‘Dört dörtlük’ zaptiye mühendisliği!

Sol literatürde epeyce bir yekûn tutan faşizmin tanım ve tartışmalarını bir yana bırakarak söyleyelim:
Newroz günlerinde İstanbul ve Kürt kentlerinden aşina olduğumuz ve 28-29 Mart boyunca bu kez de Ankara’da eğitim emekçilerinin başına boca edilen o malum manzaralara, “işte faşizm!”den daha yakışır bir başka tanım bulunamaz herhalde.
En yalın haliyle sokaklara salınan devlet terörüydü ve başkentin orta yerinde yükselen o gaz bulutundan teşhis ettiğimiz faşist silüet ise artık takiyyeciliğe bile gereksinimi kalmamış AKP’nin o “devlet benim” diye sırıtan suretiydi.
“Sivil, ileri-demokrat, statüko karşıtı, derin devlet mağduru, hoşgörülü,…” AKP ve hükümeti budur işte!
Kralın çıplaklığı çoktan aşikar olmuştur artık.
***
Başbakan’ın,“su sıkılmasaydı da ne sıkılsaydı” diye ti’ye alabildiği o polis zulmünün Ankara Valisi tarafından da, “çağdaş güvenlik mühendisliğinin emsalsiz bir örneğidir” diye tanımlanması boşuna değil elbette.
48 saat boyunca Ankara’nın meydanlarında, sokaklarında eğitim emekçilerini döven, gazlayan, yerlerde sürükleyen bir “mühendislik”!
Peki, neden bu gözü dönmüşlük?
Kendi alanlarına ilişkin çıkarılmaya çalışılan bir yasaya itirazlarını dillendirme haklarını kullanan emekçiler neden “dört dörtlük” bir “güvenlik mühendisliğinin” konusu oluyor?
Çok açıktır ki, çıkarılan, bir eğitim yasasından öte bir şeydir.
Girişilmiş bir “toplum mühendisliği”nin ihtiyacına dairdir.
AKP’nin, geleneksel devlet siyasetinin tam da simetriğinde inşa ve ikame ettiği stratejinin tasavvur ettiği bir toplum için, gerekli bir düzenlemeydi bu.
***
“Eğitim reformu” diye sunulan ve “4+4+4” ismiyle popülerleşen yasanın hazırlanış biçimi bile, onunla şekillenecek eğitim sisteminin hedeflerini açığa çıkarmaya yeter herhalde.
Eğitim gibi bütün bir toplumu ilgilendiren ve çok ayrıntılarıyla tartışılmayı gereksinen bir konuda takınılan, “Meclis çoğunluğu bende, ben yaptım, oldu” pervasızlığı, geleceğe dair de bir işaret değil midir?
Tartışmak yok, itaat var!
İ. Naim’in emriyle Kızılay’da, Tandoğan’da devlet terörünün üzerlerine çullandığı eğitim emekçilerine hiçbir şey sormadan, onların vereceği eğitimin nasıl olacağına böyle karar verdiler işte.
Bu yasa sadece AKP’nin Meclis gücüyle, Meclis’te geçmedi.
Zehirli gazlarla, coplarla, TOMA’larla, panzerlerle geçti…
Dediğimiz gibi; hazırlanışı, gaz ve cop eşliğinde geçirilişi ve Kur’an promosyonuyla 4+4+4’ün nasıl bir geleceğin ipuçlarını verdiğini daha bu başlangıçta anlamak mümkündür.
***
Anadilde eğitimi gözü kapalı reddetmeleri ve MHP’yle birlikte, İmam-Hatiplerin ortaokullarını açıp, Kuran-ı Kerim’i seçmeli ders yapmaları…
Aman efendim, zorla dayatan mı var, isteyen okusun!
Geçelim bunları; isteyen neden Kürtçe okuyamıyor?
Bu memlekette Kur’an öğrenmek isteyip de bunun fırsatlarına sahip olamama gibi bir sıkıntı mı vardı?
Gerekçeye bakın: Din ve vicden hürriyetine binaen, İmam Hatip Okulları…
İnanalım mı yani; bu okulların din ve vicdan hürriyetiyle bağdaşır hiç bir yanının olmadığı gerçeğini unutalım mı?
Tıpkı Diyanet İşleri gibi, egemen mezhebin yayılmasının aracı değil midir bu okullar?
Gerisi hikayedir; itaatkar, dindar nesillere gereksinim duyan bir gelecek projeksiyonunu kamufle etmenin argümanlarıdır…
***
Evet, önceki eğitim sistemine sahip çıkmak değil elbette amaç.
O da bilimsel değildi…
Barışçılık öngörmedi hiç; erkek egemendi, emekçileri, yoksulları, ezilenleri yok saydı…
“Tek-tip”çiydi, inkarcı ve asimilasyoncuydu…
Ve artık dikiş tutmuyordu, yenilenmesi, demokratikleştirilmesi gerekiyordu.
Ama AKP iktidarının yaptığı, demokratikleştirerek yenilemek değil; kendi gerici ideolojik renkleriyle bezeyip, neo liberal kalpazanlığın genişleyen sömürü ihtiyaçlarını da gözeterek sistemi tahkim etmek oldu.
Bir yanında zaptiyelere havale bir otoriterlik, diğer yanında itaatkarlığı, biatı norm edinmiş bir muhafazakarlık, dindarlık…
Ve elbette, bu iki unsuru da, “eğitim” adı altında, fakir fukara çocuklarını daha büyük ölçeklerde pençesine alacak olan azgın sömürü ve azami kar çarkının sosyal-siyasal-ideolojik güvenceleri olarak öpüp başına koyan neo liberal kalpazanlık…
Nüfusun dörtte üçüne, geriye kalanı “tükürükle boğmak”ı salık verebilen İçişleri Bakanı’nın adeta ruh ikizi Ankara Valisi’nin övdüğü “güvenlik mühendisliği”, böylesi bir toplum mühendisliğinin dayanağı, güvencesidir işte!   
48 saat boyunca Ankara sokaklarında direnen öğretmenler de sadece bir yasaya değil, bu toplum mühendisliğine karşı direndiler aslında.
Hiçbir şey bitmemiştir ama…
AKP’nin bu “dört dörtlük” zaptiyeci toplum mühendisliğine karşı bir başka “mühendislik” gerekmektedir artık:
Direnişi toplumsallaştırmak!

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et