16 Kasım 2014 03:52

IŞİD: Çağdaş Selefilik

İstanbul, Antep, Urfa gibi yerlerde birçok dernek, vakıf ve yayın kuruluşları bulunan, açık bir şekilde “Halifeye biat” törenleri düzenleyen, Türkiye’nin birçok bölgesinde örgütledikleri her yaştan insanı “cihada” gönderen, İstanbul’daki Caferi camilerine saldıran Türkiye’deki IŞİD yapılanması aynı şekilde Türkiye için de büyük bir tehdit oluşturmaktadır.

Paylaş

Mela EHMED

Hz. Muhammed’den sonra gelen Sahabe ve Tabiinin (Sahabeden sonra gelen nesil)  yolundan gitmeyi temsil etme iddiasında olmak şeklinde ifade edebileceğimiz Selefilik tarih içinde farklı süreçlerden geçmiş olsa da öz itibariyle aklı öteleyen ve peygamberin hadisine sıkı sıkıya bağlılığı esas almıştır.
Hicri 2. asırda ortaya çıkan bu akım aklı esas almayan, peygambere ait olduğu hadisleri olduğu gibi kabul ettikleri için kendilerine “ehli hadis” ya da “ehli sünnet vel cemaat adını” vermiştir. Bu noktada aynı dönemlerde Selefi ekolle zıt olan Rey ehliyle de devamlı bir çekişme halinde olduklarını hatırlatmakta fayda var. Rey ehli ise sadece nasları (Kur’an ve Sünnet) değil aynı zamanda aklı da kullanan bir ekol. Bu çekişmenin bugün de devam ettiğini söylemek mümkün. Günümüzde Sünnilik kendini “Ehli Sünnet vel Cemaat” olarak adlandırsa da Selefilik gerçek peygamber takipçilerinin kendileri olduğunu iddia eder.
Örneğin Kur’anda geçen “Allah’ın eli” gibi ifadeleri (Fetih Suresi 10. ayet) Rey ekolü anlamaya, açıklamaya çalışırken Selefilik “Biz Allah’ın elinin olduğunu kabul eder ancak mahiyeti üzerinde düşünmeyiz” diyerek aklın işe karıştırılmasına karşı çıkmış ve aklın kullanılmasını imanı tehlikeye düşüren bir yaklaşım olarak görmüştür.
Miladi 13. asra gelindiğinde “Ehli Hadis” ve “Rey Ekolü” arasındaki ilmi çekişmeler devam ederken İbn-i Teymiyye adlı İslam alimi Selefiliği bir üst boyuta taşımıştır.
Konu çok uzun olduğu ve yazımızın sınırını aşacağından Selefiliği sonuç olarak, İslam inancında aklı arka planda bırakan, hayatı siyah-beyaz şeklinde gören, kendisi gibi düşünmeyenleri “kafir” olmakla itham etmeye kadar uç noktalara gidebilen İslam’ın bir yorumu olarak tanımlayabiliriz.

VAHHABİLİK VE IŞİD

Selefiliğin uç yorumu diyebileceğimiz Vahhabilik ise 18. yüzyılda Muhammed bin Abdulvahhab’ın Suud ailesine yaklaşması ve Suudluların Osmanlı’ya karşı isyan edip Arabistan’da yönetimi ele geçirmesiyle ortaya çıkmıştır. Selefilik böylece hem siyasallaşmış hem de içerisinde barındırdığı “ötekini kabul etmeme”, şiddet gücüne de ulaşmıştır.
El Kaide’nin bir kolu olarak Irak’ta ortaya çıkan ve Suriye iç savaşıyla birlikte Suriye’de büyük bir alan kazanan IŞİD işte bu geleneğin günümüz koşullarında geçmişe oranla daha da şiddetli bir şekilde ortaya çıkmış halidir. Daha 3 gün önce kendisiyle ateşkes anlaşması imzalamak isteyen El Kaide’nin Suriye’deki resmi kolu olan Nusra cephesini bile “kafir” olmakla itham edebilen bir örgüttür. Zaten Nusra ve diğer Selefi örgütler de IŞİD’i “Hewaric” yani Hariciler olarak nitelemektedir. Haricilik konusu da çok uzun bir konu olduğundan maalesef bu da yazımızın sınırlarını fazlasıyla aşacaktır.
Taşıdıkları tarihi değerleri gözardı ederek türbeleri yıkan – bu türbeler sahabe ya da evliya türbeleri olsa bile- sigara, nargile gibi şeyleri kullananları kırbaç cezasına çarptıran, kadınları hayatın her alanından soyutlayan, “zina ettikleri” gerekçesiyle onları taşlayarak öldüren bu ekol elindeki silahlı güçle gün geçtikçe daha büyük bir tehdit oluşturmaktadır.

SUUDİLERE VE TÜRKİYE’YE TEHDİT

Suudi Arabistan yönetimi ve özellikle de Suudi uleması içinde hatırı sayılır bir taraftar bulan bu gelenek Suudi yönetimin kurucu zihniyetinde yer alan Abdulvahhab’ın inanç ve ideolojisini birebir savunmakta ve bunu hayata geçirmeye çalışmaktadır. Kutsal toprakları da yönetimine alarak “meşruiyetine” meşruiyet katmak isteyen IŞİD’e karşı oluşturulan koalisyonda Suudi Arabistan’ın hava saldırılarıyla aktif bir şekilde yer alması klasik bir “ABD işbirlikçiliğiyle” açıklanamaz. Çünkü bu tehdidin öncelikli hedeflerinden biri Suudi rejimidir.
Aynı tehdidi Ürdün, Körfez ülkeleri başta olmak üzere Türkiye de yaşamaktadır. İstanbul, Antep, Urfa gibi yerlerde birçok dernek, vakıf ve yayın kuruluşları  bulunan, açık bir şekilde “Halifeye biat” törenleri düzenleyen, Türkiye’nin birçok bölgesinde örgütledikleri her yaştan insanı “cihada” gönderen, İstanbul’daki Caferi camilerine saldıran Türkiye’deki IŞİD yapılanması aynı şekilde Türkiye için de büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Son zamanlarda İbni Teymiyye’nin cihad kitaplarının Türkçe tercümelerinin elden ele dolaştığını görmek hükümeti telaşlandırmasa da tehlike gittikçe büyüyor.
“Mütedeyyin, muhafazakar Müslümanlar” denilerek göz yumulan bu kesimler için “Müslüman” olmanın başörtüsü takma, içki içmeme veya  “solcu komünistlerle” mücadele etmek gibi aktivitelerin yeterli olmadığını bilmek gerekiyor. Düne kadar beraber “cihat” yaptıkları Nusra Cephesi’nden olan kardeşlerini bile kestiklerini  düşündüğümüzde işin vahameti daha net bir şekilde ortaya konulmuş olacaktır.  
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazandığı gece twitter’da açılan “”  ( Erdoğan kazandı-zaferi) tagine yazan birçok IŞID’li Erdoğan’ın Ariel Şaron’la ya da Ahmedinejad’la çekilen fotoğraflarını ve Afganistan’daki Türk birliklerinin fotoğraflarını paylaşarak Erdoğan’ın “Müslümanların yararına çalışan bir lider olmadığı” noktasını vurgulamışlardı. Kendisini Mü’minlerin emiri olarak ilan eden “Halife Bağdadi” hiç kimseyle iktidarını paylaşmayacaktır.
Selefilik akımında siz ne kadar “dindar” olursanız olun her zaman Selefilere göre “yeterince dindar” görülmeyebilirsiniz. Nusra gibi Selefi cihadçı kardeşini kesen bu akımla dönemsel çıkarlar için bile olsa destek sunmak ya da açık ve pratik bir tavır almamak Ortadoğu cehenneminde kendinize yapacağınız en büyük kötülük olacaktır.

ÖNCEKİ HABER

Kobanê direniş destanı -2

SONRAKİ HABER

Kobanê direnişi, yaşananlar ve yapılması gerekenler

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...