23 Kasım 2014 05:37

Hz. Ali, Haricilik ve IŞİD

Hz. Muhammed’in vefatından önce kimseyi halife olarak tayin etmemiş olması, vefatından sonra kimin halife olacağı tartışmasını da beraberinde getirmiştir. Sünni anlayış aralarında farklılıklar olsa da genel itibariyle Müslümanları yönetecek kişinin (Halife) Müslüman, akıl-baliğ ve dindar olması koşuluyla herhangi birinin olabileceğini savunmuştur.

Paylaş

Mela EHMED*

Hz. Muhammed’in vefatından önce kimseyi halife olarak tayin etmemiş olması, vefatından sonra kimin halife olacağı tartışmasını da beraberinde getirmiştir. Sünni anlayış aralarında farklılıklar olsa da genel itibariyle Müslümanları yönetecek kişinin (Halife) Müslüman, akıl-baliğ ve dindar olması koşuluyla herhangi birinin olabileceğini savunmuştur. Şii anlayış ise yine aynı şekilde aralarında farklılıklar bulunsa da  insanlığı yönetecek kişinin Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e kadar peygamberler; Hz. Muhammed’den sonra ise Hz. Ali ve onun soyundan gelenler arasından Allah tarafından tayin edildiğini savunmuştur.
Peygamberin vefatıyla birlikte halifelik konusunda kimilerine göre Hz. Ali’nin halifelik hakkı gasbedilmiş kimilerine göre ise Hz. Ali öyle ya da böyle bir şekilde ilk 3 halifenin halifeliğini gönlü çok elvermese de sırf Müslüman kanı dökülmesin diye sineye çekmiştir. Ancak 3. Halife Hz. Osman’a karşı “yakınları olan Ümeyye oğullarını kayırıyor” iddiasıyla başlatılan isyan ve sonrasında Hz. Osman’ın şehit edilmesiyle birlikte yine bazı tartışmalardan sonra bu sefer Hz. Ali halife olmuştur.

HARİCİLER NASIL ORTAYA ÇIKTI?

Ancak “Hz. Osman’ın katilleri bulunmadığı” sürece kendisine biat etmeyeceğini ilan eden Şam valisi Muaviye, Hz. Ali’nin tüm çabalarına rağmen ikna edilememiş ve kendisiyle savaşılmak zorunda kalınmıştır. Aynı zamanda Hz. Osman’ın akrabası da olan Muaviye’nin ordusu ve Hz. Ali’nin ordusu arasındaki Sıffin Savaşı aslında İslam tarihinde keskin ayrışmaları da beraberinde getirmiştir. Bu savaş esnasında ordusunun yenilmek üzere olduğunu gören Muaviye bir savaş hilesine girişerek askerlerine mızraklarının ucuna Kur’an sahifeleri geçirmelerini istemiştir. Bu “Aramızda Kur’an hakem olsun” anlamına geliyordu. Hz. Ali ordusuna her ne kadar bunun bir savaş hilesi olduğunu anlatmaya çalıştıysa da ordusunu ikna edemedi. İslam tarihine “hakem olayı” olarak geçecek olan Hz. Ali ve Muaviye tarafından birer hakem tayin edilerek bu 2 hakemin vereceği karara uyulması konusunda anlaşmaya varıldı. Ancak hakem olayında da Muaviye’nin hakemi hile yaparak Hz. Ali’nin halifelikten azledildiğini ve Muaviye’nin halife seçildiğini ilan etti. Bunun üzerine Hz. Ali’nin ordusunda hakem konusunda Hz. Ali’yi zorlayanlar bu sefer de Hz. Ali’nin hakem olayını kabul ettiği için günahkar olduğunu ve tövbe etmezse kafir olacağını iddia ettiler. Aynı şekilde kendilerinin de günahkar olduklarını ancak bu günahlarından tövbe ettiklerini ilan ederek Hz. Ali’nin ordusundan ayrıldılar. Bunun üzerine bu ayrılan guruba Hariciler (Çıkanlar) denildi.

Hariciler İslam tarihi kaynaklarına göre ağırlıkla çölde yaşayan Bedevilerden oluşuyordu. Rivayete göre ibadete çok düşkün olan Haricilerin namaz kılmaktan alınları nasırlaşırdı. Ancak bu ibadetlerine karşılık olaylara da aynı netlikte ya siyah ya da beyaz olarak bakmışlardır. Haricilere göre Hz. Ali, Muaviye ve Sıffin savaşının tüm tarafları büyük günah işledikleri için dinden çıkmışlardır ve eğer günahlarından tövbe etmezlerse mürted (Dinden çıkmış) olmuş olduklarından öldürülmeleri gerekir. Bu düşünceyle de Hz. Ali’ye suikast düzenleyerek onu öldürmüşlerdir. Hem Hz. Ali hem de Muaviye döneminde varlıklarını devam ettiren bu grup o dönem için bile vahşi denilebilecek katliam, talan ve yağmalarda bulunmuşlardır. Birçok Bedevi Arap kabilesini de bünyesine katan bu gurup giriştiği birçok terör olayından sonra gittikçe minimize olduysa da taşıdıkları düşünceler günümüze kadar ulaşmıştır. Günümüzde Hariciliğin sadece İbadiyye kolu varlığını devam ettirmektedir. Umman ve Kuzey Afrika’da varlığını devam ettiren bu mezhep Suudi Arabistan’ın mezhebi olan Vahhabilikle de çok yakın fikirlere sahiptir.

Temel inançlarına baktığımızda Haricilik ve günümüzün Hariciliği diyebileceğimiz IŞİD’in hemen hemen aynı zihniyete sahip olduğunu görebiliyoruz. Hariciler büyük günah işleyen kişilerin kafir olduğunu, bir kişinin iman ettiğinin kabul edilmesi için o kişinin namaz, oruç gibi pratikleri de yapması gerektiğini (İman amelden bir parçadır görüşü) zalim devlet başkanına karşı isyanın farz olduğunu savunmuşlardır.

IŞİD’DE ETE KEMİĞE BÜRÜNEN ZİHNİYET

IŞİD ise bugün hakim olduğu bölgelerde Haricilerden bile daha katı diyebileceğimiz bir “hukuk” uygulamaktadır. İslam dünyasında 14 asır boyunca biriken tüm “radikal” görüşleri kendisinde toplamıştır denilebilir. Kendisinden olmayanları kafir ilan etmek, Ezidi kadınları savaş ganimeti olarak görüp onlara tecavüz etmek, satmak; namaz kılmayanları cezalandırmak, zina yapan kadınları taşlayarak öldürmek vb birçok uygulamayla Harici zihniyetini devam ettirmektedir. Demokratik seçimler Allah’ın iradesine ortak koşulduğu gerekçesiyle seçimlere katılanları kafir olarak görmektedirler. Hatta bu konuda şu aralar Türkiye’deki Nusra Cephesi ve IŞİD taraftarları arasında “Türk halkı kafir midir? Değil midir?” tartışması yürütülmektedir. Nusra Cephesi “Türk halkına henüz tebliğ ulaşmadığından seçimlere katılmalarının onları kafir yapmadığı”nı savunurken IŞİD taraftarları bu konuda daha katı davranmaktadırlar. Nusra Cephesi görüşüne delil olarak küresel cihadın teorisyenlerinden kabul edilen Ebu Muhammed el Makdisi’nin “Türk halkına tebliğ ulaşmadığından onların tekfir edilemeyeceği” konusundaki görüşünü delil göstererek şimdilik bu konuyu kapattılar.

Ancak IŞİD’in ayrıldığı el Kaide’nin gerek Irak gerek Suriye gerekse de diğer bölgelerdeki kolları da dini ve siyasi inançları açısından IŞİD’ten çok  farklı değildir. Örneğin el Kaide yönetimi IŞİD’in infazlarını değil infaz yöntemlerini eleştiriyor. Aynı şekilde el Kaide hiçbir şekilde IŞİD’in Ezidi kadınları savaş ganimeti olarak almasını eleştirmemiştir. El Kaide bu noktada sadece daha “konjonktürel” davranıyor diyebiliriz.
IŞİD şahsında tekrar ete-kemiğe bürünen bu Harici zihniyet başta kendisiyle aynı paralelde olan diğer “Radikal dinci” gruplar olmak üzere herkes için birer tehdittir. Hüküm vermek ancak Allah’a aittir  (lâ hukme illâ lillâh) diyerek ve bu hükmün de kendileri tarafından yerine getirildiğini iddia eden IŞİD bugün yeryüzündeki tüm İslami hareketlerin ve İslam dünyasının lideri olduğunu ilan etmiştir. Bu sebeple özellikle de Koalisyon saldırılarından sonra kendisine yanaşmaya çalışan başta el Kaide olmak üzere tüm dinci gurupları reddederek kendisine biat edilmesini istemiştir.

IŞİD’in etrafındaki çember gittikçe daralsa da IŞİD’i yaratan sosyal, siyasal vb faktörler ortadan kaldırılmadıkça bugün yok edilse bile tekrar tarih sahnesine çıkması –Haricilik örneğinde olduğu gibi- çok uzun sürmeyecektir.

*Tvvitter:
@mela_ehmed

ÖNCEKİ HABER

Geçim zorlukları ve öz canına kıyma

SONRAKİ HABER

Kobanê direnişi destanı - 3

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...