06 Aralık 2014 12:46

Niyet şiddeti önlemekse bütçeyi ona göre dengele

Kadına yönelik şiddetle mücadele alanında yer alan birçok sivil toplum örgütünün defalarca dile getirdiği bu orantısızlık, siyasi iktidarın şiddetle mücadele etmeme kararlığının da bir göstergesi olarak okunabilir.

Paylaş

Gülsen ÜLKER
Cinsiyet Eşitliği Derneği

“Türkiye’nin Bütçesi” ile ilgili sürecin sonuna geliniyor. Genel kurul görüşmelerinin ardından karar bağlanacak olan 2015 bütçesi başta kadınlar ve örgütlü emekçiler olmak üzere birçok grubun gündeminde ve özellikle demokrasi, sağlık ve eğitim hakkı, insani gelişim ve cinsiyet eşitliğinin sağlanabilmesi gibi birçok kritik noktada eleştirilmekte.
Hükümetlerin geleceğe dönük politik karar ve tutumunu yansıtan bütçeler aynı zamanda toplumdaki güçler dengesini de yansıtan politik birer metin olarak tanımlanmakta. Birçoğumuz için karışık, anlaşılmaz ve çok teknik bir belge olarak görülen bütçeler, herhangi bir demokratik katılımı içermeyen hazırlanma süreci ile de toplumun dikkatinden uzak bir şekilde gerçekleşmekte. Dolayısıyla bütçeye ancak meclisin gündeminde olduğu süre boyunca yöneltilen eleştirilerin, hükümet politikalarını açığa çıkarma ve taleplerin kamuoyuyla paylaşılması anlamında önemi olmakla birlikte daha etkili ve sonuç alıcı yöntemleri bulmamız gerekiyor.

TEMELİ AİLE OLANIN, BÜTÇESİ EŞİTLİKÇİ OLMUYOR
Bütçenin genel olarak toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik bir yaklaşım içerip içermediğini özel olarak da kadına yönelik şiddetle mücadele için ayırdığı kaynakların yetersizliğini mevcut uygulama ve çalışmalara da yönünü veren politik söylem üzerinden görmek mümkün. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam, Bakanlığını bütçesini komisyona sunuşunda yaptığı konuşmada şöyle diyor : “...toplumsal istikrar ve huzurun sürdürülmesinde, sosyal sorunların çözümünde ve ülkemizin refahının korunmasında aile en önemli unsurlarımızdan biridir. Bu itibarla, ailenin korunması ve güçlendirilmesi temel politikamızdandır. Kendi değerlerimizi ve bize ait sosyal gerçekliği tanımak, analiz ederek bilgi üretmek ve uygun politikaları belirlemek üzere çalışmalarımızı sürdürüyoruz.”
Evet, temel politika böyle tanımlanınca kadınların şiddetten uzak bir yaşam sürme hakkı ve bunun olmazsa olmaz koşullarından biri olan cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik plan ve politikalar ile bunlar için gerekli olan bir bütçe görmek imkânsızlaşıyor. Oysa İstanbul Sözleşmesi, taraf devletlerin, Sözleşme’nin kapsamına giren şiddetin tüm biçimleriyle mücadeleye ve şiddetin her biçiminin önlenmesine yönelik bütünleştirilmiş politika, önlem ve programları hayata geçirmek için uygun mali kaynakların ve insan kaynaklarının tahsis edilmesini öngörmektedir. Ve bunu, hükümet dışı örgütleri ve sivil toplumu dâhil ederek yapması gerektiğini söylemektedir.

ŞİDDETLE MÜCADELE BÜTÜNCÜL POLİTİKA GEREKTİRİR
Şiddet Önleme ve İzleme Merkezlerinin (ŞÖNİM) kurulması 6284 sayılı Yasada öngörüldü. Bu merkezlerde görev alacak personel açısından bir çıkarım yaparak, mücadelenin küçük bir kısmı için gerekli olan bütçeye ilişkin bir fikir sahibi olmayı deneyebiliriz. Yasaya göre her bir ŞÖNİM’de 25 personelin çalışıyor olması gerekiyor. Kuşkusuz bu bizim umut ettiğimiz bir çıkarım, gerçekte bu kadroların farklı birimlerde tasarruf edilmesi Bakanlığın yetkisinde ve çıkarımı yanlışlamak için geniş imkanları bulunuyor. Yine de her ilde bir ŞÖNİM açıldığını düşündüğümüzde -ki bu artık bir çıkarım değil-, Bakanlığın taahhüdü, 1675 personelin daha istihdam edilmesi anlamına geliyor.
Ayrıca nüfusu dikkate aldığımızda birçok il için bir tek şiddet önleme ve izleme merkezinin ne kadar yetersiz kaldığı ortada.  Kadına yönelik şiddetle mücadele alanında yer alan birçok sivil toplum örgütünün defalarca dile getirdiği bu orantısızlık, siyasi iktidarın şiddetle mücadele etmeme kararlığının da bir göstergesi olarak okunabilir. Verili mekanizma dahilinde minimum kaç şiddet önleme ve izleme merkezi olması gerekir diye baktığımızda karşımıza çıkan sayı 764, istihdam edilmesi gereken personel sayısı yaklaşık 19.100.  Kaldı ki 7 gün 24 saat esası ile çalışacağı öne sürülen bu merkezlerde ücret ve sosyal haklar kapsamında fazla mesai ücretlerini de dikkate almak gerekiyor.
Sadece personele ilişkin böyle çok taslak sayılabilecek bir çıkarım dahi ciddi bir bütçe artışı anlamına geliyor. Ayrıca kadına yönelik şiddetle mücadelenin çok taraflı bir yaklaşım ve bütüncül politikalar gerektirdiği bilgisinden hareketle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının yanı sıra ilgili diğer kurum ve kuruluşların da bütçelerinde bu mücadele için gereken payın ayrılmış olmasını bekliyoruz.
Oysa kadına yönelik şiddetle mücadele için hala en yaygın kaynaklar olarak hibe kaynakları olarak projeleri görüyoruz. Bu kaynakların kendileri ayrı bir analizi gerektirmekle birlikte siyasi iktidarın bir zamanlar söylediği gibi “Şiddete Karşı Sıfır Tolerans” ilkesi geçerli ise kadına yönelik şiddetle mücadele için oldukça kapsamlı bir bütçenin ayrılması gerektiği ortada. 

KADINLAR BÜTÇE İÇİN NE SÖYLÜYOR?
Özlem Erol (Ev Kadını): Eşim elektrikçi, iki oğlum var. Eşimin maaşı bize yeterli gelmiyor, çok perişan oluyoruz. Çocuklara yetişemiyoruz. Bir buluyorsak bir bulamıyoruz. Eşimden para istemeye utanıyorum. Ev kadınlarının yapabileceği işler olsun isterdim.
Sibel Özkan (Ev Kadını): Ev kadınlarına da bütçe ayrılmasını istiyorum. Onların da para kazandıkları alanlar desteklenmeli. Yetiştiremiyoruz. İki çocuk okutuyoruz ve yetmiyor. Cumhurbaşkanı üç çocuktan sonra bütçe veriyor ama bizler ne yapacağız? Biz bütçe alamayacak mıyız? İlla bir bütçe almak için çocuk mu doğurmamız lazım?
Dudu Karabulut (Sınıf Öğretmeni): Eğitime ve kadınlara ayrılan bütçenin çok yetersiz olduğunu düşünüyorum. Okula gelen öğrencilerden de ailelerin zor durumda olduğunu görüyoruz. Veliler birçok sıkıntı yaşıyor. Okullarda aidat adı altında alınan paralar; devletin özel okullara yatırım yapması, veli ve öğrencileri özel okullara yönlendirmesi gibi… Bu durum bizi ve velileri çok rahatsız ediyor. Kadınlara, çocuklara, eğitime, sağlığa daha çok bütçe ayrılmasını istiyoruz.
Sultan (Ev Kadını): İki çocuk annesiyim. Sağlıkta da, kadında da çocukta da bütçenin çok yetersiz olduğunu düşünüyorum. Eşim gece gündüz çalışıyor. İzni yok, sabah gidiyor gecenin 2’sinde dönüyor. Yine de yetiştiremiyoruz. Evimiz kira. İki çocuk okutmanın da zorlukları çok fazla. Ne üstümüze ne başımıza bir şey alabiliyoruz, hatta giyinmeyi bırakın boğazımıza yetiremiyoruz. İnsanların özgürce yaşadığı, düşüncelerini özgürce ifade ettiği, geçinme kaygısı yaşamadığı, yaşam koşullarının daha iyi olduğu bir hayat umut ediyoruz.
Nesrin Ala (İşsiz): Ben geçen sene mezun oldum. En verimli dönemimde boştayım, ne yapacağımı bilmiyorum. Her yer asgari ücret veriyor. Ben 4 yılımı verdim, bir sürü maddi manevi emek harcadım okumak için. Asgari ücretle çalışmayı kendime yediremiyorum. İstihdama ayrılan bir bütçe yok. Emekçiye ayrılan hiç yok gibi.
Gül Ercan (Ev Kadını): Ödediğimiz vergilerin bize yol, su, elektrik, okul olarak döndüğünü söylüyorlar ama biz bunlara neden para ödüyoruz hâlâ. Her şeyi paralı hale getirdiler. Okullar veliler üzerinden dönüyor. Devlet cumhurbaşkanına, bakanlara, milletvekillerine daha çok bütçe ayırıyor ama vatandaşa bütçe ayırmıyor. Biz herkese eşit bütçe ayrılmasını istiyoruz.

ÖNCEKİ HABER

Asıl kavga şimdi başlıyor

SONRAKİ HABER

Ataerkil kodları üniversiteden sökmeye!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa