6 Aralık 2014 13:37

Fergusonlu kadınlar kendi seslerini buluyor

Ferguson alevli sokaklarıyla isyanın ayyuka çıktığı manzaralarla haber kanallarından aklınıza yer etmiş olabilir. Fotoğrafın hemen arkasında kadınların hem polis şiddetine hem de kendi seslerini bastıran medya ve mücadele arkadaşlarına karşı verdikleri varlık savaşı ve kadının aileyi ayakta tutamayıp suça nasıl ön ayak olduğu iddialarına verdikleri yanıtlar var.

Fergusonlu kadınlar kendi seslerini buluyor

Özge Kuru

Hangi coğrafyada olursa olsun eşitlik ve hak arama mücadelesi veriliyorsa ön saflarda kadınları görüyor olmak hangimiz için bir sürpriz olur ki? Missouri, Ferguson’da 18 yaşında Afroamerikan bir gencin polis tarafından öldürülmesinin ardından başlayan halk isyanında da durumun böyle olduğunu söylemek malumu ilanı etmekten öteye gitmez. 9 Ağustos tarihinden bu yana sokaklarda sayısız protesto örgütleyen kadınlar arasında tutuklananlar oldu. Hatta birçoğu demir parmaklıklar arkasında Michael Brown’u öldüren polisten çok daha fazla kaldılar. Ferguson’da gelişen hareket, kadınlar açısından Afroamerikan halka yazılan kara tarihteki diğer ayaklanmalardan farklı olarak daha önce ‘marjinal’ gösterilen kesimin tepkilerinin bir harekete dönüşmesi olduğu şeklinde yorumlanıyor: Siyahi genç kadınlar hareketi. İlk günden itibaren polis şiddetine direnen ve sosyal medyada dünya çapında farkındalık yaratmaya çalışan bu tür gruplardan biri neredeyse tamamen kadınlardan oluşan Millennial Activist United. MAU kurucularından Ashley Yates, “Biz polisin ne cevap vereceğiyle çok ilgilenmiyoruz. İnsanların dışarı çıkmasını ve direnişimizi desteklemesini istiyoruz” diyor. Missouri senatörlerinden Afroamerikalı Maria Chappelle-Nadal da “göz ardı edilmeye” isyan ediyor: “Bir yönetici, bir siyah ve bir kadın olarak söylüyorum biz hep göz ardı edildik, bir kutuya hapsedildik. Bundan bıktım usandım.”
ABD İnsan Hakları Örgütü’nden kadın hakları savunucusu Thenjiwe Tameika McHarris’e göre de son durumun kadınlar açısından farkı “görünür” olmaları. Zira kadınlar tarih boyunca hareketin arkasındaki lokomotif güç oldular, bu sefer görünmez değiller, fark ediliyorlar. McHarris, “Tarihsel olarak kadınlar hep liderdi. Birçok kez kadınlar görünmez liderlerdi çünkü işi yürüten onlardı. Biz sadece işi yürütüyoruz” diyor.

MÜCADELE EDEN KADINLAR DEMEÇ VEREN ERKEKLER
Ancak işte işi yürüten o kadınlar artık tokmağı da ellerine almaya kararlılar. Polis şiddetine karşı mücadelelerini sürdürürken bu mücadelede erkeklere rağmen karar mekanizmasında yer almakta da mücadelenin görünür yüzü olmakta da ısrarcılar. “Siyahi bir kadın olmaksa konu iki türlü baskıyla başa çıkmak zorundasınızdır. Irk ve cinsiyet. Tüm siyahi hayatlar için ayağa kalkıyorum” diyen University City’den  Brianna Richardson kendi Afroamerikan direniş hareketi içinde kendi deneyimini şöyle anlatıyor: Alanda gördüğünüzle televizyonda gördüğünüz iki farklı görüntü. Bunun tüm o fikirleri savunan, o demeçleri veren erkekler hakkında bir iş olduğunu düşünebilirsiniz. Ama orada bulunduğunuzda kadınların öncü bir rol oynadığını görüyorsunuz. Erkekler tarafından yapılan protesto gösterilerinin planlama aşamasına çağrılmadıklarını belirten Richardson kendi mitinglerini düzenlemeye karar verdiklerinde ciddiye alınmaya başladıklarını anlatıyor. Din görevlisi Traci Blackmon da “Neyse ki artık kadınların liderliklerin başkaları tarafından yönlendirilmesinden tatmin olmadıkları bir yüzyılda yaşıyoruz” diye ekliyor.
(www.rightwingwatch.org, www.elle.com, www.theguardian.com, www.latimes.com, www.msnbc.com, rt.com/usa, www.huffingtonpost.com sitelerinin ilgili haberlerinden derlenmiştir. )

Suçlu bulundu: Kadın!
Afroamerikalı kadınların çift taraflı mücadelesi sürerken bizlerin çok alışkın olduğu bir şekilde erkek egemen mantık, silahsız bir gencin polis tarafından öldürülmesinin suçlusunu buldu: Kadın özgürlük hareketi. Bir Amerikan radyosunda programa katılan muhafazakar aktivist Ben Carson, yaşananları 60lı yılların hareketine dayandırarak “Bunu söylemekten nefret ediyorum ama bu durumun kadın özgürlük hareketiyle çok ilgisi var” dedi. Carson, “Şu kesin ki özellikle yüzde 73’ü evlilik dışı doğan gençlerimizin çoğunun hayatlarında bir baba figürü yok. Baba figürü otoriteyi öğrendiğiniz yerdir. Yani ergen olduğunuzda sokaklarda otoriteye nasıl tepki vereceğinizi bilmeden dolanıyorsunuz. Ya sizden daha kötü birine rastlıyorsunuz ya öldürülüyorsunuz ya da hapse düşüyorsunuz” diyerek meseleyi yetkilileri aile konusuna yönelmeye çağırdı.
Aslında bu suçlama Afroamerikan kadınlara çok uzak değil. Elle dergisine “Ferguson Siyah Kadınlar İçin Neden Önemlidir” başlıklı bir yazı yazan Chaedria Labouvier, “Biz bu erkeklerin parçalanmış ailelerden geldikleri için öldürüldüğünü duymaktan bıktık. Michael Brown’un babası yanındaydı. Trayvon Martin’in babası yanındaydı… Siyahi erkeklere beyazlardan daha uzun ve daha sert cezalar veriliyor. Bu bizi sadece psikolojik ve duygusal bir etkiye değil finansal bir sebebe de götürüyor. Amerika’da çok az aile tek maaşla geçinebiliyor ama siyahi ailelerden beklenen eve ekmek getirenleri alınsa bile tek maaşla geçinmeleri bekleniyor” diye yazdı. Yazısında “Ferguson bir uyarıdır. Siyahi annelere oğullarınızı ikinci sınıf vatandaş olmak üzere yetiştirin deniyor. Bunu yapmayacağız” diyen yazar, “Oğullarımıza polis tarafından durdurulursan ellerini lastiklere koy. Bir şeye uzanayım deme. Sakin konuş. Lütfen eve tek parça gel demek zorunda kalmaktan bıktık” ifadelerine yer verdi.

BUNLAR DA MI KADINDAN?
Ferguson gösterileri sırasında arabasında bulunan hamile bir kadın polislerin plastik mermi atması sonucu sol gözünü kaybetti. Dornella Conners adlı Afroamerikan kadın yaralandığı anı “Gösterilerde yer almıyordum. Erkek arkadaşımla dışarı çıkmıştık. Mike (Michael) Brown’a saygı göstermek için arabayla turluyorduk” diye anlattı. Gezi direnişinde ülkemizde de çok sayıda yaralanmaya sebep olan plastik mermiler ABD’de yaralanma ve hatta ölümle özdeşleşmiş durumda.
Protestolarla doğrudan bir ilgisi bulunmasa da geçtiğimiz ay Ferguson’da hamile bir Afroamerikan kadının gözaltında yaşadığı taciz ve tecavüz vakası tüm bu yaşananlara tuz biber ekti. 29 yaşında Jaris Hayden adlı polisin, J.W adlı hamile kadına “Çok güzel kokuyorsun”, “Bu sana bir ders olsun” gibi sözlerle taciz ettikten sonra J.W’yi hücresinde oral sekse zorladığı öğrenildi. Tarihi geçmiş plaka nedeniyle gözaltına aldığı kadına tecavüz eden polisin daha sonra J.W.’nin karakoldan usulsüzce ayrılmasına neden olduğu belirtiliyor.

Evrensel'i Takip Et