‘Başa mı dönüyoruz?’
Fotoğraf: Envato
Bağlamlarından koparılmış bu görüntü sağanağında, ‘hakikat’ ötelensin, ‘toplumsal boyut’ ile yüzyüze gelmesin…
Yalanla, çarpıtmayla ya da hep ‘eksik’le preslenmiş bir kamuoyu rızasıyla idare edilsin…
Başından beri bu ülkenin muktedirlerine musallat olmuş ve aslında onsuz olmayacakları yapısal illetleridir bu, gerçek korkusu…
Gerçekten korkarlar ama her defasında da ‘gerçek devrimcidir’ yasasından yakalarını kurtaramazlar…
Evet, gerçek devrimcidir ve hele mesele Kürtler ise bu bugün için daha bir gerçektir!
Kastamonu’daki Başbakanlık konvoyuna yönelik eylem sonrasında da aynı durumu gözlemliyoruz.
Asıl bilinmesi gereken ve elbette çok boyutlu gerçek, öncesiz ve sonrasız limitlere bölünmüş haliyle belletilmeye çalışılıyor:
“Ne oldu böyle birden bire, bu ne gerilimdir, ne güzel konuşuyorduk oysa!”
Oysa!..
Kürt sorununun rahatça konuşuluyor olmasının ötesinde başlıyordu asıl gerçek.
Konuşuyor olmanın çözüm diye sunulması, yeni çözümsüzlük yöntemiydi artık.
Kürt mücadelesinin geldiği nokta ise bu yöntemlerle tatmin edilecek düzeyi çoktan aşmıştı.
Ve bu “konuşuyoruz işte” görüntüsünün arkasında çözümsüzlüğün o bilindik icraatları da ihmal edilmiyordu.
Kaç zamandır Kürt kentleri yangın yerine çevrilmişti.
“Sivil itaatsizlik” denilen kitle eylemlerinin üzerine dört başı mahmur bir polis zulmüyle gidildi…
KCK operasyonları malum… Yaklaşık 2 bin mahpus siyasetçiye, son bir ay içerisinde 1000 gözaltı sonrası 250 tutuklu daha eklendi…
Son 40 günde, “çatışmasızlık” pozisyonunda olmalarına rağmen 25 PKK gerillası “etkisiz hale getirildi”!
En son Dersim’de öldürülen 7 PKK’linin cenaze törenlerinde Kürt kentlerinden yansıyan gerçek, şu “etkisiz hale getirildi” denilenlerin etkisini yeterince göstermiyor mu?
Çok zeki bazı AKP perverler de, “30 yıldır binlerce PKK’li öldürüldü, yeni bir şey değil” diyerek, 7 PKK’liye gösterilen tepkiyi “orantısız”, “aşırı” buluyorlar ve asıl amacın “gerilim yaratarak AKP’yi provoke etmek” olduğunu söyleyebiliyorlar.
Ya farkında değiller, ya bilmezden geliyorlar; hiçbir şey eskisi gibi değil artık.
Mücadele yükseldikçe, çözüm acilleşiyor ve bugüne dek “olağan sayılan”, “kanıksanmış”, “alışılmış” bir çok şey, artık büyük ölçekli tepkilerin tetikleyicisi durumunda.
Çünkü tepeden tırnağa politikleşmiş, örgütlü bir siyasal-toplumsal zemin ve iklim söz konusu…
Aslında AKP’yi “provoke eden” bir şey varsa, budur işte!
Ve aslında AKP’nin gerçeği budur…
Deniz bitmiştir Kürt sorununda…
Ya somut adımlar atacaksın ya da Başbakan’ın yaptığı gibi “Bana göre Kürt sorunu bitmiştir, Kürt kardeşlerimin sorunu vardır” diyerek eşsiz bir muhakeme örneği sergileyeceksin!
İkna olmayan “Kürt kardeşlerinin” payına düşecek olanı ise söylemeye gerek var mıdır?
Onlar, Başbakan’ın çoğunlukla MHP’ye bile nal toplatan bir milliyetçi söylemle koşturduğu seçim kampanyasını es geçerek, “bakmayın şimdi, hele bir iktidara gelsin, Kürt sorununda ne hamleler yapacaktır” vb. akıllar salık veren AKP’cilere de inanmıyorlarsa, copu, gazı, kurşunu hak etmişler demektir!
Ve ortaya çıkan sonuç şudur ki, hiç öyle seçim kampanyasının gerektirdiği bir taktik falan değildir sözkonusu olan. Başbakan’ın ve AKP’nin siyasal genetiğine uygun bir stratejik tercih vardır ortada; Kürt sorununda Kürtlerin taleplerini gözetmeyen bir konseptle, süreci ertelemek, ötelemek…
Evet, AKP Hükümeti için Kürt sorunu yoktur ve aslında Kürt sorununu dayatan Kürtler sorundur!
Ve asıl sorun da “Kefeni giydik de bu yola çıktık” diye ajitasyon yapan Başbakan’ın sözcülüğünü yaptığı bu yaklaşımın kendisidir zaten.
Çokça sorulmaya başlandı; “Kürt sorununda başa mı dönüyoruz yoksa?”
Yanıtı ikilidir:
“Sorun çözülmüştür” diyenler, evet, başa dönmeye çalışanlardır…
İkincisi ise, Kürt sorununda başa dönmenin artık mümkün olmadığıdır.
Bu gerçeği atlayarak meseleleri kendinden menkul görüntülerle “idare etmeye” çalışanlar bilmelidirler ki; süreci her geriye çekme çabası geri dönüp kendilerini daha bir vuracaktır.
Siz geriye gittikçe, eskiye sarıldıkça, gerçeğin devrimciliği daha bir kuşatacaktır statükonuzu…
- İstanbul seçimi, sazan sarmalı ve Zana’nın trajedisi! 29 Mart 2024 19:51
- Solun ayarını seçimler mi bozuyor, yoksa ayarlar bozuk mu zaten? 09 Temmuz 2023 04:40
- Sosyalistlerin muaf olma hali ya da kaybeden sadece "Burjuva muhalefeti" mi?! 25 Haziran 2023 01:55
- Yenilmek de direnerek olsun, teslim olarak değil! 21 Mayıs 2023 04:40
- 1 Mayıs notları ve 14 Mayıs imkânı 07 Mayıs 2023 02:19
- Tarihi seçimler ve solda sekterlik halleri 30 Nisan 2023 04:17
- ‘Ayşe Teyze’ler, Mahirler varken, seccade konsolidasyonu yeter mi? 09 Nisan 2023 04:56
- Ayhan Bilgen’in ‘yapıcı muhalifliği’ ve bir tür ‘itirafçılık’ hali! 02 Nisan 2023 04:48
- Şapkadan çıkan Erbakan ile ‘bize pusu kurdular’ diyen pusucu nereye koşuyor? 26 Mart 2023 04:40
- 20 Mart’a denk düşen ‘tesadüfler’ ve bir zorunluluk 22 Mart 2023 04:49
- Değişim enerjisi, kuyudaki Akşener ve ‘kazanacak aday’a ilişmek! 12 Mart 2023 10:16
- Yarattığı enkazın altında kalan Akşener’in tarih bile olamama hali! 05 Mart 2023 04:53