23 Kasım 2014 05:22

Hopa’dan Kobanê’ye

Ömrümüz boyunca hiç görmediğimiz ve görmeyeceğimiz insanlar, yerler, şehirler, ülkeler ile nasıl ortaklaşacağız? Aç kalmanın veya bu tehlikenin ne demek olduğunu bilen insanlar, televizyonda izlediği aç insanları anlar mı? Üşümenin, soğuğun ne demek olduğunu bilenler, açıkta soğukta kalanları düşünür mü? Çocuğunun gözleri önünde yok olması korkusunu yaşayanlar, çocuklarını yitirmekte olanları hisseder mi?

Paylaş

Müge TUZCUOĞLU

Ömrümüz boyunca hiç görmediğimiz ve görmeyeceğimiz insanlar, yerler, şehirler, ülkeler ile nasıl ortaklaşacağız? Aç kalmanın veya bu tehlikenin ne demek olduğunu bilen insanlar, televizyonda izlediği aç insanları anlar mı? Üşümenin, soğuğun ne demek olduğunu bilenler, açıkta soğukta kalanları düşünür mü? Çocuğunun gözleri önünde yok olması korkusunu yaşayanlar, çocuklarını yitirmekte olanları hisseder mi?
Televizyonlardan uzun bir süredir izlediğimiz Suriye savaşı, Rojava savaşı ve son olarak Kobane savaşına el uzatmak ancak bu şekilde mümkündür. Savaş tehlikesi, milliyetçi dürtüler, çıkar hesaplarının önüne ancak, televizyonun anlattıkları olmasa da, görüntülerdeki hakikat ile geçebiliriz. Üşümeyi, açlığı, korkuları hatırlayarak! Ve hiç kimsenin bunları yaşamasını istemeyerek. Ve bir adım daha atıp, kimsenin bunları yaşamasına izin vermeyerek!

Böyle böyle başladık Hopa’da Kobane’yi anlatmaya. Ve bu yazıyla da devam edeceğiz, Kobane’yi anlatmaya.

Kobane’ye uzatılacak her elin, bu süreçte, halklar arası barışı inşa etmek için en iyi yöntem olduğu kanısındayım. Kendi çocuğunu ısıtan bir hırkanın, Kobaneli bir çocuğun sırtında olacağını düşünmek, bu savaşta bir taraf olmak demektir. Çocuktan yana taraf olmak! Çocukların üşümemesi, ölmemesi, savaşlarda kurban olmamasından yana en insani taraf! Bunu anlattık. Hopalı kadınlar, çocuklarına ördükleri patikleri, hırkalarını çıkarıp verdiler.

Yaşamın, doğanın, erk’in ve erkek’in bütün zorlukları ile mücadele eden Hopalı kadınlar, zorlu yollara düşen Suriyeli kadınlara montlarını, kabanlarını gönderdiler. Soğukta üşümesinler diye!

Hem de sadece “Kışlık çocuk kıyafeti var mı evinizde?” sorumuz karşısında, hiç sağa sola dönmeden karşılık verdiler. “Geçen gün köyde yoksul bir aile vardı, ona gönderdik”, “Sığınma evine lazımmış onlara verdik” dedi bir kısmı. Bir kısmı ise “Var, var. Kime yollayacağız?”. Suriyeli mültecilere. Suriyeli kardeşlerimize.

Çünkü yanında olmak, yeni değil bizler için. Yanında yöresinde birilerinin olduğunu bilmek de yakışır bütün insanlara.

Her şey güllük gülistanlık değildi tabi; “Önce kendi yoksullarınıza yardım edin” diyenler de oldu, “Banane Suriye’den diyenler de”. Ama topladığımız onca eşyayı görünce, yere baktılar, başlarını önlerine eğerek. Treni onlar kaçırmıştı, biz değil!

Hopa’dan Kobane’ye, kadınlar kazaklar, patikler ördüler. Çocuklarının sırtındaki kazağı çıkarıp verdiler. En değerlileri olan çocuklarının bir parçalarını gönderdiler. Evlerinden bir parçayı, Suriye savaşına gönderdiler. Ama savaşmak, kazanmak, kaybetmek için değil; yanlarında olabilmek için! Fazladan toplanan her bir oyuncak, kıyafet, battaniye; barışa atılacak her bir adım oldu!

Yanlış anlamayın; bu bir yardım yazısı değil. Yapılan yardımlar anlatılmaz; ama işte bu bir yardım yazısı değil. Bu; yanında olmanın, bir arada olabilmenin, savaşa el uzatabilmenin yazısıdır. Hopa’dan, Karadeniz’den, yemyeşil dağlardan, ve kapkara denizden saman sarısı tarlalara bir “merhaba” demek. “Kardeşimsin” demek. Yoksa kim ömrü boyunca görmediği ve görmeyeceği insanlara, yerlere çocuğunun sırtındaki hırkayı çıkartıp verebilirdi?

Bu çalışmalar için çıktığımız sokaklardan birinde, elinde boyu kadar oyuncak bir silah bulunan miniminnacık bir oğlan ile karşılaştık. Bildiğimiz keleş. Eğildik. Onu başından tutup kendi boyumuza da getirebilirdik. Ama eğilmeyi tercih ettik. Elinde silah var ya! “Bu silahın adı ne?” Hiçbirşey demeden, gözlerini dikip baktı. Bir daha sorduk, “Bu silahın ismini biliyor musun?” Yine gözlerini ayırmadan “Silahtur da işte!” Güldük. Öptük çocuğu. Ve yürüdük.

Yürüdük. Bir adımda, Diyarbakır’daki çocuklar… Hangi ülke yapımı olduğundan, modellerine kadar silahları tanıyan Diyarbakır çocukları! Bir diğer adımda, Hopalı çocuğun annesine gittik. Sonra komşusuna. Sonra büyüklerine. Bir adım daha attık. Yürümeye devam ettik. Biz yürüyelim ve o çocukların geleceği bambaşka olsun diye. Biz geleceğimize ortak olamadık ama belki o çocukların hepsi ortak olur diye…
Hopa’dan Kobane’ye adım adım ilerledik. Üşümeye, açlığa, korkulara inat! En değerlilerimizi uzattık sizlere. Bir parçamızı gönderdik, paramparça olmayalım, bir arada olalım diye. Barışa vesile olsun diye!

Bugün yarın elinizde olur!

Bugün yarın elimizde olur!

ÖNCEKİ HABER

Melek Tavus’un çocukları

SONRAKİ HABER

Nereye uçar turnalar?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...