Siyasal Afet!
Fotoğraf: Envato
88. yıldönümüne bir ‘doğal afet’ eşlik etti, Cumhuriyet’in…
Deprem halinde bile, bağrındaki siyasal fay hatlarına sımsıkı bağlı olduğunu bir an bile unutmadı, unutturmadı…
Bir ilçeyi vuran deprem karşısında elleri kolları bağlanıp külçeleşti, ama ayrımcılıktan, Kürtlere ve onların kurumlarına mesafeli, kuşkucu, kompleksli ve düşmanca yaklaşımdan imtina etmedi.
Bırakın çözüm götürmeyi, insanların kendi yaralarını sarma girişimlerinin bile önüne geçmeye çalışan tam bir ‘siyasal afet’ haline dönüştü.
Daha ilk günden bir örneği tekrar hatırlatalım sadece: Diyarbakır Belediyesi’nin yetiştirdiği 3 bin kişilik sıcak yemeği, ortada çadır madır yokken daha, “Kızılay’ın çadırkentinde yemek dağıtılacak” diyerek reddeden bir kompleksli ve kuşkucu ‘afet’tir söz konusu olan…
Toplumsal fay hatlarının esiridir ve bu esaret üzerinden yeniden yeniden ürettiği ‘devlet güvenliği’ histerisiyle hareket edildiği için, deprem gibi felaket de olsa ortada, ‘terörle mücadele’ kriterleri elden bırakılmıyor işte.
Hele mesele gelip Kürt sorunu ve Kürde dayanıyorsa, akan sular durmakta, en sıradan insani haller, en olağan vicdani duygular bile, gözü kara ‘terörle mücadele’ hesapları içerisinde toz buz edilebilmektedir.
Taşlaşmış bir ‘devlet aklı’ kalmaktadır geriye…
‘Siyasal afet’ böyle bir şeydir işte!
‘Doğal afet’ halinde bile unutulmayan, ihmal edilmeyen bir uğursuz kimliktir!
İnsanı yaşatmak değil, insani olanı tepelemek üzerine inşa edilmiş bir kimlik…
Söylemek gerekir ki, bu ‘siyasal afet’ kimliğine dair, Osmanlı’dan miras alınanlar bir yana, 88 yıllık bir birikim sahipliği vardır.
Ne kadar övünülse azdır, sonuna kadar hak edilmiş bir kimliktir, ‘siyasal afet’!
Erciş’te insanların yarasını sarma dersinde apışıp kalanların, 90’lı yıllarda, örneğin Lice’yi, Cizre’yi, Şırnak’ı göz açıp kapayıncaya kadar nasıl yerle bir ettiklerini unutabilir miyiz hiç?
Bir Erciş’li depremzede “deprem anı nasıldı?” sorusunu bakın nasıl yanıtlamış:
“Hani uçaklar alçaktan uçuş yapıyorlar ya, öyle bir şey oldu işte.”!
Bir doğal afet ile bahsettiğimiz ‘siyasal afet’in nasıl da iç içe geçtiğinin en veciz ifadesi değil midir bu sözler?
Depremin Kürde çağrıştırdığı şeye bakar mısınız? Yıllardır tepelerinde alçaktan uçurulan askeri uçak sesleri…
***
Evet, Marmara Bölgesi’ni vuran o büyük depremin üzerinden tam 12 yıl geçmiştir ama milim gelişme katedilemediği bir kez daha görülmüştür.
Çünkü deprem konusu, insanı koruma-yaşatma dersine girmektedir ki bizim “88 yıllık Cumhuriyetimiz”in müfredatında böylesi bir ders hiç olmamıştır.
Otuz yıldır can alan, can yakan bir ‘siyasal kimlik’ sorunu karşısında, ‘siyasal afet’ kimliğine bu denli sıkıca sarılırlar mıydı yoksa?
“Devlet eski devlet değil, 5 insansız hava aracı daha olsa bahara kadar terörü bitiririz…” gibisinden embesilce laflar ettirilir miydi, yazar kılıklı polislere?
Evet, insansız hava aracından, kimyasal silahtan, napalmdan çözüm bekleyen “terörle mücadele” stratejisinin üstün başarısı ortadadır; Prof. Büşra Ersanlı ile Yayıncı-Yazar, insan haklarının yılmaz savunucusu Ragıp Zarakolu da hapistedir artık!
Öyle denildiği gibi “gaf”, “hata”, ya da “Başbakan’ın yanıltılmışlığı” filan değildir.
Kürt mücadelesini ve Kürt hareketini ‘terörle mücadele’ parantezine almak, koskoca bir toplumsal alana “terörist” muamelesi çekmek zorunluluğunu doğuruyor. Bu açmazı devletin böğrüne oturtan, meselenin ve hareketin tarihselliği ve toplumsallığıdır.
Amerika’nın yönlendirmesi ve açık çekiyle savaş pozisyonu almış bir Hükümetin savaş stratejisiyle karşı karşıyayız.
Diyaloğu, müzakereyi reddeden, İmralı’ya tecrit içinde tecrit uygulayan, dağda kimyasal-napalm kullanan (ki o halim selim Cumhurbaşkanı’nın “intikamımız korkunç olacak” sözlerinin ne anlama geldiğini de öğrenmiş olduk böylece), kazanılmış Vekillikleri gaspeden, KCK operasyonlarıyla BDP’yi Meclis’e hapsedip, Meclis dışında siyaset yapamaz duruma getirmek isteyen… bir stratejidir tercih edilen.
Ersanlı ve Zarakolu da Kürtleri yalnızlaştırmak başlığı altında bu stratejinin hedefi olmuşlardır.
Sadece onlar değil, demokrasi ve barış için Kürtlerle birlikte olan herkes hedeftedir.
Çözüm, geri basmak değil, Boğaziçi Üniversiteli akademisyenlerin bilim insanlarına yaraşır o onurlu protesto yürüyüşünü örnek almaktır.
Siyasal afete teslim olmamak, üzerine yürümektir…
- Solun ayarını seçimler mi bozuyor, yoksa ayarlar bozuk mu zaten? 09 Temmuz 2023 04:40
- Sosyalistlerin muaf olma hali ya da kaybeden sadece "Burjuva muhalefeti" mi?! 25 Haziran 2023 01:55
- Yenilmek de direnerek olsun, teslim olarak değil! 21 Mayıs 2023 04:40
- 1 Mayıs notları ve 14 Mayıs imkânı 07 Mayıs 2023 02:19
- Tarihi seçimler ve solda sekterlik halleri 30 Nisan 2023 04:17
- ‘Ayşe Teyze’ler, Mahirler varken, seccade konsolidasyonu yeter mi? 09 Nisan 2023 04:56
- Ayhan Bilgen’in ‘yapıcı muhalifliği’ ve bir tür ‘itirafçılık’ hali! 02 Nisan 2023 04:48
- Şapkadan çıkan Erbakan ile ‘bize pusu kurdular’ diyen pusucu nereye koşuyor? 26 Mart 2023 04:40
- 20 Mart’a denk düşen ‘tesadüfler’ ve bir zorunluluk 22 Mart 2023 04:49
- Değişim enerjisi, kuyudaki Akşener ve ‘kazanacak aday’a ilişmek! 12 Mart 2023 10:16
- Yarattığı enkazın altında kalan Akşener’in tarih bile olamama hali! 05 Mart 2023 04:53
- Ferit Demir’e sallanan çekiç ve çekiçci! 26 Şubat 2023 04:40