25 Mayıs 2013 11:23

İşbirlikçinin 'satış' hali

İşbirlikçinin 'satış' hali

Fotoğraf: Envato

Paylaş

ABD ziyaretinden murad edilen neydi? ABD’nin ‘Cenevre süreci’ bağlamlı stratejisini değiştir(t)me beklentisi miydi gerçekten? Buna inanmak, ‘eleman’ ile büyük patron arasındaki ilişkinin ‘reel’ yüzünü ıskalayan naif bir yaklaşım oluyor. Boşuna söylenmemiştir, efendileri en iyi işbirlikçileri tanır diye… Yabana atılacak söz değildir.
Başbakan ve çevresinin de ayranı çok sevdiğine bakmayın, “ağzı açık ayran delisi” sayılmazlar, cin gibidirler! Evet, bu geziyi öncesinden sunarken, “ABD’yi ‘Cenevre’ye değil de askeri harekâta odaklayacağız” gibisinden bir imajla “köpürttüler” belki ama, gerçek durum böyle miydi acaba? Ne Türk hükümeti ABD’nin yaklaşımlarına bu denli yabancıdır, ne de ABD -hele Rusya’yla yakaladığı asgari mutabakat üzerinden- şekillendirdiği dönemsel politikasını revize etme olasılığını tanır işbirlikçisine. O işbirlikçi ki, başından beri giriştiği “agresif” tutumla, acil bir askeri müdahale için ABD’yi motive etmeye çalışmış ve fakat ‘saha’da tam anlamıyla duvara dayanmış, “ofsayta” düşmüştür. Yani Türkiye’nin Suriye politikası Amerika gezisiyle çökmemiştir. Tersine, çöküşün raporu sunulmuştur bir bakıma. Durum buyken, ziyaretten ABD’nin yol haritasını değiştirtmek amaçlanabilir miydi? Hayır, olsa olsa o yol haritasına bir şekilde dahil olmanın hesapları yapılabilirdi ancak.
Türkiye de ABD gezisi öncesi bu hesaplarla hareket etmiş olsa gerektir. Asıl kaygı, Cenevre sürecinden dışlanmak, Suriye denklemine tutunamamaktır!
Sonuçta, ABD tarafından “rahatlatıldı” sanırız. Yüklenen ödevlerle birlikte tabii… Erdoğan’ın Obama’yla basın toplantısında açıkladığı ve Rusya’yı da kapsayan bir dizi gezi, Cenevre’ye dahil olmanın diplomasisi olacak. Rusya’nın öteden beri İran’ı da Cenevre sürecine katma niyeti biliniyor. Türkiye de ABD’nin İran’a dair ‘karşı ağırlık’ olarak sürece sokabileceği bir ‘öneri’ olabilir bundan sonra.
Peki Türkiye’nin sürece katılmak için ikna kartları ne olacak? Nasıl ikna edecek?
Suriyeli yüzbinlerce mültecinin sınırdaki kamplarda yaşıyor olması yeter mi? Yetmez! Bunun özellikle Türkiye’nin çuvallayan politikasının yine bizzat Türkiye tarafından bile isteye yol açılan bir sonucu olduğunu herkes biliyor. Daha başka gerekçe ve vaatler de lazım. Erdoğan’ın Obama’nın huzurunda söylediği “Suriye’yi terörist örgütlerin sahası olmaktan çıkartmak…” sözleri bu işin şifresi olmalı herhalde. Hangi terörist örgütler bunlar? Kimleri kastetti Başbakan? Herhalde, PKK-PYD değildir artık! Zira PYD’yi Suriye’den çıkarmak önerisiyle sadece kendinize güldürürsünüz! Kaldı ki bırakın Rusya’yı, Çin’i, ABD bile PYD’yi ‘terörist’ olarak değerlendiremez artık.
Peki hangi teröristler bunlar? Çok açık değil mi; ABD’den Avrupa’ya, Rusya’ya, (Türkiye dışında) hemfikir olunmuş el Kaideci, Nusracı, Selefi çeteler… Obama’nın bugünlerde, Suriye bağlamlı yaptığı, “ABD’nin el Kaide, Taliban ve bunlarla bağlantılı güçlerle savaşı var” vurguları boşuna değil.
Peki adı geçen bu terörist çeteleri Suriye sahasında birinci elden destekleyen, yönlendiren kimdi? Bir noktaya kadar ABD de dahildi buna ama başından bugüne kadar kesintisiz (elbette Katar ve Suudilerle birlikte) Türkiye.
Yani?
Olan şu ki, Türkiye, bugüne kadar “sınırsız” desteklediği bu çeteleri satışa hazırlanmaktadır! Siyasal veriler böyle bir sonuca yönelecekmiş gibi. Buna karar verilmiş gibi. Büyük patronun yol haritasında rol çalmanın yolu biraz da buradan geçecek. Rusya’yı da böyle ikna edecekler herhalde: Biz besledik ama yine biz halledebiliriz!
Bu bir sistem işte; alçaklıklar, satışlar sistemi! Kademe kademe işbirlikçiler silsilesine dayanarak işleyen ve ama fiyatı ve satışı olmayan hiçbir işbirlikçinin de olamayacağı bir melanet zinciri…
Evet, her şeyin bir bedeli var bu işbirlikçiler liginde, el alttakinden en üstüne kadar. Her satışın da bedeli oluyor tabii. (REDHACK’in yayınladığı çok önemli belgelerden de açığa çıktı ki) Reyhanlı’daki katliam da eli kulağındaki son satışın önceden hissedilmesinin kefareti oldu işte.
Peki, satıştan önceki bedelin, satıştan sonra misliyle artmayacağını kim söyleyebilir?
Ne gam? İşbirlikçiliğin utanmazlık tarihi ezeli-ebedidir ve utanma duygusunu tanımadı ki hiçbir işbirlikçi!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...