Roboski yılı sürerken...
Fotoğraf: Envato
2011, TC’nin tarihinde kara bir sayfayla, bir Kürt katliamıyla devrolmuştu 2012’ye… Taammüden işlenmiş bu devlet cinayetinin ağır suçu ve iflah olmaz utancı geçen bir yıl boyunca kıskançlıkla sahiplenildi ve geldik yıl dönümüne. Özeti şudur; hükümet ve devlet, Roboski lanetiyle yaşama kararlılığını 2013’e de devretmiştir! Uzaya ‘milli’ araç göndermekle övünen Hükümet’in, böylesi ayan beyan bir katliamı aydınlatacak (!) tek söz etmemesi ve hep karartmaya çalışmasının başka izahı olamaz zaten. Devlet Bahçeli’nin sözleri, devlet yetkililerinin aklına ve ruhuna da tercümandır: “Devlet Uludere’de devlet olmanın gereğini yapmıştır.” !..
Evet, Türkiye’de, hele söz konusu Kürt ve Kürt sorunu olunca, devlet olmanın gereği böyle oluyordu. Roboski katliamı da devlet politikasının Kürtlere dönük ‘bakiyesi’ oldu. Geçmiş senelerden 2012’ye ve sonrasına devreden bakiye!
Bu açıdan 2012’ye ‘Roboski yılı’ demek abartı olmasa gerek. Devletin Roboski hali, 2012 boyunca tırmandırılan savaşla sürdü. “Terörle entegre mücadele” adı altında sürdürülen, “sona yaklaşıldı, bahara bitecek, yaza kalmaz…” geyikleriyle motive edilen, tam da Roboski politikasıydı işte. Dağda kimyasal silah kullanımından KCK operasyonlarıyla siyasetin hapsine, idam ve dokunulmazlık tartışmalarından cenazelerin bile saldırıya uğramasına kadar sürdürülen Roboski…
Sonuç? Ortada işte. 30 seneyi yeterli bulmuyor olacak ki, son demecinde “er ya da geç başaracağız” diyor Başbakan. Daha bolca zamanı varmış demek ki! Ama herkesin o kadar zamanı yok; hele Kürtlerin, çözümsüzlük için ayıracak zamanları hiç kalmadı artık. Nitekim, AKP Hükümeti’nin Kürtlere dönük çıplak yüzü nasıl ki Roboski ile tamamen deşifre olduysa, Kürtlerin AKP’ye karşı mücadelesi de adeta Roboski’nin acılı yüzünden referans alır oldu. Kürtler için de 2012 Roboski yılıydı yani. Katliama tepki, toplumsallaşarak, AKP’ye oy vermiş Kürtler de dahil olmak üzere, bütün Kürtleri kapsadı. Kürtlerin toplumsal reaksiyonuna ivme kattı ve AKP’den kopuşlarında bir dönüm oldu Roboski. İlk seçimlerde bunun sonuçlarını hep birlikte göreceğiz zaten. Yıl boyunca Kürtlere, Kürt sorununa dair en sıradan açıklamalarda bile Roboski’ye vurgu yapıldı. Kürt muhalefetinin şifresi oldu. Zira devlet terörüne dair en detaylı analiz ve tanımlardan daha açıklayıcıydı. Katliamda 15 yaşındaki çocuğunu kaybeden Zahide Encü’nün şu sözleri sadece acıyı değil, bir siyasal değişimi de yansıtıyordu: “Allah şahittir, ben Aslan’ımın parçalarını tamamlayamamışım…Bizim torbalara doldurduğumuz oyların karşılığında, oğlumun parçalarını torbalara doldurarak bize verdiler…” ! Evet, Kürt sorununu politikleşmiş Kürtlerin, Kürt siyasal hareketinin meselesi olmaktan çıkararak adeta bütün Kürt demografisinin sorunu haline getirdi, Roboski.
Dediğimiz gibi, AKP Kürtleri, ‘Roboski yılı’nda kaybetti artık. Ve Roboski yılı hem hükümet-devlet ve hem de Kürtler cephesinde, 2013’te de sürecek. 2012’de Kürtleri kaybeden AKP’nin 2013’te başka neleri kaybedeceği, özellikle Batı’daki muhalefetin seyrine bağlı olacak hiç kuşkusuz.
***
‘NOT’A NOT: Batı’daki muhalefet deyince, aydın ve sanatçıları anmamak olmaz elbette. Malum, Levent Kırca üzerinden epeyce tartışıldı. Ulusalcı eksende oluşturulmuş o aydın-sanatçı platformunda krize yol açan, sadece söz konusu mide bulandırıcı konuşma mıydı acaba? Değildir herhalde. Öyle olsaydı, artık zıvanadan çıkmış o pespaye, lûmpen kimlik defedilir, yola devam edilirdi kolaylıkla. Ama sorun, Kırca’dan ötedir. Asıl mesele, aydın, sanatçı veya kültür insanı olmakla, Kırca’nın konuşmasında ruhunu bulan o zeminin örtüşmesinin sıkıntısız, gerilimsiz mümkün olamayacağıdır. Sürgünde ölen Ahmet Kaya’ya atıfta bulunulması ve Yılmaz Güney’i çağrıştıran Arkadaş şarkısının yuhalamalarla, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganlarıyla protesto edildiği bir zemin, aydın ve sanatçı olmakla uyuşabilecek bir zemin olamazdı zaten!
Ergenekoncu siyaset diyebileceğimiz TGB-İP ve ‘damar’ CHP (ki Kılıçdaroğlu’nu bile içine sindiremeyen) ‘Ulusalcı-Cumhuriyetçi’ ekolün, demokrasi, barış adına bir ışık kırıntısı bile vaat etmediği bizzat kendilerince ortaya konmuştur. AKP’ye karşı ‘eski devletin’ kodlarıyla hareket edenlere sözümüz yok, onlar devasız bir derde düş olmuştur zaten. Sözümüz, emek, demokrasi ve barışa dair kaygısı olanlaradır. Umarız ki, bir edepsizlikle ‘bardağın taşması’, bin nasihatten daha evla bir ‘musibet’ olarak değer bulur…
- İstanbul seçimi, sazan sarmalı ve Zana’nın trajedisi! 29 Mart 2024 19:51
- Solun ayarını seçimler mi bozuyor, yoksa ayarlar bozuk mu zaten? 09 Temmuz 2023 04:40
- Sosyalistlerin muaf olma hali ya da kaybeden sadece "Burjuva muhalefeti" mi?! 25 Haziran 2023 01:55
- Yenilmek de direnerek olsun, teslim olarak değil! 21 Mayıs 2023 04:40
- 1 Mayıs notları ve 14 Mayıs imkânı 07 Mayıs 2023 02:19
- Tarihi seçimler ve solda sekterlik halleri 30 Nisan 2023 04:17
- ‘Ayşe Teyze’ler, Mahirler varken, seccade konsolidasyonu yeter mi? 09 Nisan 2023 04:56
- Ayhan Bilgen’in ‘yapıcı muhalifliği’ ve bir tür ‘itirafçılık’ hali! 02 Nisan 2023 04:48
- Şapkadan çıkan Erbakan ile ‘bize pusu kurdular’ diyen pusucu nereye koşuyor? 26 Mart 2023 04:40
- 20 Mart’a denk düşen ‘tesadüfler’ ve bir zorunluluk 22 Mart 2023 04:49
- Değişim enerjisi, kuyudaki Akşener ve ‘kazanacak aday’a ilişmek! 12 Mart 2023 10:16
- Yarattığı enkazın altında kalan Akşener’in tarih bile olamama hali! 05 Mart 2023 04:53