Ulusalcılıktan 'sol'a düşen

Sol ile “ulusalcılık” adıyla alıcı bulan milliyetçiliğin buluşmasının, neo-liberal küreşelleşmenin uzantısı olarak ortaya çıkan genel nedenleri olduğu gibi, Türkiye’nin siyasal süreciyle ilişkili özgün nedenleri de var:
- Bir kısım “ulusal solcu”, zaten milliyetçi bir damardan, devletin resmi-ulusçu ideolojisinden beslene gelmiş, ‘sol’u kimliğine sonradan eklemiştir.
-12 Eylül’ün ezdiği yenik ‘solcu’, korkarak uzaklaştığı devrim fikrini ulusalcılıkla ikame etmeye çalışarak, el yakmayan, devletin gazabına karşı sigortalı bir “devrimcilik-solculuk” türü keşfetti! Emperyalizmi sadece ‘İrtica’ ile ilişkilendirdi, “Laik Cumhuriyet” savunusu üzerinden devlete bağlandı.
- Kürt sorunu ve Kürt mücadelesi ise hem başlı başına bir “milliyetçilik” gerekçesi ve hem de bu saydıklarımızı dolaylı-dolaysız harekete geçirici bir faktör oldu.
Bugün kendisine “ulusalcı sol” diyen ya da “ulusalcılığın” çekim alanında kulaç atan her kimse, işte bu özetin özeti çerçevedeki gerekçelerle hemhal olarak şekillendi. Ve her sorun alanından türeyen tepki ve muhalefeti milliyetçi-ulusalcı kulvara akıtacak güçlü bir set oldu bu. Liberal etkinin yanında, sistemin köklü sorgulanmasının bir diğer engeli olan, hatta ‘kadro ve kitle rezervi’ açısından daha  ağır kayıplara yol açmış bir ‘erozyon’… Devrimci değerlerin içini kemirip boşaltan, kavram ve değerleri çarpıtan, sistemin açmazlarından yine ‘sistem-içi’ne yürüyen gerici bir döngü…
Geçen hafta sonu yapılan İstanbul Barosu seçimleri bir kez daha gösterdi ‘sol’a bulaşmış milliyetçiliğin etkisini. Baro gibi hukuk ve adalet değerleriyle özdeş bir kurumda ‘sosyal milliyetçiliğin’ bu denli güçlenmiş olmasının sadece kayıtlı avukatları ilgilendirmeyen bir boyutu var yani. Emek ve demokrasi güçlerinin bir çıkış yapamamalarının kefareti bu. AKP karşıtı tepkilerin, özellikle Batı’da, bağımsız bir muhalefete akamadığı, ‘ulusalcılıkça’ emildiğinin son örneği oluyor, Baro seçim sonucu…
Yeniden başkan olan Ümit Kocasakal, “hem Kemalist hem de sosyalistim” diyor ve ekliyor: ”Bizi karakterize eden Cumhuriyet ve üniter devlet duyarlılığıdır” ! Solcudur, devletin kırmızı çizgilerinin yılmaz savunucusu olmak babından sıkı AKP karşıtıdır ama Kürt sorununda, en az AKP kadar, redcidir mesela. Bırakın anadilde eğitimi, adil yargılanmayı ilgilendiren ‘anadilde savunma’ tartışmasında, AKP’yi bile yaya bırakacak katılıktadır… Kürt tutsakların artık kritik bir aşamaya gelmiş açlık grevlerinin kilit gerekçesi olan Öcalan ile avukatlarının görüştürülmesi talebi için, “Öcalan bir hükümlü, neden avukatlarıyla görüştürülecekmiş?​” diyebilen bir “Hükümet muhalifi” ve hem de “hukukçu-solcu” türüdür karşımızdaki!
Kocasakal modeli ‘solcu’ ABD’yi hiç sevmez! Ama ABD eksenine dahil olmayan tek Kürt hareketi “Amerikancıdır” ona göre ve Amerika ile Kürt düşmanlığını aynı cebinde taşır. ABD, PKK liderlerine suikast için Türkiye’ye “Bin Ladin taktiği” mi önermiş; “geçelim bu numaraları” der, geçer!
Hükümetin Suriye politikasına da karşıdır ama Suriye’deki Kürtlerin Hükümeti bozum eden özerklik hamlesine ise ölesiye karşıdır. Suriye’ye dış müdahaleye karşı çıkmanın, Suriye Kürtlerinin kaderlerini belirleme hakkıyla iç içe geçtiğinin bu tür için bir anlamı yoktur…
İşte bu Kocasakal, “Bize sadece Kemalistler değil, bazı sosyalistler, TKP’li komünistler, MHP’liler de oy verdi”  diyor şimdi. Haklıdır. Malûm sol-sosyalist grup oylarının Kocasakal’a gitmediğini söyleyemeyiz. Bir süreç içinde gelindi bu noktaya. Kürt meselesindeki ikircikli tutum ve AKP karşıtlığını Kemalist-laikçilik eksenine sabitlemeye çalışan ulusalcı-milliyetçi hegemonyayla uzlaşan, yer yer ona entegre olan titrek, korkak yaklaşımın sonucudur. “CHP güçlensin ki sosyalistler de güçlensin” taktiksenliğinin, AKP ile CHP’de somutlanan iki egemen blokajın dışında bir üçüncü yolu dert edinmemenin kefareti, böyle içten içe kemirilmek, ‘ulusalcılık’ ile aynı oy pusulasına adını yazdırmak oluyor işte!

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et