Aygün’ü ‘çözmek’!
Hafta boyunca en çok konuşulan konuydu.
Malûm, CHP Milletvekili Hüseyin Aygün, kendi anlatımlarından da anlaşılıyor ki, PKK’nin bir yerel gerilla birimi tarafından kaçırıldı.
İyi olmadı, doğru değildi…
BDP de içinde olmak üzere, bütün demokrasi güçlerinin, eylemin isabetsizliğine dair tepkileri ve akabinde örgütün merkezi birimlerinin de devreye girmesiyle, Aygün, alıkonulmasından iki gün sonra özgürlüğüne kavuştu.
İyi oldu, doğru olan da buydu…
Bu sevindirici gelişme, Aygün’ün ayağının tozuyla yaptığı ilk açıklamanın içeriği ve ruhuyla daha da katlandı. Sorumlu, soğukkanlı, kendi yaşadığı mağduriyeti tarihsel bir sorunun çözüm(süzlüğ)ünün bir parçası olarak değerlendiren bu ‘akil’ açıklama, kendisini kaçıranlara ‘arkadaşlar’ diyebilen bir insani samimiyetle dillendiriliyordu.
“Terör”, “Teröristler” hamasetine yüz vermeyen bu barışçı, diyalogcu, çözüm isteyen açıklamayla bizler sevindik ama sevinmeyenler de vardı elbette…
“Aygün’ün kendisini kaçırttığının doğrulandığı” şeklindeki deli saçmalarını, MHP ve AKP tarafından gelen “bölücü işbirlikçiliği kanıtlandı” zırvalarını anlatmaya bile gerek yok…
Sonuçta, kamuoyunun odaklandığı, hem de isabetsizliği kendilerince de kabullenilmiş bir ‘PKK eylemi’nden böylesine bir barışçı, çözümcü mesajın çıkması oldukça rahatsız edici oldu ki, bizzat CHP’nin içinden de yansımalarını gördüğümüz geleneksel çözümsüzlük damarı kabardı ve medyanın da cevval katkıları sonucu yaratılan ‘baskılama’ ile Aygün’e irtifa kaybettirilmeye başlandı.
Çarklar döndü, medyanın Dersim’e konumlanmış antenleri kendi ‘genetik’ kodlarına uygun mesajlar almaya kilitlendi.
İlk açıklamasıyla, bütün çözümsüzlük cephesini hayal kırıklığına uğratarak adeta bir ‘direniş’ tutumu sergileyen Aygün’ü ‘çözmek’ elzemdi artık.
Dört bir yandan tutulan mikrofonlarla, kameralarla onu popüler hayatın bir parçası yaparken, adeta yerçekimsiz bırakarak çözmek!
Ondan alınan BDP ve PKK eleştirilerini Aygün daha önceleri de yapıyordu ama şimdi bu kadar ilgi odağıyken konuşması daha bir önemliydi.
Aygün’ün başta kendi partisinden ve MHP ve AKP’den gelen tazyiklere karşı söylediği, “Ben iyi bir CHP’liyim” sözlerinin ne ölçüde gerçeği karşıladığı hakkında konuşmak bize düşmez elbette. Bunu, örneğin, en kritik saatlerde bile kışkırtıcı dilini bir an olsun esirgememiş Muharrem İnce’ye; Aygün’ün barışçı sözlerini “yaşadığı travmaya” bağlayan parti sözcüsü Haluk Koç veya Faruk Loğoylu’ya; “hiç kimse bölücü terör örgütünü ‘kardeşlerimiz’ olarak tanıtamaz” diyerek hesap soran Metin Feyzioğlu’ya sormak gerekir herhalde!
Ama insan sormadan edemiyor yine de; kendisine “İyi CHP’liyim” diyen Aygün, örneğin, kendisinden istenen BDP eleştirisini, “Nerede böyle bir baskı uygulanıyor? BDP’ye böyle bir baskı uygulayan var mı?...” noktasına vardırarak mı “iyi CHP’li”liğini kanıtlıyor acaba?
Yanlış anlaşılmasın, “neden BDP’yi eleştiriyor?” değil meramımız. Asla. Hatta mağduriyetini de göz önünde bulundurduğumuzda bir sitem ve eleştirel durumun oldukça anlaşılır olduğu da söylenebilir. Ama yine de sözkonusu edilen, 6 milletvekili, 21 belediye başkanı ve binlerce üyesi içerde olan bir parti olunca, bu sözler, “çok iyi” değil de “çok çok iyi bir CHP’li”yi tasvir etmek için mi söyleniyor diye sormamak elde mi?
Yetiyor mu?
Yetmiyor!..
Onu ‘çözmeye’ kararlı ‘işkenceci’ medyanın en “yaratıcı” ve kuşkusuz en rezil örneklerinden birini de Made in AKP mamülü Sabah gazetesinden okuyoruz. Sabah’ın, talebelik döneminde solculuğun kıyısından geçivermiş ‘özel muhabiri’ mülakata başlıyor ve çok geçmeden çanağı uzatıyor Aygün’e: “Halleri perişan mıydı?” !
Aygün hemen yanıtlamıyor ama birkaç soru sonra cümle arasında istenen yanıtı veriyor ve haberin tek arabaşlığı da manşeti de buradan bağlanıyor:
“Dağdakilerin hali perişandı”!
Böylece bu meselede en çok merak ettiğimiz durumu da Sabah’ın hâlâ solcu diye bilinebilenlerinden Müjgan Halis’in sorusundan öğrenebiliyoruz çok şükür ki!
Bu manşeti atan, attıran, ya da buna itiraz etmeyen utanmazlığı anlamak lazım elbette.
Peki, ancak AKP pazarında para edebilen bu “solcu” türünün “ruhsal perişanlığı” da dahil olmak üzere, bütün bu kendisine yönelik ‘ayar’ dayatmaları karşısında Aygün’e düşen, ‘çözülmek’ mi olmalıydı?...
Evrensel'i Takip Et