21 Haziran 2013 14:29

Gezi direnişi, ne oldu, ne yaptık...

Gezi direnişi, ne oldu, ne yaptık...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçen hafta yazı yazamadım. Taksim Gezi Parkı merkezli halk hareketinin, halk ayaklanmasının sıcak gelişmeleri, toplantılar, tartışmalar oturup yazmama olanak tanımadı.
1 Haziranda Gezi Parkı’ndaki polis barikatlarını kaldırıp parka girişin yarattığı güvenin ve direnişin yönetilip ilerletilmesindeki zaaflar mutlaka ele alınıp kapsamlıca değerlendirilecektir. Ancak birkaç bariz gelişmeye değinmekte yarar var.
9 Hazirandaki görkemli Taksim mitinginde barikatların kaldırılarak yeni safhayı ve yeni durumu ilan ederek atılması gereken adımın atılamaması ve arkasından takip eden zaafların harekete zararları mutlaka bilince çıkarılmalıdır. İlk şiddetli polis saldırısının püskürtülmesinden sonra halk tarafından kurulan barikatların kaldırılması için ileri sürülen önerilerin kabul edilmemesi, “Barikatların “yenilmez ve yıkılmaz” olduğunu düşünenler ile “Kaldırılırsa yenilgi olarak anlaşılır” diyenlerin değerlendirmelerinin aksine, barikatlar kısa sürede kaldırıldı.
Oysa, 9 Haziran mitinginde ‘Taksim Dayanışmasının kararı olarak ilan edilip, kaldırılmış olsaydı, hareketi halk inisiyatifi ve gücü ve kararlılığıyla başka bir aşamaya taşımak fevkalade mümkün olacaktı. Taksim Meydanı’ndaki çadırların polis zoruyla sökülmesinden önce de gerekli hamleler yapılamadı. Gelişmenin her anının değerlendirerek, hamleler yapmak yerine, sürüncemede kalan, sürüklenen bir seyir izlendi ve Hükümet bunları saldırı için bir avantaj olarak değerlendirdi.
Ancak halk direnişi dinmek bilmedi. Karar alanlara rağmen direniş kendi mecrasında ilerledi. Biriken ve patlayan öfke karşısında şiddeti arttırmak, yangına benzin dökmekle eş bir işlev gördü. Şiddet arttıkça, direnme ve meşruiyet de artarak devam etti. Büyük oranda Taksim Meydanı ve Gezi Parkta yoğunlaşılmış olsa da, İstanbul’un hemen tüm ilçelerinde, Türkiye’nin dört bir yanında ve dünyada yaratılan yankı ve dayanışma Hükümeti yeniden Taksim Dayanışmasını muhatap almak zorunda bıraktı.
Başbakan Erdoğan’ın Taksim Dayanışmasından temsilcilerle ve bir bölüm sanatçı ile perşembeyi cumaya bağlayan gece görüşme yapmak durumunda kalması, hareketin elini daha da güçlendirmiş oldu. Bu gelişmeyle birlikte halk temsilcilerinin yeni bir hamle yapmaları bekleniyordu. Görüşmenin değerlendirilmesi ve iki haftayı aşkın süredir devam eden hareketi yeni bir evreye taşımak için önemli bir dayanak daha yaratılmıştı ve bunun nasıl değerlendirileceği oldukça önemliydi.
Ancak ne yazık ki, böyle güçlü, kendiliğinden gelişmiş ve devasa bir hareketin hepten ikna edilerek bir günde karar alıp, uygulan olmasını beklemek hiç de kolay değil. Böylesi devasa bir hareketin kendi iç mekanizmalarını kurması, demokratik bir işleyiş sağlayarak ilerlemesi aynı zamanda hareketin kaderi için de önemliydi. Hükümet bunu biliyor ve bunu engellemek için fırsat kolluyordu. Oysa direnişçilerin genel eğilimi, cumadan başlayarak yeni bir safhaya geçmek, 15 Haziran cumartesiden başlayarak Taksim Dayanışması dışındaki bayrak ve flamaların indirilmesi, Taksim Dayanışmasına ait büyük bir çadırın bırakılarak, bunun forum, tartışma, etkinlik, kütüphane ve nöbet çadırı olarak kalması, müzakerelerin sürmesi ve taleplerin karşılanması için mücadelenin tüm ülkede yayılarak kararlılıkla sürdürülmesi biçimindeydi.
Taksim Dayanışması da bu kapsamda bir açıklama yapacaktı. Ancak hem hareketin kendi iç tartışmaları, buradaki baskılama ve baskılanmalar sonucunda yapılan açıklamadaki bazı muğlak ifadeleri fırsat bilen Hükümet, Taksim Dayanışmasının aldığı ve bir ucundan uygulamaya sokulan karara rağmen 15 Haziran Cuma akşamı tüm uyarı, girişimi ve engelleme çabalarımıza rağmen saldırı gerçekleşti.
Ancak, Hükümet bir kez daha baltayı taşa vurdu! 15 Haziran akşamı tüm İstanbul ayağa kalktı. Tüm Türkiye ayaklandı! Dünyanın gözü Türkiye’ye yöneldi. Brezilya halkı “Türkiye’yi örnek alıyoruz” diyerek hükümetin ulaşım zammı karşısında ayağa kalktı.
Dört direnişçinin ölümü, onu aşkın direnişçinin polis fişekleriyle gözünden olması, yüzlercesinin yaralanması, gözaltı furyası, polisten sonra Jandarmanın devreye sokulması, tüm devlet olanaklarının, yandaş medyanın, yandaş kurumların seferberliğine rağmen, Türkiye halklarının direnişi dalga dalga büyüdü ve bu gün yerellerde gerçek temellerine, Meclislere ve halk inisiyatiflerine dayanarak ilerliyor.
Gezi Parkından halkın polis şiddeti ve devlet zoruyla sökülmesi direnişin ve mücadelenin bitirildiği anlamına gelmiyor. Bunu yaşayarak görüyoruz. Her şeyden önce, AKP Hükümeti artık 31 Ağustos öncesi hükümeti değildir. Halk da eski durumunda değil. Artık yeni bir dönemdeyiz ve gelişmeler halkın lehine işlemektedir.
Bir kez daha vurgulayacak olursak; işçi sınıfı ve emekçiler, sendikalar ve meslek odaları, Alevi halkı ve demokratik Alevi örgütleri, Kürt ulusal halk hareketi, devrimci demokrat siyasi parti ve oluşumların, tüm bu gelişmeleri, yaşananları ve ortaya çıkardıklarını hızla değerlendirmeye ve sonuçlar, dersler çıkararak zaaflardan arınarak ilerlemeye ihtiyacı var. “Ne oldu, ne yaptık, ne yapmalıydık ve ne yapacağız” sorusu ve yanıtları için HDK bileşenleri başta olmak üzere toplumsal bir sorumluluk altındayız. Böylesi devasa bir hareket karşısında hiçbir siyasi çevrenin “günahsız” kalması mümkün değil. Esas olan samimiyetle düzeltme çabasıdır. Hızla özeleştiriye ve gereği için adım atmaya ihtiyacımız var.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...