15 Haziran 2013 12:19

'Gezi'den geleceğe...

'Gezi'den geleceğe...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Taksim Gezi Parkı’nda Topçu Kışlası’nın inşa edilmesi için ağaçların sökülmek istenmesine karşı başlayan, ancak çok kısa sürede, polis şiddetine, 11 yıllık AKP iktidarının tekçi, otoriter uygulamalarına ve Başbakan Erdoğan’ın buyurgan üslubuna güçlü bir itirazı da içeren kitlesel bir direnişe dönüşen eylem süreci 19. günü geride bıraktı.

19. günün en çok konuşulan yanı, Ankara’da Perşembe akşamı Başbakan’la bir görüşme gerçekleştiren ve içinde Taksim Dayanışması temsilcilerinin de yer aldığı heyetin, bu görüşmenin muhtevasını Gezi Parkı’ndaki direnişçilere aktarmasının ve bunun ardından kurulan forumlarda ‘direnişin geleceğinin’ tartışılmasıyla oluşan ‘karar’ın kamuoyuna açıklanması oldu. Elbette, bu direnişin ‘geleceği’ ve mücadelenin hangi araç ve yöntemlerle devam edeceği tartışmaları çok önemli. Ancak bu direnişin, henüz çok ‘taze’ olan bu tartışmaların ötesinde, şimdiden yaratmış olduğu bazı siyasal toplumsal gerçeklikleri unutmamakta yarar var.
‘Gezi Parkı direnişi’ olarak anılan ve 31 Mayıs günü İstanbul’daki kitlesel başkaldırının ardından ülkenin dört bir yanına yayılarak bir halk tepkisi/direnişine dönüşen bu sürecin, başta iktidardaki olmak üzere, geleneksel siyaset erbabı parti ve odakları çok zorlu bir açmaza sürüklediği şüphe getirmez. Bir parkta, kentsel yaşamın kolektif içeriğine yönelik zorba saldırıya karşı direnişe geçen az sayıda insana uygulanan orantısız polis şiddeti, aynı gece, adeta bir işaret fişeği gibi, on binlerce insanı bir araya getirdi ve protestocuların sayısı arttıkça artan bu polis şiddeti, bu ülke tarihinde görülmemiş şekilde bir dirençle karşılaştı. Çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu bu direnişçi yığınlar, cana kast eden polis uygulamalarına rağmen yılmayarak bir arada kalmayı sürdürdüler. İşte bu, Taksim direnişinin ilk somut sonucudur ve bundan 2 hafta önce, 1 Haziran günü öğle saatlerinde polis bu kararlılık karşısında Taksim Meydanı’ndan çekilmek zorunda kalınca ortaya çıkmıştır. İktidar, amatör küme maçlarında aralarında tartışan çocuklara bile sıkmaya başladığı ‘gazlı’ bastırma formülünün eskisi gibi ‘verimli’ bir yöntem olmadığını ‘kederle’ fark ediyor olmalıdır. Kürt halkının 30 yılı aşkın süredir devam eden kitlesel direnişle edindiği bu tecrübe, artık Türkiye sokaklarındaki hak arama mücadeleleri için de unutulmaz bir direniş gecesinin sabahına doğmuştur. Artık ne polis psikolojik olarak ‘eski polis’tir, ne de sokak gösterileri ‘eski gösteriler’!

Polis şiddetine karşı sağlanan bu ortak bilinç ve direnme azmi, Erdoğan’a ve hükümetine ‘yaşam biçimi’ saikli itirazı daha güçlü olduğu kabul edilen Türk orta sınıfları ve aydınları için, Kürt sorunu ve polis-asker uygulamalarının ‘tarihi örnekleri’ni sorgulama açısından muazzam bir ‘sıçrama’ olanağı sağlamıştır. Özellikle direnişin ilk günlerinde pek çok eylemcinin bireysel sohbetlerinde ya da sosyal medya mesajlarında bu konuya değinmesi bir tesadüf değildir.

Ve bu ilk ikisiyle bağlantılı olarak, belki apayrı bir yazıda ayrıntılı olarak irdelenmesi gereken ‘başka bir sonucun’ daha belirtileri, şimdiden, algı ve tartışma düzeyinde görünür hale gelmektedir. Kürt sorununda bir ‘çözüm süreci’nden söz edilebileceği noktada bu, Türkiye için artık tarihsel bir önem ve aciliyet taşıyan ‘demokratikleşme’ sorunundan bağımsız düşünülemez. Ve bu demokratikleşme, eskimiş sağ-muhafazakar/İslamcı terennümlerle ‘tepeden’ ve ‘hükümranın gönlüğünden koptuğu kadar’ bahşedilen yamalı ve göstermelik bir haklar-özgürlükler düzenlemesi değil; yüzbinlerce insanı bir gecede sokağa döken ve toplumun tümü tarafından acil bir ihtiyaç olarak hissedilen halka ait bir demokrasinin inşasıdır…

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...