14 Nisan 2012 09:32

Yargılanan 12 Eylül mü?

Yargılanan 12 Eylül mü?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Vizontele filminden unutulmaz bir sahnedir: Kasabanın Belediye Başkanı Nazmi, halka, kendisi dahil hiç kimsenin hakkında pek bir şey bilmediği televizyonu anlatmaktadır: “Radyonun resimlisidir, Zeki Müren’i hem dinleyecek hem de göreceksiniz.”  Alkış ve tezahürat beklerken, garibim Başkan’ın ezberini bozacak o soru gelir, “Bitirim” Fikri’den: “Peki Zeki Müren de bizi görecek mi?!”…
Malum, on gündür, 12 Eylül’ünü yargılayan bir ülkeye uyanıyoruz sabahları! Öyle hissetmemiz isteniyor. İki cuntacının, tutuklanmalarına gerek duyulmadan başlayan, davasından hareketle, “12 Eylül darbesiyle hesaplaşıyoruz, gözünüz aydın, halkın/milletin iktidarına kimse dokunamaz artık” diyorlar ve herkesi “heyecana” çağırıyorlar. Hayırlı yargılamalar elbette ama Vizontele’deki Fikri’nin cinliğinden uzak, en saf halimizle bile, aklımıza düşen bir soru sorulmaz mı yine de: “Halk adına” 12 Eylül’den hesap soruyorsunuz, güzel, peki 12 Eylül’ün bu ülke halklarından aldıkları nerede, kimde ve neden iade etmiyorsunuz?
Asla karşı değiliz ama darbecileri yargılamakla darbeyi ve hele ‘kurumsallaşmış’ darbeyi yargılamak aynı şey midir? Gerçekten yargılamak, 12 Eylül’ün gasp ettikçe kurumsallaştığı her şeyi, emekçilerin, ezilenlerin hayatından söküp aldığı, ezip yok ettiği bütün değerleri, hak ve özgürlükleri sahiplerine geri vermeyi gerektirmez mi? Böyleyse eğer, 12 Eylül’ün yargılandığına inanmak için hiçbir gerekçemiz yok ortada. Peki, mevcut ‘dava’nın da vuku bulduğu verili durumda, ‘kurumsallaşmış 12 Eylül’le hesaplaşmaya ne kadar yakın sayabiliriz kendimizi? Nedir kriterlerimiz?
***  
Evet, iki cuntacıyla sınırlı kalsa bile, darbeciler yargılanmalıdır. Özellikle genç kuşaklar arasında, 12 Eylül ve Evren için, “Memleketi anarşiden kurtardı”  diyenler çoğunluktadır bugün. Bu davanın, yüzeysel de olsa, 12 Eylül’ün teşhirine vesile olduğu yadsınamaz herhalde.
Yine, “asmayalım da besleyelim mi” diyecek kadar alçalabilen bir faşistin, “milli kahraman, büyük devlet adamı, büyük Paşa,…” ya da “yeteneksiz ressam”(!) sıfatlarıyla değil de “sanık” olarak anılacak olması da önemsiz değildir. Giderayak bunu da görmesi, hele o günlerin karanlığını yaşamış olanlar için, “iç soğutucu”dur kesinlikle. Bırakalım kocamışlıklarını (Erdal’ın çocukluk çağını dikkate aldılar mı ki, biz onların ilerlemiş yaşlarına yanalım!), ölmüş olsalar bile mezarlarından çıkarılıp yargılanmalarını isteriz. Nefretse nefret, netekim! “İdamları imzalarken ellerim hiç titremedi, bugün olsa yine yapardım” diyecek kadar soğukkanlı bir katilin, hele kafeslenip mahkemeye getirilmesine, tutuklanmasına hangi devrimci vicdan kayıtsız kalabilir ki? Bunlar insani duygulardır, küçümsenemez.  Ama duygudur sonuçta. Politik düzlemde kayda değer bir karşılığı olmaz çoğu zaman. Bundandır ki, duyguların abartılarak meselenin belirleyici boyutu haline getirilmesi, politik bir mesele olan 12 Eylül hesaplaşmasında ‘sıfırlanmak’ anlamına gelecektir. Dolayısıyla altı çizilmesi gereken, bu “iç soğutucu” duyguların küçümsenmemesi değil, abartılmaması gerektiğidir. Abartmak, ‘kurumsal’, yani süregelen, yaşayan 12 Eylül’ü öteleme riskini barındırabilir.
***
Kurumsallaşmış 12 Eylül, en başta onun Anayasası ve anayasal kurum ve mekanizmalarıyla halen yönetiliyor olmasıdır ülkenin. Ya “yeni Anayasa” çabaları? Hayır, 12 Eylül Anayasasına uygun bir anayasa değişikliği yapmak istiyorlar sadece! Örnek mi? Cuntacıların yargılandığı gün, Diyarbakır’da Kürtlerin anayasal taleplerini içeren imza kampanyasının “talepler Anayasaya aykırı” gerekçesiyle yasaklanması nasıl okunabilir ki başka?
Peki bu kurumsallaşmışlıkla hesaplaşması mümkün müdür bu yargılamanın? Hayır, zira 12 Eylül’ün şekillendirdiği düzenin kendi iç çelişkilerinin sonucu olan ‘dava’, yine bu profilde kotarılmaya çalışılıyor. Burjuva rejimin halka darbesi, bugün, burjuva rejimin tahkim edilme vesilesi yapılıyor.
***
Şaşılacak bir şey de yok; 12 Eylül’ün düzen içi yargılaması böyle oluyor işte. Kuşkusuz, müdahil olup zorlamak doğru olandır. “Ortada bir iki yüzlülük var” diyelim elbette. Ama bir başka saptamayı yapmaktan da imtina etmeyelim. Fırat’ın doğusunda boy veren ve Kürtlerin otuz yıldır kendi mecrasında süren özgün hesaplaşmaları dışında, darbenin yargılanması, kapsamlı bir toplumsal talebin ve halk baskısının konusu yapılamadı. “Darbeciler halka hesap verecek!”… Evet, doğrudur ama işte asıl boşluk da burada değil mi zaten? 12 Eylül’ü yargılayacak, kendisinden gasp edilenin iadesini isteyecek bir halk muhalefeti yaratılamadı maalesef. Tam da bu boşluktan değil midir, AKP’nin “12 Eylül’ü yargılıyorum” vizyonuna oynaması? Soru(n) budur! Biz neyi yapamadık da AKP’ye (ya da bir başka burjuva fraksiyon da olabilirdi) bu oyunu rahatça oynama fırsatı verebildik?
***
12 Eylül darbesi, (Kürtlere dönük ulusal baskıyla birlikte) nihayetinde, sınıf mücadelesinde bir tarafın galibiyetiydi. Karşıt güçleri atlayarak, sınıfsızlaştırarak anlatmaya çalışanlar, 12 Eylül’ün kötü bir karikatürünü bile çizemiyorlar aslında. Palavradır! Tepeden tırnağa sınıfsaldı 12 Eylül. Krizdeki kapitalizmin yeni bir restorasyon dönemine geçişinin zorunlu adımıydı. Yolu düzleme operasyonuydu. Engel, işçi sınıfının mücadelesi ve bütün bir devrimci demokratik hareketti. Öyle, liberal “Jakoben gelenek” gevezeliklerini geçelim; 24 Ocak kararları, IMF’nin, CİA’nın yol haritaları açıkça ortadayken…
Evet, darbenin arkasında olan, onda kendi sermaye düzeninin geleceğini gören, darbenin sermayenin sınıfsal özüyle yoğrulduğunu bilen, Cunta’ya yazdığı mektupta açıkça DİSK’in ezilmesini isteyen Koç’uyla, “artık gülme sırası bizde” diyen Narin’iyle bütün bir sermaye sisteminin 12 Eylül’ün merkezinde olduğu gerçeğini ısrarla vurgulayalım. 12 Eylül’ün bu sınıfsal özünün gerektirdiği bir sınıfsal hesaplaşmanın da bugünün verili koşullarında neden mümkün olamadığını, işçi ve emekçi sınıfların baskısı olmadan bunun gerçekleşemeyeceğini de bilelim ama.
Güç meselesidir; ne kadarsa gücün, o kadar hesaplaşabilirsin 12 Eylül’le!  
Memleketin bir tarafına bakalım, örneği oradadır…

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...