10 Eylül 2011 09:34

Utanmazlar operasyonda!

Utanmazlar operasyonda!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bu ülkenin iktidarları hep bir ‘utanmazlar türü’ne ihtiyaç duymuşlardır. ‘Pes artık’ denilecek en müşkül durumlarda bile, yalan ve çarpıtmalarıyla iktidarlarına kamuoyu oluşturmaya koşturan, ‘ar damarı çatlamış’ türüdür bu.
Denir ya, “yüzüne tükür; ‘yağmur yağdı, yarabbi şükür’ diye sevinir” !..
İşte onlar...
Nasıl da fink atıyorlar dört yanımızda. Hükümetin kanatlarıyla uçarak sökün ettikleri her yerde, artık paçavraya dönmüş, dikiş tutmaz tezlerle iktidar politikalarına meşruiyet arayıp kamuoyu imal etme çabasındalar…
Konu, Kürt sorunu ve yeniden başlayan savaş… Malum tür devrede: Tam devlet ile Öcalan arasında mutabakat sağlanmışken, PKK yeniden başlattı savaşı ve çözümü sabote etti!.. Buna bir de Öcalan’ın ‘örgütü’ tarafından devre dışı bırakıldığını ekledin mi, iktidarın ihtiyacı olan konjonktürel-dezinformasyon denklemi kurulmuş olacaktır: Savaşın sorumlusu PKK’dir ve PKK Öcalan’ı dinlememiştir !
Bir taşla iki kuş yani; çok akıllıca ama çok da utanmazca…
Şu soru ve itham, Ahmet Altan’dan Kürtlere:
“Kim Apo’yla müzakereleri, Apo’yu da kenara iterek berhava etti? Dürüstsen, müzakereleri kim durdurttuysa, onu açıkça söyler, başlamasını sağlamasını da ondan istersin.”
Evet kim?
Bu soruya birincil elden yanıt verecekler kimlerdir? Bizzat görüşmeleri yapanlar değil mi? Öcalan ve devlet yani… Peki Öcalan ne durumdadır? “Başbakan samimi ve ciddi olsun bir haftada çözeriz bu işi” dedikten hemen sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Öcalan’a sorulsa ya bu soru… Öcalan’ı dinlemeyip savaşı başlatan PKK’yse eğer, bu tecrit niye? Hani eskiden olsaydı, “İmralı Ergenekon’un kontrolünde, PKK ve Ergenekon iç içe zaten” şeklinde izah edilebilirdi! Ama şimdi? Hükümetin kontrolüne geçmemiş miydi İmralı?
Madem PKK Öcalan’ı devreden çıkardı, Öcalan neden konuşturulmuyor? Dürüst olmak istiyorsa, Altan’ın sorması gereken soru budur. Ama sormuyor ve bu sırıtan çelişkiyi barındıran bir “dürüstlük” çağrısı da o malum türe özgü olabiliyor ancak…
Bir de, “Türk tarafında askeri vesayet yenildi ama Kürtler hala PKK vesayetinde” deyip “artık konuşun” çağrısı yapmıyor mu Altan? Ama Kürtler konuştukları için değil mi şu KCK davası zaten? Hani şimdi Kürtçe konuşmaları yasaklanmış binlerce siyasetçinin yargılandığı KCK davası… Hayır, bahsedilen onlar değil; konuşan Kürtten sayılmıyor onlar. “Konuşan Kürt”, PKK’ye, BDP’ye vuran, ‘demokratik özerkliğin’ bir fantezi olduğunu söyleyen, AKP’nin kadrini kıymetini bilelim diye yırtınanlar oluyor!
Bu dayatmalara aldırmayan Kürtlerin konuştukları hesaptan düşülüyor ve tıpkı Başbakan’ın tehditlerindeki gibi, hesap sorulmak üzere, savaşın sorumluları hanesine kaydediliyorlar.  
“PKK ekseninden bir türlü çıkamayan” ya da (Başbakan’ın deyimiyle “Kürt rantından beslenmeye alıştığı için”) çıkmak istemeyen “Kürt sivil siyasetçilerinin” yaşanan durumdan önemli sorumlulukları olduğunu özellikle belirtip, ekliyorlar: Biz dememiş miydik bir an önce sivilleşin diye! Bunlara göre, Kürt tarafında devletçe muhattap alınacak bir “sivil siyaset(çi)” alternatifi yaratılamamıştır ve bu durum meselenin çözümündeki en büyük eksikliktir. Böyle olunca, AKP’nin attığı bütün ileri adımlar “terörist örgütün” istismarına takılmış, “reform süreci” de sivil-siyasi dayanağı olmadığı için, yine “bölücü şiddet”in engeline uğramış, sabote edilmiştir!
Ortalıkta (özellikle “liberal-demokrat” piyasadan) papağan gibi tekrarlanan, “PKK’nin sivil siyasetçiye geçit vermediği” tezi, başından bu yana, Kürt hareketini bölmeye çalışan özel harpçiliğin bir versiyonudur. Hareketin unsurlarını karşı karşıya getirme çabasıdır bu.
Bir dönemin “Terörle mücadele” kurmayları hep şunu demiyorlar mıydı: “Bölücü terör örgütü siyasallaşarak yasallaşma stratejisini uyguluyor.” ! Legal alandaki Kürt kurumları, bu stratejinin unsurları olmakla itham edilmiyor muydu? Aslında silahlı Kürt hareketinin, koşullar oluşturulduğunda silahları bırakıp yasallaşacağına dair sürekli vurgulanan açık bir yönelimi olduğunu da herkes biliyor. Peki şimdi nasıl oluyor da, PKK “siyasallaşmanın” önüne set çekiyor! Bahsettiğimiz şu KCK davalarının, ‘siyasallaşmanın’ önüne geçmek amaçlı olduğunu bilmeyen aptal kaldı mı bu ülkede? Kim önüne geçiyormuş siyasallaşmanın?
Ama, “PKK eylemleri tırmandırarak, devleti sertleşmeye zorluyor ve yasal temsilciler tamamen bertaraf olabilirler” deyip, BDP ve DTK üzerindeki baskı ve polis terörünü, “PKK’nin böyle bir süreci planlamış olması mümkün” şeklinde izah eden “tahammüden yalakalar” olduktan sonra… Bu savaş konseptinden ‘ileri demokrat’ hükümeti sorumlu tutmak kolay mı artık?
Bakın, Taraf’ın Kurtuluş Tayiz isimli çeyrek kalibreliklerinden biri, “Devlet bu kez meşru savunmada” başlıklı yazısında açıkça söylüyor zaten. Türkiye’nin eski Türkiye olmadığını, devletin, ordunun ve doğal olarak “anlayışın” değiştiğini ve PKK’nin bu devlete karşı uyguladığı şiddetin “mazur görülemeyeceğini”, bundan böyle asıl olarak devletin şiddetinin “meşru” olarak kabul edilebileceğini yazıyor.   
O malum tür için bütün yollar buraya çıkıyor işte…
Bütün o yırtınmalar, çırpınmalar, çarpıtmalar, yalanlar hep bunun için:
İktidarın konseptine meşruiyet aramak…
Yani savaşa ve dahi ölüme, kana, acılara meşruiyet arayışı…
Bu da açık bir ‘operasyonel’ faaliyettir aslında…  
‘Utanmazlar türü’ operasyonda, demek yeridir şimdi!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...