23 Kasım 2014 04:33

Dost dost ille kavga diyen Enver Gökçe

Gül çocuk, “Bazen bizim evde sanatçılardan, özellikle de şairlerden konuşulur. Babam gibi edebi yatı ve şiiri seven konuklarımız olunca (Annem de seviyor ama, babam kadar değil tabii.) okudukları kitaplardan, sevdikleri yazarlardan, şairlerin şiirlerinden örnek verirler. Onları can kulağıyla dinlerim. Ama geçen akşam üzüldüm. Onları dinlemedim. Adama çekildim. Öfkelendim. Haykırdım. Kendi kendime konuştum: Mademki Enver Gökçe, “Ne teslimiyetçi ne de uzlaşmacı bir şair, öyleyse hayatında hiç mi hiç güzel olaylar yok” dedim

Paylaş

Tacim ÇİÇEK

Gül çocuk, “Bazen bizim evde sanatçılardan, özellikle de şairlerden konuşulur. Babam gibi edebi yatı ve şiiri seven konuklarımız olunca (Annem de seviyor ama, babam kadar değil tabii.) okudukları kitaplardan, sevdikleri yazarlardan, şairlerin şiirlerinden örnek verirler. Onları can kulağıyla dinlerim. Ama geçen akşam üzüldüm. Onları dinlemedim. Adama çekildim. Öfkelendim. Haykırdım. Kendi kendime konuştum: Mademki Enver Gökçe, “Ne teslimiyetçi ne de uzlaşmacı bir şair, öyleyse hayatında hiç mi hiç güzel olaylar yok” dedim. Konuklarımızla ve babamın ona dair söyledikleri içimi karartmıştı. Bu yüzden babamın çalışma odasına gittim. Enver Gökçe ile ilgili kitapları karıştırdım. (Dost Dost İlle Kavga, 1973, Panzerler Üstümüze Kalkar, 1977). Beni mutlu edecek bir yazı bulamadım bu şiir kitaplarında. Aksine, babamı ve konuklarımızı doğrulayacak yazılar vardı. Ve sonunda kararımı verdim. Size yazmalıydım, Enver Gökçe ile ilgili farklı şeyler yazarsınız diye, anlıyor musunuz beni. “Çok acı çekmiş. Yaşadığı sürece devletten baskı görmüş. Devletten ve burjuvaziden çektiklerinden hiç şikâyetçi olmamış. Aksine bunlara karşı hep direnmiş. Sosyalist çevrelerden ve onu kartpostal gibi sömürenlerden gereken ilgiyi görmemiş. İnsan, yurt ve özgürlük sevgisi dolu yüreği ile umudunu yitirmemiş. Hapis yatmış. Sürgün edilmiş. Erken yaşlanmış. Geçici işlerle ayakta durmaya çalışmış. Şiirlerini kaybetmiş ve unutturulmak istenmiş. Ve bir huzurevinde ölmüş olan bu dünyalar güzeli insan için neler yazacağınızı merakla bekliyorum” diyorsun.

Can çocuk, duyarlı ve içten olman ne güzel biliyor musun? Bu özellikleri ve diğerlerini koru her zaman. Nesnel olmayı, araştırmayı, okumayı, sentez oluşturmayı unutma. İnsanı insan eden güzel şeylerdendir bunlar, inan.

Gerçekten de Enver Gökçe, “Ne teslimiyetçi ne de uzlaşmacı bir şair.” Pratiği, dünya görüşü ve şiirleri örtüşen başka bir şair yoktur demek yanlış olmasa gerek. 1940 Kuşağı olarak isimlendirilen “Toplumcu Şairler” içinde çok önemli bir yere sahip. Bunun iki dayanağı var: Birincisi, ürettikleriyle özgün olması ve bu yüzden çağdaşlarından ayrılması. İkincisi de hayatıyla şiirlerinin, düşüncelerinin örtüşmesi. Çünkü o, siyasi birisidir. Ve sınıf edebiyatının ödünsüz savunucusudur. Bu bağlamda kişiliği ile sanatçılığı uyumludur. “Şairin hayatı ile edebi etkinliği arasında hiçbir ayrılık olamaz. Biri pratikte, biri şiirde, iki hayat yaşamıyoruz, tek vücuduz”  diyen Nâzım Hikmet’in tespiti, Gökçe için sanki.

O, bedel ödemekten, acı çekmekten korkmuyordu. Gökçe’yi unutturmayacak -her şeye ve herkese karşın- özelliklerinin başında bunlar geliyor. 1920 yılında Erzincan’ın Kemaliye (Eğin) ilçesine bağlı Çit köyünde doğan Gökçe, çok küçük yaşta Ankara’ya geldi, ailesiyle. İlk, orta lise ve üniversite öğrenimini Ankara’da yaptı. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nin Türkoloji Bölümü’nü bitirdi. Bu sırada dünyayı güzelleştirmeye ve yaşamı dönüştürmeye sevdalı güzel in sanlarla birlikte aktif eylemlerde bulundu. Kendini yetiştirdi. 1943 yılından sonra ilk şiirleri (Yurt ve Dünya, Ant, Gün, Söz, Yağmur ve Toprak gibi) dergilerde yayımlandı. Şiirleri ilerici-devrimci çevrelerde karşılık buldu. Şiirleri okurda geniş yankılar uyandırdı.

KİTAPLARIN YIRTILMAMASI İÇİN

1948 yılında Türkiye Gençler Derneği’nin kuruluşunda ve etkinliklerinde yer aldı. Halkı bilinçlendirmeye ve halka yardımcı olmaya yönelik çabalar hoş karşılanmadı. Turancılar tarafından derneğe yapılan baskıya karşı duran yirmi kişinin içindeydi. Kitapların yırtılmaması için... Ve böylece ilk kez tutuklandı. Gerekçe: Komünizm propagandası… Üç ay tutuklandı. Daha sonra serbest bırakıldı.

İkinci kez, 1951 yılında tutuklandı. Kadırga Öğrenci Yurdu yöneticisiydi. Yedi yıl hapis, iki buçuk yıl sürgünlük cezası aldı... Boyun eğmedi, yılmadı, kimseye küsmedi, hep ayakta kaldı. Erken yaşlandı. Ne Ankara’da, ne de İstanbul’da tutunabildi. Kendisine yardımcı olmak isteyen sınırlı sayıdaki arkadaşına, dostuna yük olmak istemedi. Sonunda köyüne gitti. Orada tek başına, in gibi bir evde yaşamaya çalıştı. Sonunda Ankara’ya geldi, yakın akraba larının yardımı ile Seyranbağları Huzurevi’nde onuruyla, serviler gibi ayakta öldü (19 Kasım 1981).

Özgen Seçkin ve Metin Turan’ın “Enver Gökçe Üzerine” isimli araştırma kitabındaki yazılardan öğrendiğime göre, Enver Gökçe’ye kendi köyünde kuşkuyla bakılmış. Yüksek öğrenim yapmış, başkentte büyümüş, yaşamış birisinin bir köyde ve üstelik de in gibi bir evde yalnız yaşamasına ‘casusluk’ yakıştırılmış. Hep ihbar edilmiş. Evi basılmış. Bir iki edebiyat kitabı bulunmuş. Sayrılığı ilerleyen Gökçe de bunca şeyden sonra köyünden tekrar Ankara’ya gelmiş... Yine de yakınmamış, kızmamış bunu yapanlara. Bütün kötülüklere ve iyi gün dost larına karşı:
Döğülmüşüm / Söğülmüşüm / Kovulmuşum
Sittir çekilmişim yani / Kendi özyurdumda
Bir meri keklik gibi / Çeker giderim ( Hastır Lan! )
demiş olan Enver Gökçe, “Kardeşçe bir hayat” için çabalamış. Elli üç yıllık ömründe örgütlülükten, emekten ve tek başınalıktan yana değil, çoğunlukla yoksul halklarla birlikte ‘yol’a gitmekten, ‘ben’den değil, ‘biz’den taraf olmuş. İspanyol şairin “bir şair, taraf tutmalı damgalanıncaya kadar” sözüne uygun biçimde hem de. Dosta ve düşmana inat... Asla bireysel mutluluktan ve kurtuluştan yana olmamış. Toplumsal mutluluktan başka mutlu olamayacağını ispatlamış, yaşamıyla. Kendisinin çektiği her şeyi çoğunluğun mutsuzluğu yüzünden göğüslemiş. Ama inancını yitirmemiş.
O, alanların şairidir. Bu yüzden şiiri su gibidir. Gürül gürül akar yatağında. Set çekilmez önüne. Mırıldanamaz onun şiirini okumak isteyen. Ve bir “araç”tır şiiri, güzel insanları bilinçlendirme yönünde (Şiirleri karşılık bulduğu içindir ki, hapisten çıktığında köylüleri onu ziyaret etmiştir).

Gökçe’nin hayatında (Özgen Seçkin-Metin Turan’ın sözünü ettiğim yapıtından öğrendiğime göre) iki güzel olay var.

Birinci olay: Türkiye Yazarlar Sendikası’nın yardımı ile üç aylığına Bulgaristan’a tedavi için gitmiş olması.

İkinci olay: Metin Demirtaş’ ın çabasıyla Antalya’da, “Enver Gökçe Gecesi ve Şenliği “nin düzenlenmiş olması. Burada çok ilgi görmüş. Bu ilgiye çok sevinmiş. Mutlu olmuş. İşte hepsi bu.
Gelecek güzel günlere, emeğe ve kavgaya inancını yitirmeyen büyük şair Enver Gökçe’ ye sahip çıkmak her yurtseverin, sosyalistin, gerçek aydının, güzel insanın görevi olmalıdır. Sana, onun “Panzerler Üstümüze Kalkar” isimli yapıtından birkaç dize ile hoşça kal demek isti yorum, şimdilik;
Açmaz  / Açamaz / Deme / Hiç / Bir / Zaman / Bu / Nar Çiçeği  / Açacaktır
Elbet / Bizim / Caddelerimizde de / Bayram /Olacak /Halkın / Üstüne / Böyle / Kalksa da / Faşist / Namlular / Namert / EIlerdir / En / Sonunda / Bir / Bir /Kırılacak!

ÖNCEKİ HABER

Trafodaki kediyi kovun gitsin

SONRAKİ HABER

Küresel işverenler: Ya asker ol ya işçi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...