14 Aralık 2014 04:45

Gülerek

Attığı gollere, oynadığı, oynattığı futbola, zekasına, birikimine, kişiliğine, getirdiği neşeye teşekkür edeceğim. Fazlasıyla hak ediyor.

Paylaş

Erdem AKSAKAL

İngiltere’de başlayan 3 puanlı sisteme, Türkiye birçok Avrupa ülkesine göre erken geçti. 1987-1988 sezonundaki bu geçişin altında galibiyeti teşvik edecek bir futbola geçme arzusu vardı. Zira Türk futbolu kulüpler ve milli takım düzeyinde o yıllarda galibiyet ile aynı cümlede anılmıyordu. 3 puanlı sistemin etkisi ne derece oldu bilinmez, Türkiye’de futbol kıpırdanmaya başladı. 1990 Dünya Kupası elemelerinde başarılar yaratan bir milli takım, Avrupa’da yarı final oynayan Galatasaray.
O dönemde 11 oyuncunun ancak ikisi yabancı olabiliyordu. Resmi sınırlamaları ikna edecek uyruk değişiklikleriyle, Mirsad Güneş, Dündar Siz gibi isimler alan bazı yabancılar Türk statüsünde oynasa dahi evet, özünde iki yabancı kuralı vardı. “Avrupa Avrupa duy sesimizi” sloganı etrafında kenetlenen Türk futbolu yabancı sınırlamasını hızlı biçimde 3, 3+1, 4, 5, 5+1 kademeler atlatarak artırdı. Avrupalı, Afrikalı, Asyalı, Amerikalı hatta Avustralyalı yüzlerce oyuncu duydu bu sesi. Kalktı Türkiye’ye geldi.
Neyse, biz iki yabancılı döneme geri gidelim. En fazla iki yabancı içeren kadrolarda yıldız oyuncular ekseriyetle yerlilerdi. Tanju, Rıdvan, Metin-Ali-Feyyaz, Hami idi.  Hem istatistik hem de takımların kadro mekaniği yabancı yıldızlara izin vermiyordu. Gelen yabancılar çok uzun kalmıyorlardı. En üst kalitedekiler zaten gelmiyorlardı.
Ne zamanki üç yabancıya izin çıktı, kulüpler yabancıları gruplar halinde getirmeye başladılar. Gençlerbirliği’nin Kona-Moşe-Kuşe’si, Kocaelispor’un Ömeroviç- Mirkoviç-Kuzmanovski’si, Gaziantep’in Marcelo-Balalo-Osmair’i, Beşiktaş’ın Walsh-Wilson-MacDonald’ı, Galatasaray’ın Falco-Stumpf-Gütschow’u. Üç yabancıyı takıma yepyeni bir iskelet kurmak için kullandı takımlar. Türkiye’de futbolun düzeyi ilerledikçe daha kaliteli isimler de gelir oldu. O güne kadar takımların yıldızları yerlilerken artık takımlarda yabancılar da öne çıkmaya başladı.

GALATASARAY’IN HAGİ’Sİ, BEŞİKTAŞ’IN NOUMA’SI

2000’lere gelince her takımın yabancı bir bayrak adamı oldu neredeyse. Galatasaray’ın Hagi’si, Beşiktaş’ın Nouma’sı, Trabzonspor’un Şota’sı (ve biraz Arçil’i), Gaziantep’in Boliç’i, Bursa’nın Baliç’i, Pingel’i, Gençlerbirliği’nin Kona’sı ve geri kalanların Coulibaly’si. Listenin tek eksik halkası Fenerbahçe kalmıştı.
Fenerbahçe’de yabancı bayrak adam payesini hak etmeye çok yaklaşan adaylar oldu. Boliç, Baliç ve Moşe iyilerdi ancak Türkiye’deki önceki kariyerleri onları sarı lacivert bir bayrak yapamadı. Pingel talihsizce hiç oynayamadı. Uche ve Höghefsaneleştiler ama defans oyuncusundan bayrak adam olmak o kadar da kolay iş değildi. Okocha yeterince uzun oynamadı Fener’de, Revivo Galatasaray’a gitti, Rapaic iyiydi ama efsane değildi.
Aziz Yıldırım Fener’in Nouma’sını, Hagi’sini, Şota’sını yaratmak istiyordu. O dev stadyumu inletecek, taraftarı çıldırtacak “o” oyuncuyu aramaya başladı. Fellik fellik. Hali hazırda repütasyonu olan bir yabancı getirmek istedi. İlk denemesini Ortega ile yaptı. Ortega çok iyi performans gösterdi ama mizacı taraftarın sevgilisi olmaya uygun değildi. İkinci denemede tutturdu Yıldırım. Hollandalı star Pierre van Hooijdonk frikikleri, sevimli kişiliği, saygın futbolu ve golleriyle Fenerbahçe’nin bayrak adamı olmaya yaklaştı. Ama onun da yaşı yüksekti. Koşamaz oldu.
Derken, Fenerbahçe aradığı kariyerli, Türkiye’ye ilk kez gelen, ne çok genç ne çok yaşlı, sevimli, taraftarla muhabbet eden, gol atan, çok gol atan, muhteşem goller atan yıldızı buldu.

FENERBAHÇE’NİN ÖZLEDİĞİ...

Alex, futbolu güzel yapan neredeyse her huya sahip, olağanüstü yetenekli bir oyuncuydu. Fenerbahçe’nin özlediği Lefter’i, Can Bartu’su, Cemil Turan’ı, Rıdvan’ıydı.
Türkiye’ye vites atlatan tüm yabancıların ortak özelliği vardı, futbolu gülümseyerek oynamaları. (Son sezonunda girdiği bir Erol Ersoy münakaşasını istisna sayarsan) Hagi gülerek oynadı bu oyunu. TonySchumacher sakız çiğnerdi kalede. Les Ferdinand gülerdi, Uche gülerdi. Kompela ve Nouma gibi örnekler sonraları TV starı olabilecek kadar neşelilerdi.

GÜLEREK OYNAYANLARIN SON KAHRAMANI

Alex, bu gülerek oynayanların son kahramanıydı. Ölmeye falan gelmemişti Türkiye’ye. Güzel bir futbol oynamaya, harika goller atmaya, kendisini takımına adamaya gelmişti. Ailesiyle güzel günler yaşamaya gelmişti. Hepsini elde etti. Beklentisinden ötesini yakaladı. Fenerbahçe’nin efsanesi oldu. Heykeli dikildi. Daha da öteye gitti, tüm rakipleri alkışladı Alex’i.
Futbolu basit oynadı. Topla her buluştuğunda kaleye yaklaştı. O kadar. Sahayı germedi. Futbola neşe kattı. Ne numara kavgasına girdi, ne forma, ne mevki. Orta sahada oynayıp gol kralı, forvette oynayıp asist kralı oldu.  Oyunu ciddi ve gülerek oynadı. Golü atarken gülen yüzü, sevinirken ciddileşiyordu. Düşman yaratmadı kendine. Dürüstçe kazanıp, mağrurca kaybetmeyi bildi. Alex’in oynadığı maçlar, o son sözü söylemeden bitmedi genelde. Son dakikalarda onlarca gol attı. Bir çırpıda gözümüzün önüne gelen en az yirmi tane sanat eseri golü gelmiyor mu? Kariyerinin en uzun ve en güzel dönemini İstanbul’a, Fenerbahçe’ye armağan etti. Ne oynadığı reklamlar, ne de devlet erkanıyla girdiği diyaloglar rahatsız etmedi. Açık ve samimiydi çünkü. Çıkarcı değildi. Alex gibi futbol oynayan birisinin nasıl bir çıkara ihtiyacı olabilirdi ki?
Buruk bir biçimde ayrıldı. Ayrılması çok konuşuldu iki yıl önce. Tekrar konuşmanın anlamı yok.

GÜLEREK OYNADI AĞLAYARAK BIRAKTI

Futbolu gülerek oynayan Alex’in hiç istemeden, gözyaşları içinde futbola veda etmesi karşısında bir saygı duruşunda bulunup bitireceğim. Attığı gollere, oynadığı, oynattığı futbola, zekasına, birikimine, kişiliğine, getirdiği neşeye teşekkür edeceğim. Fazlasıyla hak ediyor.
Türkiye’deki diğer bayrak “muadili” Hagi, idman yapmasan da olur yeter ki futbolu bırakma ısrarlarına karşın “İdmanlarda yeterince koşamazsam bu oyuna saygısızlık etmiş olurum” diyerek ayrılmıştı. Alex’in ayrılışı da o kadar asil oldu. Futboldan severek ayrıldı. Saygısından. Gülerek oynadı, ağlayarak bıraktı.

ÖNCEKİ HABER

Asker selamı

SONRAKİ HABER

Efsaneye veda

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...