07 Temmuz 2013 05:18

Müzakereden Gezi'ye...

Müzakereden Gezi'ye...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Memleket siyaseti iki kulvarda yoğunlaşıyor: ‘Gezi’ isyanının izdüşümleri ile ‘müzakere süreci’ bağlamlı gelişmeler… İkisi arasında şekillenmeye başlayan ‘geçişkenlik’ ise geleceğe dair çok önemli verilere işaret ediyor.
Müzakere sürecinden başlarsak… Ayrıntıya gerek yok, Hükümet bu süreci keyfinden başlatmadı, zorunlu kaldı. Kürt meselesini savaş konseptiyle idare edebilecek koşullar tükeniyordu. Zorunluydu ama süreci, Kürtlerin taleplerinden çok, kendi özel beklentileri de içinde olmak üzere, ‘minimum çözüm, azami tasfiye’ parantezine sıkıştırmayı amaçlıyordu. Kürt tarafı bunu bilmesine rağmen, örgütlü siyasi gücüyle süreci demokratik reformlara evriltebilme olasılığını önemsedi. Müzakere takvimine uymaya çalıştı…
Hükümetin tutumu ise malûm… Müzakere masasını zaten eşitsiz koşullarda kurmuştu ve bu eşitsizliği siyasal alanda daha da ağırlaştırma yolunu tuttu. Bizim daha başından ‘müzakere vesayeti’ dediğimiz kelepçeyle Kürt tarafının elini kolunu bağlamaya çalıştı: “Aman susun, yapmayın, etmeyin, müzakere süreci zarar görür, barış karşıtları var aman provokasyona gelmeyin”…!
Kürde bunu dayatanların hassasiyetleri neydi peki? Dil aynı dildi, adım atılmıyordu. Süreç yenilenmişti ya, karakollar ‘kalekol’a çevriliyordu işte! Seçim barajı mı? Çalışıp geçsinlerdi barajı! Tercümesi hırsızlığa devamdı, çok çalışın ki siz de oy hırsızlığı yapabilecek düzeye gelebilesiniz! Özetle, ‘eski’ devam ettirilirken, ‘yeni bir şey varmış’ın sorumluluğu sadece Kürtlerden beklendi. Müzakere vesayetinin çıtası “barış sürecinin selameti için AKP iktidarda kalmalıdır” düzeyine çıkarıldı ki, bu paranteze sıkışan bazı Kürt siyasetçiler de olmadı değil. Gezi’ye dair baştaki ikilemli tutum biraz da bu tuzaktan kaynaklandı.
‘Müzakere’deki bu sancılı gidişat barış ve çözüm umudunun tükendiği anlamına mı geliyor? Tam tersine, bu umudu, Hükümetin (olmayan) ‘insafından’ çıkarıp toplumsallaştıracak bir kanal açılmakta. Artık Gezi öncesinde değiliz çünkü! Siyasette ve elbette çözüme dair yeni bir dinamik yarattı Gezi direnişi.  
***
Evet, Gezi direnişi, bir ‘hareket’ haline dönüşme devinimi yaşıyor. Parklara yayılan ve forumlarla arayışına girilen bir hareket… Bir Park’tan parklara yayılan bu gelişme, gezi parkı direnişinin toplumsal bir hareket ihtiyacından boyverdiğinin de kanıtı.  Böyle bir ihtiyacın Kürt meselesinden ayrık durabileceği düşünülemezdi elbette. İşte forumlarda Kürt sorununun daha bir konuşulur olması da bu doğallığın sonucudur. “Faiz lobisi”nin başını çektiği Gezi isyanı ile “Kenevir lobisi”nin kışkırttığı Lice’deki Kalekol karşıtlığının en azından Hükümet aklınca aynı mecrada seyrettiği açıkken hem de! Bu mecranın Batı’nın parklarında da uç vermeye başladığının işaretini görüyoruz şimdi. Hem meselenin batıdaki “müdavimleri”, yani demokratlar ve sosyalistler değil ilgilenenler. Belki de sadece Kürtçe konuştuğu için o parklarda lince uğramış, terslenmiş Kürt amelelerini, Kürt gençlerini resmi ideolojinin kodlarıyla algılayıp “hiçleştirenler” de bugün farklı bir dilin eşiğinden konuşmaya başlıyorlar artık. Batı Türklerinin Kürdü yeniden keşfetmesinin eşiğidir bu. Kürdü anlamaya başlaması ve onunla yan yana durulabileceğine dair psikolojik eşik aşılmaktadır.
Yeni bir durumdur ve gelecek açısından iyi okunmalıdır. Okuyamayan iki eğilim siyaset dışı kalmıştır: Birincisi, “Kürtler Gezi direnişine katılmadı, onlarla işimiz olmaz, yolumuz ayrıdır” diyen ve dört gözle Kürdün defosunu arayan, oraya abanan, bazı doğmatik solcular da dahil, borsacı argümanlar!.. İkincisi ise Kürtler içinde taraftar bulabilen ve ama AKP’ye yazan, “Biz faili meçhullere uğrarken nerdeydiler?” vb. duygusal tonajlı mesafelendirmeler… İki eğilim de siyaset dışıdır, geleceğe dönük olumlu bir rezerv yaratmaz.
Gezi’nin tetiklediği gelişmeler, ‘lokal’ değildir. Siyaset tablosunda bir alan açılmaktadır. Siyasal akışın açmakta olduğu bu alanın gereksinimi Kürt-Türk demokratik yakınlaşmasıdır. Filizlenmektedir. Tesadüfi de değildir; Gezi direnişine AKP’nin vermiş olduğu ‘Milliyetçi Cephe’ refleksi (BBP ve MHP’lilere açılan mitingler) ile Kürdün hakkını tanıma marjının güdüklüğü bir kez daha görülmüş, MC’ci dokuyla Kürdün derdine derman olunamayacağı anlaşılmış, Kürtler “Hükümet, adım at” diye yüzünü yeniden sokaklara dönmüşken… Batı’nın parklarında mayalanan Kürtlerle köprü kurma eğilimi tesadüfi sayılabilir mi?
Demokrasi mücadelesinin doğasıdır bu ‘köprüyü’ zorunlu kılan…

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa