İdam, kimlik beyanıdır!

Ne çarpıcı bir uyum bu:
Kürt tutsaklar açlık grevinin ikinci ayına girmiş, ölümle yüz yüzeyken böyle; sevgili Bakan’ı İNŞ, adeta ‘herkes evinde yapsın’ anlamında basın açıklamalarını tanzim eden bir genelge yayınlıyor, kendisi de  Endonezya’daki “Demokrasi forumu”nda idam ‘açılımı’na devam ediyor Başbakan! Yine, Adalet Bakanı, anadilde savunma için “Başbakan’ın dönüşünü bekliyoruz” demişti ya, o ise bir gün daha erteliyor geliş tarihini. Kürtleri ölümle imtihan etmeye devam ediyor yani…
‘Öcalan’a tecriti kaldırın’ talebini idam tartışmasıyla yanıtlamak, bu imtihanın son kozu oluyor işte. ‘Toplum idam istiyor’ diyor Başbakan ve ekliyor: “Yeri geldiğinde idama gerek oluyor. Adalet terazisini yeniden masaya yatırmamız lazım.”! Gerçi Arınç başta olmak üzere AKP severler, hemen “Başbakan idamı geri getireceğiz demedi, toplumda yükselen idamın geri getirilmesi eğilimine dikkat çekti” diyerek temize çekmeye çalıştılar ama nafile. Karşımızdaki Tayyip Erdoğan olunca ve AKP’nin epeydir girdiği MHP’lileşme süreci dikkate alındığında, idam damarındaki kabarmanın hiç de tesadüf olmadığı ortaya çıkıyor. Biliriz; Başbakan’ın geldiği siyasi gelenek de kendisi de, söz konusu olan “bölücü Kürt” ya da “yıkıcı komünist” ise eğer, idamı hiç yadırgamaz. Gözünü kırpmaz. Bakmayın 12 Eylül referandumu öncesinde Erdal için dökülmüş sahte gözyaşlarına. Konjonktürel bir ajitasyondu sadece. Geçti o günler. Şimdi gereksinimi yok o ‘demokrasi’ kostümüne, sıyırıp attı üzerinden.
Hesap kitap, yatırım meselesiydi; dün darbenin mağdurlarına ajitasyon yapıyordu, bugün ise siyasal genetiğine daha uygun devlet-millet koruculuğuna… İdamı geri getirip getirmemek kadar önemli bir veridir bu: AKP iktidarı, 12 Eylül cuntasının “asmayıp da besleyecek miyiz” yaklaşımının ruhuyla nefes alıp vermektedir bugün.
Başbakan’ın Başkanlık hevesi için ihtiyaç duyulan MHP’lileşme trendi ekseninde yapılacak değerlendirmeler bu idam tartışmasının bir boyutunu yansıtıyor elbette. Diğer bir boyut, MHP’lileşme ihtiyacı ile Kürt meselesinde girilmiş ve Suriye’deki Kürtlerin fiili özerkliğiyle daha bir tetiklenip tahkim edilmiş ‘yeni inkârcılık’ yolunun dolaysız ilişkisidir. Yeni inkarcılık, “evet Kürtler vardır (ki “Kürtler vardır” demek artık MHP’den bir farkı ifade etmiyor artık) ama kolektif haklarını ve siyasal temsiliyeti kabul etmeyiz…” şeklindedir. Bu ‘yeni’ stratejinin ‘promosyonu’ ise hiç elden bırakılmamış ‘çözümsüzlüğün toplumsallaştırılması’ yöntemidir: Linçleri teşvik ederek, göz yumarak, Kürt düşmanlığını kışkırtarak, çözümsüzlüğü toplumun hissiyatıyla gerekçelendirmek! Başbakan, boşuna “toplum idam istiyor” demiyor. Peki böyleyse eğer, sizin faşizan yöneliminiz yaratmadı mı bu istemi? AKP’nin bu yöneliminin, örneğin, açlık grevleri için “açlıktan geberiniz” diye kapak yapan ırkçı faşist “Türksolu” mefruşatından çok daha kapsamlı toplumsal yansımalarının olduğu da açıktır.
Şimdi koca bir halk hareketine yaslanan açlık grevleri karşısında sıkışınca, yanıt idam tehditi oluyor: “Tecrit kaldırılsın diyorsunuz, Öcalan’ı asmadığımıza dua edin”!.. Başbakan, Kürtlerin en insani taleplerini koyduğu “Adalet terazisi”nin diğer kefesine idam tehditini koyuyor. Evet, çok da yakışıyor! Yaşam ile ölüm arasındaki sınırın adeta ‘sıfır noktasında’ olduğu bu kritik anda bile, idam yani ölüm tercihinin böylesine pervasızca yansıtılması, tam da kimlik beyanıdır. Açlık grevleri, öyle ya da böyle, bitecektir bir gün. Ama AKP Hükümeti’nin gerçek kimliği budur işte. Başbakan’ın idam şantajı, onun ve iktidarının açık kimliğidir!
Geçer, bugünler de geçer elbet. Bu harami saltanatı ilelebet sürmez, geçer. Yaşadığımız, tanık olduğumuz gözü dönmüş bir vicdansızlık, korkaklık ve riyakâr kalpazanlığa ayarlı bu ‘adalet terazisi’nden payımıza düşen her neyse; direncimiz, itirazımız, isyanımız ve dahi ‘açlığımız’ ya da ölümlerimizle atıldığımız o büyük barış ve özgürlük yolculuğumuzun kefaretidir bize.
Bu zulüm dünyasının böylesine bir nimeti de var işte.
Başımız gözümüz üstünedir!

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et