06 Aralık 2014 13:05

"Fıtratı gereği’ toz tutmayan sosyalizm deneyiminde kadın ve eşitlik

Duydunuz değil mi Erdoğan’ın 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Gününden bir gün önce söylediklerini? Yine “fıtrat” gereği kadınla erkeğin eşit olamayacağından dem vurdu. Kadınların eşitlik talebini çarpıttıkça çarpıttı, beden farklılıklarına indirgedi yine.

Paylaş

Olcay GERİDÖNMEZ

“Siz siz olun ‘bunlara’ (yani gerçek eşitlik talebi yükselten kadınlara) sakın ha aldırış etmeyin, kanmayın. Biz kadınları (siz ‘anneler’ diye okuyun bunu) baş tacı etmiş, cennet vaat etmişiz” demeye getirdi. Görevini, yerini, yurdunu (‘haddini’ diye de okuyabilirsiniz) bilen kadını... kocasının, babasının, devletinin sözünü dinleyen, ona boyun eğen, ufkunu ailesiyle, eviyle, çocuklarıyla sınırlayan kadını kutsarız dedi yani. Kadına değil eşitlik; adalet, ama illa da ilahi adalet lazımmış! Eşitlik adaletin vazgeçilmez koşulu değilmiş gibi, birbirlerinin önüne ya da arkasına konulabilirmiş gibi eşitliği kapsamayan bir adalet!
Ama bu kez konuşmasını allaha, islama dayanak yaparak cennet vaadiyle süslemek de yeterli gelmemiş olacak ki; kadın erkek eşitliğini ilke edinmiş, bu eşitliğin yasal ve maddi temellerini yaratmış, bugün hayal bile edemediğimiz haklar ve uygulamalar getirmiş sosyalist rejimleri de hedef tahtasına koydu. ‘Eşitlik isteyenler, komünist rejimlerde olduğu gibi elinize kazma kürek verir, kadının fıtratına aykırı işlerde çalıştırır! Olmaz böyle şey! Onun narin yapısına ters!’ diye verdi veriştirdi.
En âlâsından bu çarpıtma örneğini verirken Cumhurbaşkanının maksadı neydi peki? Durup dururken neden karalama gereği duydu komünizmi, sosyalizmi? Şeytan mı dürttü, yoksa bir heyula mı? Mesele tarih boyunca kadının elinden hiç düşmemiş olan kazma kürekte değildi elbet. En bir korktuğunu aslında başka maksatla da olsa ağzından kaçırır ya insan...  O misal... Kapitalizmin muhafazakâr sözcüsü ve yürütücüsünün fıtratına en aykırı, kimsenin kimseyi sömürmediği, eşit olduğu bir dünya ve yaşam tasavvuruna düşmanlığını dile döktüren de bu oldu.
‘Her şerde bir hayır vardır’ derler ya; bize de vesile oldu böylece bir kez daha sosyalizm deneyiminin bugün biz kadınlar açısından ne denli paha biçilmez değerde olup bu uğurda mücadelenin ne denli önemli olduğunu tartışmak için. Hadi gelin birlikte bir göz atalım ‘fıtratı gereği’ toz tutmayan o tarih sayfalarına.
Erdoğan’ın sopa niyetine gösterdiği o rejimde kadınların eşitliğinin hangi mekanizmalarla nasıl güvence altına alındığına, en güçlü ve en gelişkin örneği üzerinden, Sovyetler Birliği deneyimine bakalım kısa kısa.

EŞİTLİĞE YASAL GÜVENCE
1917 Ekiminde Rusya’nın işçi ve köylü sınıfları, yeni bir toplum kurmak üzere iktidarı kendi ellerine aldıklarında, insanlığın önüne daha ayak basılmamış yollar açmak gibi devasa bir görevi de üstlenmiş oldular. Sovyet iktidarı, yeni bir toplumun temellerini kurarken, binlerce yıldır süren erkeğin kadın üzerindeki egemenliğinin temelini hukuksal, ekonomik ve toplumsal alanlarda yok etmek ve kadınla erkeğin toplumun gerçek eşit bireyleri olmasının maddi koşullarını da yaratmak zorundaydı.
Devrimin henüz ilk haftasında yaşamın tüm alanlarında kadının hak eşitliği ilan edildi ve yasal güvence altına alındı. Eşit işe eşit ücret, 8 saatlik işgünü, kadın emeğinin korunmasına, anne ve çocuğun korunmasına dair yasaları ilan eden kararnameler yayınlandı. Sovyet iktidarı, annelik ve ev kadınının ev içi faaliyetlerini, toplumsal üretimdeki çalışmaya denk, toplumsal fonksiyonlar olarak tanıdı.  

YASA YETMEZ, FİİLİ EŞİTLİK
Kadının geriye itilmesi, devrimin en başında yasa yoluyla ortadan kaldırılması henüz kadının bu haklara fiilen kavuştuğu anlamına gelmiyordu. Yüzyıllardır geride bırakılmış kadın, bu haklardan fiilen yararlanmanın olanaklarına da sahip olmalıydı.
Ülkede cehalet büyüktü, halkın yüzde 80’i okuma yazma bilmiyordu, bilenlerin de çok küçük bir bölümü kadındı. Bu nedenle her şeyden önce kadınların kültürel düzeyini yükseltecek, meslek edinebilecekleri, kendilerini geliştirebilecekleri okullar ve kurslar gibi devasa mekanizmaların oluşturulması gerekti. Yine, kadınların çocuklarını emanet edebilecekleri ve çocuklarının yetiştirilmesine yardımcı olacak yaygın bir çocuk bakım/eğitim kuruluşları ağının (kreşler, yurtlar, yatılı okullar, etüt, tatil ve dinlence merkezleri vb.) yaratılması gerekti. Kadınların yaşantısını kolaylaştırmak için, mahallelere, tek tek fabrikalara dek örgütlenen yemekhaneler, kantinler, çamaşırhaneler, terzihaneler, alınan diğer önlemlerin başında geliyordu.
Bu önlemler aynı zamanda kadının toplumsal yaşamın örgütlenmesine çekilmesinin de birer aracı oldu. Kadınların önemli bir bölümü devlet, Sovyet ve parti örgütlerinde idari hizmetlerde, denetim mekanizmalarında, tüketim malları dağıtımının örgütlenmesi alanında veya anne ve çocuk koruma kurumlarında, çocuk yuvaları, kamu mutfakları, kamu çamaşırhanelerinde vb. işlerde çalışmaya çekildi.

EĞİTİM SEFERBERLİĞİ
“Eşit işe eşit ücret” ilkesinin yasal güvence altına alınmasına karşın, 1918 yılında kadınların ortalama ücreti halen, erkeklerin ortalama ücretinin ancak yarısı kadardı. Bunun başlıca nedeni kadın emeğinin henüz kalifiye emek olmamasıydı. Bu durumun temelden değişmesinin tek yolu, kadın emeğinin vasfının yükseltilmesiydi.
Bu alanda ilk ve en önemli adım, okur-yazarlığın yaygınlaştırılması kampanyasıydı. Kadınlar arasında okur-yazarlığın artırılması mücadelesi özellikle partinin kadın kolu Jenotyel aracılığıyla yürütüldü. Büyük bir kampanyayla, her işletmede, her kültür kulübünde, her kolektif çiftlikte vb. kadınlar için okuma-yazma kursları açıldı. Özellikle kırsal kesimdeki ve Rusya’nın doğu bölgelerindeki kadın kitlelerine ulaşmak ve onları kampanyaya katmak için “ajitasyon trenleri”, “ajitasyon arabaları” ve “ajitasyon gemileri” inisiyatifi geliştirildi.

KADINLAR POLİTİKAYA!
Siyasal yaşamdan tamamen uzak emekçi kadın kitlelerinin, kendilerine tanınan tam siyasal hakkı derhal kullanacak durumda olmadığı, oy hakkını kullanmaktan bile geri durmalarında açığa çıkıyordu. Eski toplumun miras bıraktığı cehalet, evin dört duvarı arasına kapanmışlık, kadını ikincilleştiren, hor gören zihniyet henüz güçlüydü. “Eski efendi bakış açısını en son, en ince köküne kadar kurutmalıyız; partide ve kitleler içinde” demişti Lenin.
Kadınların politik gelişimi ve yönetim organlarına yetiştirilmesinde, geniş kadın yığınları içinde hayata geçirilen eğitim seferberliği, delege toplantıları sistemi, son derece büyük bir rol oynadı. Ayrıca, 1921’de bütün büro ve işletmelere kadın stajyerlik sistemi getirildi. Bu sistemler, işçi ve köylü kadın kitlelerinin Sovyet çalışmalarına kitlesel olarak çekilmesinin etkili bir yöntemi ve aracı oldu.
1937’ye gelindiğinde Sovyet devlet idaresinin artık her kademesinde yarım milyona yakın kadın aktifti.

DEV ADIMLAR
1954 yılında çalışabilir yaştaki bütün kadınların %70-80’i çalışıyordu. Sanayide çalışan kadınların oranı, tüm işçi ve hizmetlilerin %45,5’ini oluşturuyordu. Yüksekokul mezunu kalifiye elemanların %53’ü, orta dereceli kalifiye elemanların %66’sı, ekonomi, istatistik, planlama ve ürün kalitesini denetleyen elemanların %69’u, doktorların %76’sı, tüm sağlık çalışanlarının %91’i, hukukçuların %31’i, öğretmenlerin %70’i ve kültür ve kütüphane alanında çalışanların %72’si kadındı. Tarımda yüksek öğrenimli mesleklerin %41’ini, yine tarım alanında orta düzeyde mesleklerin %46’sını kadınlar oluşturuyordu. Sovyetler Birliği’nde kadın mesleği ile erkek mesleği arasındaki sınır yok olmaya yüz tutmuştu.
Kadın mesleği ile erkek mesleği arasındaki sınırların ortadan kalkışının elbette Erdoğan’ın öne sürdüğü kaba “eşitçi” yaklaşımla uzaktan yakından ilgisi yoktu. Zira Sovyetler Birliği’nde tüm çalışma yaşamı işçi sağlığı ve güvenliğinin sağlanması üzerine kuruluydu. Kadın ve çocukları ayrıca gözeten, kadınların toplumun üretken, faal ve eşit bireyleri haline gelmesinin her türlü koşulunu sağlayan uygulamalar söz konusuydu.
Sovyetler Birliği’nde tüm büyük kent ve sanayi merkezlerinde işçi güvenliği ve sağlığı üzerine araştırma enstitüleri kurulmuştu. Bu enstitülerde binlerce bilim insanı, üretim alanlarıyla yakın bir ilişki ve bağ içerisinde çalışmalar yürütüyordu. Bu çalışmalar sonucunda kadın sağlığına zarar veren işlerde kadınların çalıştırılması yasaklanırken, bazı işlerde ise erkeklerin çalışması yasaklandı.

KADIN İŞÇİLERE ÖZEL POLİTİKALAR
Fabrikalarda hamile kadınlar için özgün istihdam politikaları bulunuyordu. Kadın işçinin hamileliği tespit edilir edilmez, fabrikanın toksik maddelere maruz kalmayacağı daha güvenli bölümlerine aktarılıyordu. Emziren annelerin mesaiye kalmaları ve gece çalıştırılmaları yasaktı. Aynı şey gebeliğin 4. ayından itibaren hamile kadınlar için de geçerliydi. Ücretli doğum izinleri (toplamda 112 gün) ücret kaybına uğramadan kullanılabiliyor ve zorlu ya da ikiz, üçüz gibi çoklu doğumlarda bu süre uzatılıyordu. İşletme ve kurum yöneticileri talebi halinde kadın çalışana doğum iznini yıllık izniyle birleştirmesine ve ücretsiz izine ayrılmasına izin vermek durumundaydı. Kadın doğumdan sonra bir yıl ücretsiz izin alabiliyor, daha sonra eski işine kıdem ve emeklilik haklarında bir kayıp olmadan dönebiliyordu.
Kadının çocuğunu düzenli ve zamanında emzirebilmesi için her üç saatte bir asgari yarım saatlik emzirme izni sağlanıyordu.

“ÜCRETSİZ AİLE İŞÇİSİ” OLMAKTAN KURTULDU
Kadının üretime çekilmesi açısından, tarım alanındaki sosyalist dönüşüm, yani tarımın kolektifleştirilmesi için mücadele döneminin özel bir önemi oldu. Burada da başlangıçta köylü kadınlar kolektif çiftliklere katılmakta büyük bir çekingenlik, hatta direniş gösterdi. Partinin kadın kolunun sabırlı ikna ve aydınlatma çalışması sonucu ve kolektif çiftliklerin özel, küçük çaplı tarımdan daha iyi olduğunu bizzat pratikte görmesiyle köylü kadınlar kolektif çiftliklere akın etti. Hatta kısa zamanda kolektifleştirmenin yaygınlaştırılması mücadelesinin en ön saflarında yer aldılar. Kolektif çiftlikler, iş birimi uygulamasıyla köylü kadını “ücretsiz aile işçisi” olmaktan kurtarıyordu. Çocuk bakımı ve ev işlerinin toplumsallaştırılmasıyla da ona mesleki eğitim görme ve yükselme olanağını sağlıyordu.

VE... VE ... VE...
Daha değinmedik ne çok uygulama, ne çok hak! Ne yazık ki yerimiz dar. Kadın sağlığı, çocuk sağlığı adına alınan özel önlemler, getirilen uygulamalar, kurulan koca koca senatoryumlar... Kadının diğer sosyal haklarıyla, dinlenme, tatil, sağaltım olanakları... Fabrikalarda kreşinden kuaförüne, okulundan okuma odasına, kantininden sağlık banyolarına kadar, önleyici fizik tedavi birimlerinden, fiziksel aktivite çalışmalarından söz edemedik bile.  
Kadınlara toplumsal faaliyetin her alanında özellikle denetim, finans ve dağıtım işlerinde verilen hayati önemdeki sorumluluklar... Tiyatro, sinema, müzik, edebiyat alanındaki devasa atılımlar; tüm kültür çalışmalarında kadına sunulan olanaklar...
Kadına yönelik şiddetin ve ayrımcılığın önlenmesinde basının rolü ve mahkemelerde Sovyet kadınlarının haklarının devlet ve organlarının yanı sıra kamuoyu tarafından da kollanması. Sovyet yargı sisteminin yanı sıra toplumsal örgütlenmeler, sendikalar vb. örgütlenmeler ile basının, kadının haklarının hiçbir şekilde kısıtlanmamasının denetleyicisi olması...

ÖNCEKİ HABER

Rasih Nuri İleri hayatını kaybetti

SONRAKİ HABER

Diyarbakır'da gözaltına alınanların sayısı 17'ye yükseldi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...