Muhafazakarlaştırılamayanlardan mısınız?
Güncel gelişmelere geçmeden önce 2 Haziran 1991’de yitirdiğimiz Ahmed Arif ve 3 Haziran 1963’te yitirdiğimiz Nâzım Hikmet’i anmak istiyorum: “Bunlar, Engerekler ve çıyanlardır/Bunlar /Aşımıza, ekmeğimize /Göz koyanlardır/Tanı bunları/Tanı da büyü...”; “Yaşamak bir ağaç gibi/Tek ve hür/Ve bir orman gibi kardeşçesine /Bu davet bizim…”
28 Mayısta Taksim Gezi Parkı’nda yasaya uygun olmayan ve halkın muhalefetini göz ardı eden ağaç katliamı ve yıkım çalışmalarının başlaması üzerine başlayan ve dalga şeklinde yayılan, hâlâ da devam eden kitlesel bir hareketlenme yaşamaktayız. Devletin güvenlik güçlerinin aşırı güç kullanması sonucu onlarca yaralı, gözaltı ve iki de ölüm söz konusudur. Demokratik hak aramaya karşı aşırı bir devlet terörü estirilmiştir. Demokrasi ve Barış Sürecinin ikinci adımının demokratik açılımlar olması gerekiyordu. Bu adımlar bilinçli şekilde geciktirilince ve halka muhafazakar yaşam biçimi dayatılınca içten içe kaynayan kazan patlayıverdi.
Çocuk sayısı, alkol yasağı, padişahvari “ahlaklı olun” uyarısı, meydan okurcasına Alevi Katliamıyla anılan bir padişahın adının yeni yapılacak köprüye verilmesi, ucubeliği su götürmeyen 4+4+4-sisteminin dayatılması, Anayasa yapım çalışmalarını sabote edercesine başkanlık sisteminin eşik haline getirilmesi, partizanlığa resmiyet kazandırılması, her fırsatta emekçinin ve üreticinin haklarının budanması, üniversite ve araştırma kuruluşlarının içinin boşaltılarak yandaş kadrolarla doldurulması, ötekileştirmenin açık bir devlet politikası haline getirilmesi, kentsel dönüşüm altında tüm ülkenin yağma ve talan alanına çevrilmesi, HES ve nükleer santral inşaatlarının tüm itirazlara ve bilimsel raporlara rağmen ısrarla sürdürülmesi, hanifi-sünni-milliyetçi-Türk olmayanların dışlanması gibi sebeplerle güç kazanan bir dalgalanma yaşıyoruz. Duyarlı dindar yurttaşların desteğini içeren genel bir dalgalanma halidir söz konusu olan. Ötekileştirilen, hor görülen ve dışlanan her kesim bu dalganın içindedir.
Neoliberal politikaları mutlaklaştıran iktidar sahipleri Demokrasi ve Barış Sürecini demokratik hak ve özgürlükleri genişletmek yönünde değil yandaş türedi zenginlere yeni rant alanları yaratmak yönünde evirmek istemektedir. İkinci aşamaya geçmemekte ısrar etmenin anlamı budur bence. Fırsatı paraya çevirmektir bunun açık adı. Oysa geniş halk kesimleri bunu yememiştir. Yemediği gibi üst perdeden despotça meydan okumalara korku duvarını aşarak vız gelir tırıs gider demiştir. Halklar arsındaki yabancılaşmanın bu kısa sürede azaldığını düşünüyorum. Halkın yüzde 50’si yetki vermişse Demokratik Türkiye tesis edilsin diye, ötekileştirme son bulsun herkes eşit olsun diye, gençlerimiz okulu bitirince hayata atılsın/ işsizlik olmasın diye, emekçiler grevli toplusözleşmeli sendikal haklara kavuşsun diye, Kürt Meselesi demokratik ve barışçı zeminde çözülsün diye, Kürt/Ermeni/Süryani/Alevi/Ezidi Katliamlarıyla yüzleşilsin diye, seçim barajı düşürülsün diye, üniversiteler ve araştırma kurumları demokratik ve özerk olsun diye, ulusal gelirden alınan pay emekçiler lehine düzeltilsin diye, ekolojik denge bozulmasın diye, kadınlar ve çocuklar için güvenceli yaşam ve sağlık hizmetleri sunulsun diye, cinsiyet ayrımcılığı olmasın diye oy vermişlerdir. Yoksa beyhude şekilde ifade edildiği gibi kimsenin askeri değildirler. Bu anlama gelecek konuşmalar halkı kin ve düşmanlığa teşvik etme suçudur açıkçası.
Bilimsel araştırmalara, doğa yasalarına ve halkın muhalefetine rağmen meydan okumayı sürdürmek, yeni çılgınlıklar peşinde koşmak, devletten maaş alan her memuru askeri gibi görmek, demokratikleşme konusunda aşırı yavaş fakat şehirleri ve doğayı talan edip zenginleri daha zengin yapma konusunda aşırı hızlı davranmak, eğitim-öğretim ve araştırma alanlarında yaz boz usulü “Düzenlemeler yapmak”, halkı zorla muhafazakarlaşmaya zorlamak ateşle oynamaktan öte bir şey değildir. Yakın-ve Orta-Doğuda oynanan tehlikeli oyunlarla prestiji hayli sarsılan iktidar demokratikleşme yerine muhafazakarlaşmayı dayattıkça dalgalanma ivme kazanarak sürecektir. İktidar tüm gücüne ve sunulan fırsatlara rağmen kriz yönetmede ve çözüm üretmede sınıfta kalmıştır.
Evrensel'i Takip Et