06 Aralık 2014 13:48

Yaşamda ve direnişte ORTAK

Kader ve Arin’i ortaklaştıran hepimizin ortaklığı değil mi? Kader ve Arin, biz kadınların yaşamı kadar direnişinin de ortasında duruyor. Anneler, kızlar, kız kardeşler, arkadaşlar... Birlikteliğimizi perçinleyen yaşam koşullarımızın ortaklığı; yani bizi birleştiren ama birbirimizden uzakta gibi hissettiren yaşamlarımız.

Paylaş

Sema BARBAROS

Önce, Kobanê direnişinde Miştenur tepesini savunurken IŞİD tankına karşı üzerine yerleştirdiği bombalarla feda eylemi gerçekleştiren Arîn Mîrkan. Sonra, Kobanê sınırından geçerken bir asker tarafından vurularak öldürülen, Marmara Üniversitesi’nde yüksek lisans öğrencisi Kader Ortakaya.
Yaklaşık dört aydır süren Kobane direnişinde hayatını kaybeden bu iki kadını birleştiren, bir halkın mücadelesine olan inançları. Ama en önemlisi, bütün halklar açısından kazanmanın da kaybetmenin de ortaya çıkaracağı sonuçların ortaklığı.
Bu iki kadın... Direnişin parçası olan, Şengal’den hamile halleriyle kilometrelerce yürüyen kadınlar... O uzun yol boyu beraberinde koca bir tarihi taşıyan ama şu an çocuklarının, nerede olduğunu bilmeyen kadınlar... Savaşın durması için, IŞİD’in kanlı saldırılarına karşı sokağa çıkan, sınıra giden, kış koşullarında çadırlarda yaşam mücadelesi veren kadınlar... Sınırda kulağında havan mermisi kalbini tutup geride kalanları bekleyen, elinde ne varsa paylaşan, Kobane’ye kızkardeşlik köprüsü kuran kadınlar.... Belki ilk defa buna dair bir yazıyı okuyan veya direnişin, savaşa karşı sözün bir parçası olmayan olamayan kadınlar ...
Gerçek şu ki hepimiz aynıyız, yok birbirimizden farkımız, derdimiz de çözümümüz de bir. Onun için bu iki kadın için söyleyecek her söz, aslında kendi yaşantımızdan çıkardığımız söz olacak. Bizimkinden farklı değil Kader’in hayatı.

“KİMSE ÖMÜR BOYU SÖMÜRÜLMESİN”
Kobanê’ye gitmeden önce ailesine yazdığı mektupta neden sorusunu cevaplıyor Kader: “Ben istiyorum ki bütün insanlar özgür ve eşit bir şekilde yaşasın. Hiç kimse bir lokma ekmek, başını sokacak bir ev için ömrü boyunca sömürülmesin. Bunların olabilmesi için de savaşmak ve mücadele etmek gerekiyor.” Öyle geçmişti Kader’in hayatı zaten; “bir lokma ekmek” öylesine söylenmiş bir söz değildi. İş cinayetlerinin ekonomi politiğine ilişkin bir tez çalışması yapmak istiyordu tam da bu yüzden.
Kader’i yazıyorum çünkü cenazesinde ne kadar zor dakikalar geçirdiğimi, neler hissettiğimi anlatmak istiyorum. Öyle kolay değildi bir kızkardeşin cenazesine sahip çıkmak isteyen onca insanın emekçi bir aile ile karşı karşıya gelişi... “Ben anlamadım benim kızımı kim öldürdü?” diye soran bir anneye o acı içinde anlatmaya çalışmak çarpıtılan gerçeği.
“Aslında” diye başlayan cümlelerimizi Kader tamamlamıştı ya ailesine seslenen mektubunda: “Savaş bitince, Kobanê kazanılınca geri geleceğim. Geldiğimde arkadaşlarıma güzel davranın”... “Benim için bir şey yapmak isterseniz mücadelemi sahiplenin. Yıllardır devletin bütün yaptığı olumsuzluklara sessiz kaldınız. İnsanların öldürülmesine, sokak ortasında gazlanmalarına, Roboskî’deki gibi bombalanmalarına... Buna ‘artık yeter’ deyin. ”
Kader, ailesini de içinde yaşadığı ortamı da iyi tanıyordu. Elbette Kader’in cenazesi gelmeden devlet gelmişti. O birkaç kişilik aileyi kim bilir kaç devlet yetkilisi aramış, “anlamlı” ziyaretlerde bulunmuştu. Bunu cenaze için gittiğimiz sokağa girerken anlamıştık. Sessizdik, hem de çok...

UZAK DURMAYIN YAKLAŞIN
Caminin içine geçmeye karar verdiğimizde canımızı yakan Kader’in katli kadar, birlikte, yan yana durmamız gereken ailenin mesafesiydi. Kendi adıma şunu söylemeliyim; Bağcılar’da gidip geldiğimiz bu sokakta bu aile bu kadar uzak olamazdı. Hele “ben hepimiz için gidiyorum” diyen Kader’in ailesi asla olamazdı.
Zaten bunu düşünürken Kader’in annesi olduğunu düşündüğüm kadın koşarak kitlenin içine girdi ve kızının resimini taşıyan arkadaşa yaklaştı, sarıldı kızına, özenle aldı büyük fotoğrafı... Buluşmuştuk. Bizi birleştiren yine acı oldu maalesef.
Şimdi niye yazıyorum bunu? “Böyle bitmeyecek” demek için. Çünkü Kader ve Arin sadece acının, savaşın değil, direnişin ve kız kardeşliğin adı oldu.
Kader’in başladığı yüksek lisans tezini bitirmek için akademisyenler kolları sıvadı; şimdi tezi kollektif bir çalışmayla hazırlayıp bitirecekler. Bunun için hepimize bir iş düşecek elbette. Çünkü Kader’in tez konusu bizim yaşamlarımız. Kulağımız açık olsun, bizler de buradan yazalım birlikte yapabileceklerimizi.
Bugüne kadar devlet tarafından öldürülenler için de soralım Kader’in katili kim! Elbet bilinmez değil. Ama soracağız cevabını da alacağız. Ayrıntıları önümüzdeki günlerde şekillenecek bir kampanya yapılacak. Bu kampanyanın bir parçası olmak, dayanışmanın, devletin işlediği suçların yargılanmasının, sadece Kader’in değil diğer ailelere de anlatılan yalanlarının da aydınlatılmasının bir parçası olmak demek.
Ayrıca sadece bu da değil üzerimize düşen. Suruç sınırına gittiğimizde şunu da fark ettik: Şimdi yeni bir yaşamı kurmak üzere atılan adımlar var. Kolay değil ama umut dolu. Bir yandan yeni yaşamı kurmak bir yandan da üzerimizdeki karanlık, yalan dolu perdeyi aydınlatmak birbirinden bağımsız değil. Hepimize düşen, kendi yaşamımızdan ayrıştırmadan bunu tartışmak, bunun için adım atmak. Uzak durmayın yaklaşın.

ÖNCEKİ HABER

Dilinde ağıdı, gözleri uzakta, 115 yaşında daye Xazal

SONRAKİ HABER

Barak ne yana düşer, Vatan ne yana düşer

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...