‘Çocuk işi’!
Fotoğraf: Envato
“Aptallığın en büyük kanıtı, aynı şeyi defalarca yapıp farklı bir sonuç almayı ummaktır” diye bir söz etmiş ya Einstein.
Bugünlerde Türkiye’de yaşıyor olsaydı Üstad, bu sözünü başka bir ‘kanıt’la güncellerdi herhalde!
Zira, bir zamandır, İdris Naim Şahin gibi bir İçişleri Bakanı’na ve onun sözlerine inanıp inanmamak gibi bir ‘aptallık kriteri’ne sahibiz artık!
En son, Adıyaman’da onlarca Alevi yurttaşın evlerinin işaretlenmesiyle ilgili “olayı büyütmeyelim, üç çocuğun işiymiş, soruşturma sürüyor” deyip geçti.
“Çocuk işi” yani!
Bu kadar basit…
Kimmiş bu çocuklar?
Nerden akıllarına esmiş de böyle bir ‘şirinlik’ yapalım demişler?
Milliyetçi-mukeddesatçı hisleri kabaran İdris, Naim ve Şahin isimlerinde üç çocuğun işi miymiş yoksa!
Hadi “aptallığı” kabul edip bunlara inanmış gibi yapalım; ama yine de, “olayı büyütmeyelim” tavsiyesinin(!) bu ülke Alevilerinin nezdinde zerre kadar etkileyiciliği olabilir mi acaba?
Aslında sadece Aleviler de değil, ‘Müslüman-Türk-Sünni’ olmayan herkes açısından, böyle bir olayın bu düzeyde bir tedirginlikle algılanıyor olması neden abartılı bulunur ki?
Hiç değil…
Bu ‘algı’nın oldukça nesnel temelleri var çünkü.
Yaşanmış o malum devlet menşeyli pratikler ortadayken, boşuna mı bu tedirginlik…
6-7 Eylül’den Maraş’a uzanan pratikler…
Birilerine ‘sıradan’ gibi görünen o işaretlerin, birilerine de ölümü, katliamı hatırlatması bu yüzden ve hiç de abartılı değil…
Aleviler, evlerine atılmış o kırmızı boyalı işaretleri ölüme, katliama giden yol haritalarından belleklerine kazımışlar bir kere…
Toplumsal bellek bu, nesnellik değişmediği sürece, böyle, tazeleniyor işte.
Geçmişte yaşananları çağrıştıran bu olayın kendisi ve Alevilerin tedirginliği ise ‘nesnellik’ dediğimizin hiç de değişmediğini göstermiyor mu zaten.
Devletin kendi geleneksel ideolojik-dini değerlerinin dışında kalan toplumsal kesimlerle mesafesi bir şekilde korunuyor, sorunlar çözülmüyor, idare edilmeye, ötelenmeye, ertelenmeye çalışılıyor.
‘Alevi açılımı’ denilen demogojik gösterilerden Alevilerin payına düşen de işte bu “değişmemezlik” durumu oluyor yine…
“Çocuk işi”ymiş!
Bu ne sempatik tariftir böyle!
İyi ya; Hrant’ı vuran da “çocuk” değil miydi zaten?
Rahip Santoru’nun öldürülmesi de bir “çocuk işi” idi!
Malatya’da üç Hristiyan genci boğazlayanlar da kendini bilmez çocuklardı, öyle mi?
Sivas’taki yangını çıkaranlar da kibritle oynayan çocuklar mıydı yoksa?
Maraş’ta yakılan, yıkılan evleri işaretleyenler?...
Sahi sormak lazım İçişleri Bakanı’na; Maraş’ta yapılan katliam öncesinde kullanılan bir yöntem, 34 sene sonra, bugünün “üç çocuğu”nun aklına nasıl gelebiliyor da böyle bir “oyun” oynamaya kalkışıyorlar?
Kendiliğinden oluyor değil mi?!
Evet hadi inanalım, bu melanetlerin hepsi de çocuk işiydi ve onlar ne “iyi çocuklardı” öyle!
Şimdi bu hükmü veren Bakan bir de “soruşturma sürüyor” diyor.
Üstelik, bunu söyleyen, üç gün önce katıldığı Taksim’deki Ermeni düşmanlığı nümayişinde, kürsüde ırkçı nutuklar atan biri olunca, inanmamak mümkün olabilir mi artık?
Irkçılığın, intikam çağrılarının bu denli aleni, pervasızca dillendirildiği böylesi bir “nefret pazarı”nda, bezirganbaşı rolünde gördüğümüz birinin himayesindeki soruşturmalara nasıl olur da güvenilmez?
Hem bakın, o faşist gösteride taşınan bazı pankartlar da ‘münferit’ değil miymiş zaten!
Hem ‘münferit’ ve hem de internet üzerinden kafa tokuşturan birkaç tosuncuğun işidir mutlak!
Ki onlar da soruşturulacakmış zaten.
Evet, aptallaşalım ve inanalım; “peki, seni kim soruşturacak kardeşim?” diye sormayalım…
Her “münferit” deyişinizin altında, o “münferit” denilen alçakça pratiklerin üstünü kapatma kaygısının olmadığına inanalım…
O hayırlı ağzınızdan çıkan her sözün, kahvehanelerde sabah akşam okey dönen ve “boş” zamanlarında da Kürt ve solcu lincine çıkan o sarkık bıyıklı milliyetçi yiğitlerinkinden çok farklı olmadığını görmezden gelelim…
Hadi bu göz yaşartıcı “çocuk işidir” töleransınızda da herhangi bir hinlik aramayalım...
Ama “aptallığın” da bir sınırı oluyor işte:
Uludere Roboski’de paramparça ettiğiniz Kürt çocuklarını ve onların ailelerinden bir kuru özrü bile esirgediğinizi; üç beş kuruş dışında hiçbir şey vaat edemiyor oluşunuzu unutamıyoruz yine de!
Onları inkar edişinize ellerindeki taşlarla karşı koydukları için mapuslara doldurup taciz ve tecavüz alçaklığıyla terbiye etmeye kalkıştığınız o ateş kuşağı çocukları, unutulası mı?
Bunların unutulacağını, hesabının sorulmayacağını zannedecek kadar aptallaştınız mı yoksa!
- İstanbul seçimi, sazan sarmalı ve Zana’nın trajedisi! 29 Mart 2024 19:51
- Solun ayarını seçimler mi bozuyor, yoksa ayarlar bozuk mu zaten? 09 Temmuz 2023 04:40
- Sosyalistlerin muaf olma hali ya da kaybeden sadece "Burjuva muhalefeti" mi?! 25 Haziran 2023 01:55
- Yenilmek de direnerek olsun, teslim olarak değil! 21 Mayıs 2023 04:40
- 1 Mayıs notları ve 14 Mayıs imkânı 07 Mayıs 2023 02:19
- Tarihi seçimler ve solda sekterlik halleri 30 Nisan 2023 04:17
- ‘Ayşe Teyze’ler, Mahirler varken, seccade konsolidasyonu yeter mi? 09 Nisan 2023 04:56
- Ayhan Bilgen’in ‘yapıcı muhalifliği’ ve bir tür ‘itirafçılık’ hali! 02 Nisan 2023 04:48
- Şapkadan çıkan Erbakan ile ‘bize pusu kurdular’ diyen pusucu nereye koşuyor? 26 Mart 2023 04:40
- 20 Mart’a denk düşen ‘tesadüfler’ ve bir zorunluluk 22 Mart 2023 04:49
- Değişim enerjisi, kuyudaki Akşener ve ‘kazanacak aday’a ilişmek! 12 Mart 2023 10:16
- Yarattığı enkazın altında kalan Akşener’in tarih bile olamama hali! 05 Mart 2023 04:53