12 Ocak 2013 12:28

Biraz da anlamak!..

Biraz da anlamak!..

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçen hafta, İmralı görüşmelerinden hareketle, sürecin sadece “AKP-ABD’nin hesapları” baz alınarak okunamayacağını, bütün o hesapların da aslında bir  zorunluluk üzerinden şekillendiğini, bunun da Kürtlerin kırılamayan direngenliği ve mücadelesi olduğunu belirtmiştik. “Kürtler mutlaka yedeklenecek” ön kabulünün de işte bu gerçeğe değer vermemekten kaynaklandığını söylemiş, tarihin hep egemenlerin istediği biçimde belirlenemeyeceğini hatırlatmıştık. Bunun da öyle  “yan hakem” gibi kenardan izleyip itham ederek değil, Kürtlerin mücadelelerine ortak olmaktan ve de mücadele edenlere biraz güvenmekten geçtiğini vurgulamıştık.
İsim vermek gerekmiyor, Kürtler ve Kürt meselesi söz konusu olduğunda bu söylediklerimizin muhatabı olabilecek türden solcuların olduğu biliniyor. Tipik bir örnek olması açısından, yazımıza gelen bir eleştiri e-postasından aynen aktaralım: “Devrimcilere karşı bu ön yargı ve kötü niyetinizle ne yapmak istiyorsunuz? ‘Mutlaka şöyle diyeceklerdir, şuna hazır olalım’ demek, artık iflah olmaz önyargı ve kötü niyetinizin ifadesidir. Devrimciler elbette kendi özgüçleri dışında kimseye güvenmezler. Hele sizin gibi, AKP’ye güvenmez, “İmralı’ya güven, gerisini merak etme sen” demezler…”  
“Elbette başkasına güvenmeyiz” diyerek güvensizliğini ifade etmeden hemen bir satır önce bizi “önyargılı olmakla” eleştirmek gibi bir “minik” çelişkiyi geçelim; tam da kastettiğimizin nümûnesidir bu üç satırlık yaklaşım…
Öncelikle, söz konusu yazımızda AKP’ye güvenmenin zerresinin olmadığını anlamak için asgari bir dikkat yeterlidir herhalde. Geçelim bunu… İkincisi, Kürt tarafı için yaptığımız ve yazının başlığına çıkardığımız ‘biraz güven’ hatırlatması da hem öyle dayanaksız değil ve hem de bu görüşme süreci sonunda Kürt özgürlüğünün mutlaka sağlanacağına dair bir ‘iddialı beklenti’ de içermiyor. Ucu açık bir süreçtir, mücadele gerektirir ve bu mücadelenin içinde, yanında olmak gerekir. Kenarda durup itham ederek olmaz diyoruz, “İmralı’ya güven, gerisini merak etme sen” gibisinden düzeysiz okumalarla karşılaşıyoruz. Bu ve benzeri yaklaşımlarla ‘düzeyli’ tartışmalar yapmak da mümkün olmuyor tabi. Bu ülkede egemenlerin, iktidarların Kürde dair tarihsel samimiyetsizlik ve güvensizliğinin sirayet ettiği geniş bir toplumsal kesim var ve bir kısım ‘solcu’ da şu ya da bu ölçüde payını almış bu durumdan. Anlamak, değişmek değil, önyargı ve güvensizliklerini kanıtlamak ve pekiştirmek yönlü bir fikri sabitle olgulara yaklaşıyorlar.  
Bu bağlamdan hareketle, Türkiye’de Kürtlere güvenmek bir ‘sorun’ teşkil etmedi hiçbir zaman. Keşke böyle bir sorunumuz olsaydı; yani Kürtlere güvenmek toplumsal ölçekli bir sorun yaratsaydı keşke! Tersi doğrudur ama. Yani Kürtlere güvensizlik bir sorundur, hem de toplumsal bir sorun. Birçok melanetin, uğursuzluğun kaynağında bu sorun vardır. 80 yıldır körüklenen, kışkırtılan bir güvensizliktir bu. TC devletinin yapısal harcına karılmış ve oradan toplumsal dokulara pompalanmış, son 30 yılın mücadelesi içinde daha bir kronikleşmiş bu güvensizlik bir vakıa iken, ‘mücadele edene biraz güven’mek göz çıkarmaz!
***              
Kürt özgürlüğüne, Kürt devrimine adanmış bir ömür… 12 Eylül’ün Diyarbakır  zindanlarından Kürt dağlarına, Kürdistan kentlerinden Avrupa metropollerine, ulusal özgürlük mücadelesinin her alanında iz bırakmış tam bir dava insanı… Sakine Cansız, iki kadın yoldaşıyla birlikte Paris’te klasik bir gladyo cinayetiyle katledildi.      
Barış umuduna, barış olasılığına yönelik bir siyasi cinayettir…  Olağan şüphelileri ortadadır… Daha kanları yerdeyken, “iç hesaplaşma” karartmasıyla cinayetin üzerine atılanlar (yarın hiç ilişkili olmadıkları ortaya çıksa bile) ilk elden zanlıdırlar… Çözüm için, PKK yöneticilerine  ‘İsrailvari’ nokta operasyonları yapılmasını öneren polis yazarları hatırlayalım. “Paris şimdi daha güzel”  kelamları yapan aşağılık takımı da bu türdendir… Daha birkaç ay öncesinde, bizzat Büyükelçisinin ağzından, “Türkiye’ye PKK’ye karşı daha etkin yöntemler önerdik” itirafında bulunan ABD’nin bu işin neresinde olduğu da ayrı bir sorudur. Bir yandan başlatılmış olan görüşmeleri içeren “entegre strateji”nin bir parçası da böylesi aptalca canilikler midir yoksa? Yanıtını bizzat Hükümet’in bu görüşme ve olası müzakerelerde takınacağı tutumdan öğreneceğiz. Tasfiye mi çözüm mü? sorusuna verilecek yanıttan... Başbakan’ın dediği gibi, “silahlarını bırakıp ülkeyi terk edenlere operasyon yapmayacağız” şeklindeyse olacaksa eğer, bu stratejilerin sahiplerine de bir hayrının dokunmayacağını şimdiden söyleyebiliriz…

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...