16 Kasım 2014 04:21

Sallana sallana: Zeytinin onuru

Sonra düşündüler. Onlara o güzelliği hediye eden, hediyelerden hediye beğendiren büyükleri durdu, olmaz dedi. Zeytin kesmek de nereden çıkmış? Dal kırmak hangimize yakışır? Can o. Zeytin.

Paylaş

Mehmet Said AYDIN*

Çocukluğun daha net heyecanı var mıdır, bilmiyorum. Salıncak. Şimdiki çocuklar harika o ayrı, çocuklar daima harika zaten o tamam, ama şimdilerde sanki salıncaklara o kadar da heyecanlanmıyor gibiler. Onların kusuru değil, delirtici derecede ışıklı gürültülü şeyler çıktı, koca bir endüstri oldu, büyüdü, büyümeye devam ediyor. Gene de sanmıyorum ki salıncaktan heyecanlanmayan çocuk olsun –uzatarak söyledim. Kısası: Salıncaklar şahane şeylerdir.- Sözlükte “eğlence aracı” denmiş, sonra sonra hafıza aracı da olabiliyor. Nasıl? Şöyle:
Bir bahçe görmüştüm, üç çocuk vardı. O üç çocuktan biri kız, ikisi oğlandı. Bir arka bahçede, üç salıncak onlar için hazırlanmış, maviye boyanmıştı. Salıncağı ilk gördükleri an akılları çıkmıştı yerinden, kan kulaklarına yürümüştü. Devasa, kocaman üç salıncak, mavi, yeni boyanmış. Boyanın yepyeni kokusu heyecandan başka nedir?
O bahçede muhtelif ağaç vardı. Mesela incir, mesela akasya, mesela zeytin. Bu kısmı önemli, zeytin vardı. Yeşil zeytin, ortasından nefes alır gibi açılan, rayihasını yayarak orada yaşayan, bir kuyuya bakan zeytin ağaçları vardı o bahçede. Üç salıncak, üç çocuk, derin heyecanın. Heyecanın derini de mi olurmuş? Olurmuş, öyle dedi o üç çocuk. Öyle yaşadı.
O üç salıncaktan birinin tam arkasında, yani o salıncaklardan birinin özgürce hareket etmesine mani olacak bir zeytin ağacı vardı. Çocuklardan hangisinin o salıncağı alacağı büyük bir tartışma konusu olmuştu. O yaşta neyin büyüklüğü olacaksa. Gözlerini devirmişler, öylece yepyeni mavi boyaya bakmışlardı. Hangisi o zeytine sırtını dönecekti de özgürlüğü nispeten kısıtlanacaktı? Sonra bir çare düşünüldü, geçici ama çocuklardan birini çok sevindirecek çare. Dediler ki kimi dallarını kıralım o zaman ağacın, o çocuk da rahat rahat sallansın maviliğin içinde.
Sonra düşündüler. Onlara o güzelliği hediye eden, hediyelerden hediye beğendiren büyükleri durdu, olmaz dedi. Zeytin kesmek de nereden çıkmış? Dal kırmak hangimize yakışır? Can o. Zeytin. Yeşil, nefes alan, bize yıllardır zeytin vermiş bir ağaç o. Kesmek olmaz. Salıncak da oraya kadar gidip gelsin, ne var? Haklıydı. Çocuklardan biri o esnada mutsuz oldu ama sonra sonra anladı. Zeytine dokunmak da neymiş? Dalını kırmak, onu incitmek de neymiş? Salıncak varsın zeytine dayasın sırtını.
Şimdi diyorlar ki “dağ taş zeytin ağacı oldu, birkaçı için vaveyla ediyorsunuz.” Ben bu meselden el alıyorum, bir de kimi kitaplardan. İçinde kimi nefes alan yeşillere yemin edilen kitaplar okudum ben. Eminim başkaları da okumuştur. O başkalarına söylenecekleri söyledi söylemesi gerekenler. Ben sadece küçük bir hikâye anlattım. Dinlediğim. Anlatanın gözleri dolu doluydu. Zeytine de mi el attılar dedi anlatan. Kuşlara da mı el attılar der gibiydi. Kuşların da mı onuruyla oynadılar? Zeytinin de, öyle mi?
Öyleymiş. O salıncak birilerinin içinde sallanıp sallanıp duruyor halen.

*Şair

ÖNCEKİ HABER

Yırca'da neyi kazandık?

SONRAKİ HABER

Zeytindağı’ndan Kudüs’e, Kudüs’ten Yırca’ya bakmak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...