Her sakallıyı deden, her bayraklıyı askerin sanma
Fotoğraf: Envato
Gezi direnişi her bir siyasal eğilim üzerinde etkiler bırakan toplumsal bir harmanlanma durumuydu. ‘Ayar bozmak’ gibi… Yerleşik siyasal-sosyal algılar sarsıldı, yerlerinden oynadı. Eski algı kalıpları ‘Gezi ruhu’nun rüzgârında çözülmeye başladı.
Mevcut siyasal dizilimlerin mücadele içerisinde yeniden mobilize olabileceğini, siyasal-sosyal tabanların mücadele değerleriyle yeniden şekillenerek geçişkenlikler yaşayabileceğini de gösterdi Gezi… ‘Ulusalcı’ siyasetin tabanı olarak bilinen “bayrak ve millet” hassasiyetli kitlelerin direniş sürecinde değişim alametleri verdiğine çokça tanık olundu. O tabanın, ‘yekpare’ olarak ulusalcı-milliyetçi partilerin en azından ‘doğal alıcısı’ sayılamayacağı, en iddiasız ifadeyle, Gezi sürecinden farklı sorularla da çıktığı söylenebilir. Direnişin ‘anti otoriter’ ruhu ve yaratıcılık katsayısı, ulusalcı siyasetin dar-statükocu kalıplarını baştan itibaren zorladı. Hatırlayalım: Lice’deki “kalekol” protestosunun “Diren Lice” diyen onbinlerle sahiplenilmesi… Binlerce Türk bayraklının “Yaşasın halkların kardeşliği” sloganıyla yürümesi, vb… Bunlar ilktir ve bir “ayar bozumu”na delalettir.
Yeterli örnekler değil midir? Doğu Perinçek’in duyduğu rahatsızlığa bakın öyleyse! ‘Silivri Ulusalcılığı’nın sivri temsilcisinin yazdığı ve bizim Erdal’ın (İmrek) geçen Pazar ekinde yanıtladığı “Yoğurtçu Parkı ve Kadıköy Meydanı” yazısı, direnişin ‘Millici’ paranteze sıkıştırılamamışlığının sıkıntısıdır tam da.
Bu rahatsızlık, bizim için olumlu bir gidişatın verisi sayılmalı. Perinçek’in telaşı, Gezi’nin başlatığı ‘kırılma’nın boyutları ve karakteristikleriyle ilgili çünkü.
Perinçek’in yaptığı Yoğurtçu-Kadıköy sahte ayrımı, forumlarla derinleşen direnişin demokratik niteliğinden duyulan endişenin ifadesidir. Silivri siyaseti, doğal kitle tabanı saydığı geniş bir kesimin katıldığı Gezi direnişinden Cumhuriyet mitingleri murad etmiş, bulamamıştır. ‘Bayraklı’ taban, direnişin doğası ve ‘sahadaki karşılaşmalar’ sonucu etkileşimler yaşamış, değişim alametleri vermiş ve bu da görülmüş, hissedilmiştir Perinçek tarafından.
O, homojen bir asker-millet (Türk milleti) direnişi tasavvur etmektedir. “Kozmopolitlik”ten şikayeti bundandır. Bayrak, vatan, millet hamaseti yok diye forumlar rahatsızlık vericidir. Sadece bu değil, Gezi direnişinin genel itibariyle ulusalcı-milliyetçi bir hegemonyanın damgasını taşımaması büyük sıkıntıdır. Evet, zamanla azalsa da çokça bayrak taşınmıştır ama o bayraklar Perinçekçi kodlarla taşınmamıştır. Başta öyle olsa bile direniş, değiştirme, sorgulama nüveleri katmıştır. İddia ettiğinin aksine, kimse bayrak düşmanlığı da yapmamıştır. Kaldı ki, bayrak bu hareketin karşıt güç (hükümet) karşısında ‘ayırt edici’ unsuru da değildir. TOMA’ların üzerinde de vardır mesela! Yine, çok zamandır, en çok bayrak AKP mitinglerinde taşınmaktadır. Ama bu gerçeğe karşın, kimse bayrağı sorun yapmamış, tartışmamıştır. Oysa tersini, yani bayrak taşımamayı Perinçek sorun yapmaktadır! Dayatmaktadır; herkes asker olmalı, herkes Türk bayrağı taşımalıdır! Bayrak taşımayanı “başıbozuk” ilan etmek, direnişçilere “çapulcu” diyen Tayyiban kafanın yansıması değil midir?
Perinçek dikkat çekmekte, provoke etmektedir. Direniş boyunca ötelenmiş Kürt düşmanlığının yazısının içinden diş göstermesi tesadüfi değildir bu anlamda. Forumlarda da Kürt düşmanlığı yoktur, çözüm ve kardeşlik konuşulmaktadır zira. Oysa ‘Silivri kafası’, (tıpkı Başbakan gibi) halkın en yüzeysel (kendiliğinden) algısına dayanır, en kendiliğinden eğilimleri veri alır, oraya abanır. Nedir bu? Yürüyen, çatışan insanlar Türk bayrağı taşıyorlarsa bu ‘ulusal devlet’ savunusunun ifadesidir, öyle kalmalıdır! Bu “muhaliflik” çıtası fazla eşelenmemelidir!
Aklınca Gezi’yi değil de Kadıköy’ü öne çıkarmasının nedeni de budur. Orda bayrak-lı çok ya, milliyetçi bir zemin bulduğunu zannetmektedir. Alışmış birilerinin askeri olmaya; her bayraklıyı da kendi askeri saymaktadır!
Bu asker seviciliği Lice’de karakol savunuculuğuna dönüşmüş, “Mustafa Kemal’in askerleri” tarafından arkasından kahpece vurulan Medeni kardeşimiz dahil, Kürt köylülerini, yine Başbakan’dan aşırma ifadeyle “uyuşturucu baronları” ilan edebilmiştir!
Evet, Perinçek rahatsızdır, tıpkı Tayyib Erdoğan gibi. Devrimci Müslüman İhsan Eliaçık, Başbakan için, “din elden gidiyor diye değil, elimden din gidiyor diye telaşlanıyor” demişti. Nasyonal solcu Perinçek’in telaşı da bayrak(lı) elden gidiyor diyedir! Direniş ve eylem, o bayraklıyı direniş ve eylem öncesinden farklı bir noktaya çekmektedir çünkü.
- İstanbul seçimi, sazan sarmalı ve Zana’nın trajedisi! 29 Mart 2024 19:51
- Solun ayarını seçimler mi bozuyor, yoksa ayarlar bozuk mu zaten? 09 Temmuz 2023 04:40
- Sosyalistlerin muaf olma hali ya da kaybeden sadece "Burjuva muhalefeti" mi?! 25 Haziran 2023 01:55
- Yenilmek de direnerek olsun, teslim olarak değil! 21 Mayıs 2023 04:40
- 1 Mayıs notları ve 14 Mayıs imkânı 07 Mayıs 2023 02:19
- Tarihi seçimler ve solda sekterlik halleri 30 Nisan 2023 04:17
- ‘Ayşe Teyze’ler, Mahirler varken, seccade konsolidasyonu yeter mi? 09 Nisan 2023 04:56
- Ayhan Bilgen’in ‘yapıcı muhalifliği’ ve bir tür ‘itirafçılık’ hali! 02 Nisan 2023 04:48
- Şapkadan çıkan Erbakan ile ‘bize pusu kurdular’ diyen pusucu nereye koşuyor? 26 Mart 2023 04:40
- 20 Mart’a denk düşen ‘tesadüfler’ ve bir zorunluluk 22 Mart 2023 04:49
- Değişim enerjisi, kuyudaki Akşener ve ‘kazanacak aday’a ilişmek! 12 Mart 2023 10:16
- Yarattığı enkazın altında kalan Akşener’in tarih bile olamama hali! 05 Mart 2023 04:53