20 Nisan 2013 10:08

Yerçekimsiz 'söylem solcusu'!

Yerçekimsiz 'söylem solcusu'!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Adına ‘söylem siyaseti’ denilebilecek, söylemle yetinen tarz ı siyasetin ‘sola’ yansıyan türü ‘söylem solculuğu’ diye adlandırılabilir herhalde.

Bu tarz solculuk, ‘sözün’ şehvetinden ve kılı kırk yaran ve fakat çoğu zaman mücadele halindeki insanın emek ve birikimlerini hesaba katmayan ‘soyut analiz’in cazibesinden hareket eder. “Sınıf siyaseti” der durur ama sınıfa dair, sınıfa yönelik ne bir somut yönelimi, ne emeği, ne de üç kuruşluk birikimi vardır. Kayda değer tek bir fabrika çalışması, direnişi yoktur külliyatında. Tezgah başında ter döken işçiyle yüzyüze gelmez, niyeti de yoktur buna. O ‘sözcü’dür! Hep ‘söz’, yalnızca sözdür bütün cephaneliği. ‘Sınıf’ın da söylem solcusunun sözlerine ‘tav’ olmak, eninde sonunda gelip onu “bürosunda” bulmak gibi bir tarihsel sorumluluğu olsun artık! Ya da buna bile gerek kalmayabilir; eninde sonunda öyle bir devrim yapacaktır ki ‘solcu’, sınıfın haberi bile olmayabilecektir! Malûm, bir süre önce yaptığı “Devrimden sonra” filminden öğrenmiştik, bu, ‘sınıf adına sınıftan habersiz’ dünyanın en hayali devrimini yapma yöntemini!

‘Emekten kopuk söz’ü kerteriz alan söylem solcusunun, yılların Kürt özgürlük mücadelesini değerlendirirken de söz söylemenin ötesinde, aidiyet hissettiği bir sorumluluğu yoktur. Sorumsuzdur, çünkü binbir zahmetle, can bedeli yaratılmış koca bir birikime hiçbir yakınlık, zerre kadar sempati duymaz. “Sınıf siyasetçisi”dir ya, haşır neşir olduğu “sol politika”nın lafzıyla kendi ölçülerinde kesişmediği için, yoksul Kürtlerin 30 yıldır süren isyanında hiçbir sınıfsallık bulmaz.

1 Mayıs çağrısında örneğin, “Kürt halkının eşitlik talepleri, emeğin kurtuluşu ekseninde savunulmalıdır…” diyerek, kendince sınıfsallık dersi verir ve ama asıl mesajı Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkının bugünkü profilini reddetmektir. Barış görüşmeleri tamamen bir Amerikan tezgahından ibarettir çünkü!

Dedik ya, sözün yerçekimsizliği büyük “avantajdır”! Kendince ‘hal ve gidiş’ dersi verdiği Kürde, bırakın değer biçmeyi, üç vakte kadar emperyalist projelerin lejyonerliğini öngörür: “Kabul edin ki bundan öteniz yok, zaten yanlıştınız, artık duvara dayandınız, deniz bitti, bundan sonranız işbirlikçilik…” demeye getirmez, açıkça söyler!

Bu “efendi” solculuğu, hep sözle yapıp sözle yıktığı, zerre kadar fiili birikim sahibi olmadığı için, ‘işbirlikçiliği’ de sözle kavrar sadece. Rojava Kürtlerinin halen süren direnişini, kazanımlarını, kendilerini yönetme deneyimini bir kalemde siler, onlara, el Kaideci, Selefici çete işbirlikçiliğini reva görür. Akıl almaz bir hoyratlık, linçci bir şehvetle yapar bunu. Akıl verir: “Ey Rojava Kürtleri, sizi emperyalizm işbirlikçiliğinden azad etmemiz için tek şansınız Esad’la işbirliği yapmanızdır!”

Kürtlerin, Esad’ın Kürt bölgesinde çekildiği dönemde olduğu gibi, Esad’la yan yana düşebildiklerini, ama esas olarak mücadele halinde olacaklarını unutur. Kürtlerin Suriye’deki inkârının sorumlusunun Esad iktidarı olduğunu hatırlamaz ve “Suriyeli PKK’liler desteğe mi gitti?” başlıklı haberine şöyle bir kaygılı spot atar “Sol”cu: “PKK’deki Suriyeli militanların ülkelerine dönmeleri, Esad’a karşı işbirliğinin genişletilmesi ihtimalini güçlendiriyor…”  Oysa PKK’liler Suriye’ye değil, Batı Kürdistan’a yani ülkelerine geçmişlerdir, geçmişlerse. İşbirliğine değil de kendi halklarının devrimine gittikleri akla gelmez. Hem o filmdeki kurgusal devrime değil, silahlanmış halkın kendisini yönetmeye çalıştığı, binbir zorlukla cebelleşen, Ortadoğunun bugün en sahip çıkılası gelişmelerinden biri durumundaki Kürt yoksullarının devrimine… Bunu kabul edemez ‘Sol’cu; Rojava Kürdüne sadece Esad’ın yanında olması halinde bir değer biçer. Yoksa? İşbirlikçilik halkası hazırdır, takılır Rojavalının boynuna! Rojava Kürdünün ÖSO’nun eklentisi olamayacağını, bunun oradaki Kürt mücadele gerçeğine ve “genetiğine” aykırı olacağını bilmez. Kürt hareketinin ‘seküler’ doğasının şeriatçı gericilikle stratejik ortak olamayacağı söylense, hemen Öcalan’ın Newroz mesajını hatırlatır cahilce ve güler bilgiçce. Nasıl ki, Esad, Kürt bölgelerinde çekilirken yaşanan kendiliğinden yanyanalık Esad-Kürt ittifakı değildiyse, bazı “muhalif” gruplarla yer yer yapılmış tamamen yerel, fiili görüşme ve zorunlu yakınlaşmaların da “Kürt-ÖSO ittifakı” sayılamayacağını anlamaz.

Dedik ya, ‘saha’ya uzaktır ama kerameti sözden menkul olmanın baş döndürücü lüksüne sahiptir, söylem solcusu.

Hep böyledir, yerçekimsiz, uçar uçtuğu kadar…

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...