledim. İnsanların sadece mağdur kimliğine bakarak el uzattım. Gün oldu İHD’ye gelen başörtülü mağdur ile yürüdüm, gün oldu polis olan eşinden dayak yiyen kadın ile dayanıştım, gün oldu komutanından dayak yiyen askerin annesiyle dertleştim, gün oldu çocuğunun dağdaki cenazesini alamayan dertli anne ile ağlaştım. Ama kim gelirse gelsin ayrım yapmadık. Yüreğimizi sonuna kadar onlara açtık.
İHD’de insan onurunu korumak için çalıştım. Bunu yaparken de ailemi, evimi, dostlarımı, mesleğimi, yazmayı, edebiyatı ihmal ettim, güzel bir uykuya, evde ayaklarımı uzatıp dinlenmeye hasret kaldım. Şimdi 3 astsubay nerede, ben neredeyim. Her acıdan sonra tutulan yas, durağan ve anlamsızlaşan hayata yavaşça geçiş amaçlıdır. Tuttuğumuz yaslar bitsin. Artık olağan hayata geçelim. Kucaklaşalım. Kürtler eşite yakın (hâlâ eşit değil) haklar elde etmeye çalıştığından mı tüm bu gerginlik. Ağaca da, parka da, itiraza da saygılı olunmalı. farklılıklara da saygılı olunmalı. Haklar ve özgürlükler alanının genişlemesi lazım. Barışa en çok bu dönem ihtiyacımız var. Hani ‘Keskin sirke küpüne zarar’dı. Hani ‘Öfke ile kalkan zarar ile oturur’du. İnsanı insan yapan en büyük yeti; iş birliğidir. Yaşadığımız toplum ile ortaklaşa bir yaşam kurmanın, kucaklaşmanın zamanı gelmedi mi?
Harıl, harıl romanımı yazıyor, İngilizce çalışıyor, okuyorum. Hayatımın 40 yılını dışarıda, dört yılını içeride geçirdim. Bu dört yıl, kırk yıla bedeldi. Yıllardır ötekilerin, dışlanmışların haklarını savundum durdum. Çıkarsam artık ötekiler ve ezilenler ile ilgili romanlar yazacağım.
Hep arkamda olan İHD’ye FİDH’a. TİHV’e. avukat arkadaşlarıma, insan hakları savunucuları olan dostlara. Uluslararası PEN’e. İsveç, İngiltere, Amerika, Avustralya, Denmark, Belçika, İsviçre. Norveç, Fransa, Belçika (Valon-Flemen) Almanya, İtalya, İrlanda, Türkiye PEN’lerine, İsveç Parlamentosuna, Berlin Barosuna, bana sürekli yazan, kitap ve dergi gönderen yazar dostlarım iyi ki varsınız. Beni ailem, siz dostlarım ve yazacağım romanların hayali ayakta tutuyor, güç veriyor.
Desteğinize, dayanışmanıza, mektuplarınıza, selamlarınıza, dostluğunuza binlerce kez müteşekkirim. İyi ki varsınız. Sizi asla unutmayan, sırtınızı dayayabileceğiniz. ARKA-nızdaki-DAŞınız, dostunuz...
Yüksek Güvenlikli D Tipi Diyarbakır Cezaevi
C-4 Kısım/Oda no: 2
İçeride 3.6 yıldır duran adam/Muharrem Erbey
Evrensel'i Takip Et