1 Mayıs’a… Siyasete…
Siyaset, güç olmanın en belirleyici aracıdır.
Sınıflı toplumlar tarihinin şaşmaz bir gerçeğidir bu; herhangi bir toplumsal kesimin toplumsal gücü, onun siyasetle ilişkisi ölçüsündedir.
Hep denir ya, siyasetsizlik mümkün değildir diye; doğrudur ama siyaset var siyaset var tabii ki! Dahil olduğun üretim ilişkileri üzerinden seni bir toplumsal güç haline getirecek siyaset de vardır; gerçekte, egemen olanın, iktidar olanın siyasetine eklenti olup ‘siyasetsizliğin’ girdabında dönüp durmak, kötürüm olmak da…
Bu ikincisi, yani “siyasetsizlik siyaseti”, yıllardır Türkiye işçi sınıfına sarı sendika ve sendikacılar eliyle dayatılan en büyük kötülüktür. Bilinir ki; on yılların mücadelesiyle kazanılmış sosyal hakların, ekonomik kazanımların birer birer gaspedilmesinin temelinde işte bu işçiyi siyasetten uzak tutma ‘siyaseti’nin önemli bir etkisi vardır. “Kendisi için” siyaset yapamayan, genel siyaset denkleminde ‘bağımsız’ bir unsur olamayan işçi sınıfının, üretimden gelen gücüne de yabancılaşacağı açıktır. Zira, bu gücünün farkında olmak ve kullanmak, ‘sınıf bilinci’ dediğimiz, tarihselden güncele uzayan damardan ne ölçüde beslendiğine bağlıdır. Ki sınıf bilincinin de öyle salt tezgah başında yaşanan ‘güncel-ekonomik’ karakterli sorunlardan değil de, esas olarak ‘siyasal alan’dan edinilebileceği, deneyimlerle sabit bir gerçektir. Sınıf bilinci ‘siyasal alan’dan edinilir tezi, öyle karikatürize edilerek “birileri dışarıdan gelip işçiyi bilinçlendirir” şeklinde yorumlanamaz elbette. Bunu yapan amatörleri geçelim, asıl konumuz işçiye, emekçiye siyaseti yasaklayıp, sınıfı, sınıf bilincine peşinen kapatan, onu iktidarın politika parantezine sıkıştırmak isteyen sarı sendikal bürokrasi…
2012 1 Mayıs’ı öncesi yaşananlar, bu açıdan ibret vericidir. İşçiyi, emekçiyi siyasetten uzak tutma amacının, namı diğer “sarı sendikacılığın” bu kadar açıktan, bu kadar pişkince sahnelendiği az görülmüştür. Hani yapılır da bu kadar da dolaysız yapılmaz diyesi geliyor insanın!
Başta Türk İş, Hak İş ve Memur Sen’in merkezi bürokrasisi, 1 Mayıs’ı, yani işçi ve emekçilerin ‘birlik’ olanağını, tam da ‘siyasetsizlik’ önererek bölmeye kalkışmışlardır.
Gerekçeleri, amaçlarının aynasıdır aslında. Onlara göre 1 Mayıs’ta siyasete yer olmamalıdır:
Suriye ve kapıdaki savaş meselesi mi; Hükümet’e bırakmak lazımdır!
Anadilde eğitim ya da Kürt sorunu mu; ‘Bölücülük’ ya da “Terörle mücadele” meselesidir, o da “devlet dersi”ne girmektedir zaten!
4+4+4’lük eğitim sistemi mi; her iktidarın kendisine özgü milli eğitim politikası olur, işçinin sorunu değildir! vs…
Bu tutum, siyaseti iktidarın tasarrufuna bırakmanın açık itirafıdır.
Bunlar ‘sendikal itirafçı’ pozisyonundadırlar artık!
Adı lazım değil, birinin itirafına bakar mısınız: “1 Mayıs’ın siyasi iktidardan hesap sorulacağı bir gün haline dönüştürme oyununa gelmeyeceğiz.”!
Aman aman gelmeyin!
Memleketin sorunlarına, emekçilere dayatılanlara, yoksulluğa, sefalete bak ve bizim itirafçılarımızın düşmedikleri ‘oyuna’ bak: Hükümetten hesap sordurmayacaklarmış!
TOKİ’yle işbirliği yaparak üyelerini ev sahibi yapmayı bile ‘sendikacılık başarısı’ belleyenlerin, bu hesabı sormayacakları ne kadar açıksa, “sordurmayacağız” dedikleri o hesabın kendilerini de kapsayacağı o kadar açıktır.
Evet, en kötü sendika bile sendikasızlıktan iyidir. Ama bu “kötü sendika” kategorileştirmesi bile, giderek daha bir görünür olmakta olan, iktidarla hemhal, bu ‘korporatifleşme’ durumunu kapsar mı acaba, yoruma açıktır!
Neyse ki bu itirafçı sendikalizmin “siyaset dışı 1 mayıs” hesabı, önemli ölçüde tutmamıştır. Özellikle Türk İş içerisindeki muhalefetin çıkışı önemli olmuş, Türk İş üyesi işçiler bu iktidar aracı sendikacılığın siyaset dışı 1 Mayıs yaklaşımına mahküm kalmamıştır.
Gerisi de gelecektir.
İpuçları görülmektedir…
İşçi sınıfı bu hükümetçi siyasetin kuyruğu sendikacılığı da siyasetsizliği de aşacaktır.
Çünkü sınıfın gücü, onun tepesindeki bürokratların hükümet nezdinde ne ölçüde ‘makbul’ olduklarıyla ölçülemez.
Toplumsal güç, kendisi için siyaset yaparak, siyasal bir güç olunarak edinilecektir.
İşçi sınıfı en etkin toplumsal ve siyasal güç haline gelecektir mutlaka…
1 Mayıs birliğin, dayanışmanın ama elbette mücadelenin, yani siyaset yapmanın da günüdür!
Bu memleketi ilgilendiren bütün siyaset konularına dair işçi sınıfının da sözünün olacağı bir mücadele günü…
İşçi sınıfına, emekçilere siyaset yasaklanabilir mi hiç?
Hele 1 Mayıs’ta!
Evrensel'i Takip Et