13 Kasım 2014 12:27

Kaybedecek neyimiz var ki!

Evet, her birimiz kışın üşümemeyi yazın da sömürülmeye devam etmeyip sıcak kumlarda uzanmayı hak ediyoruz. Akşamları eve nasıl ekmek getireceğimizi değil de, hangi filme gideceğimizi düşünmeyi hak ediyoruz. Hatta bunu dünya üzerinde en çok hak eden insanlarız

Paylaş

Görkem ALÇINKAYA 
Esenyalı/İstanbul

Zenginlik ve rahatlık içerisinde geçecek, günlük hayatta hiçbir zorlukla mücadele edilmesine gerek kalmayacak, konforlu bir hayat hepimizin hayalini süsler. Düzenin adamları,  insanlardaki bu içgüdüsel eğilimi iyi bir şekilde analiz etmiş olacak ki, insanların kolay yoldan para kazanabilme umudunu arttıracak çeşitli şeyleri gündelik hayatımıza sokmayı başarmışlar. Günde 10-12 saat ağır çalışma şartlarında, patron tarafından alnının son terine kadar sömürülen hiçbir emekçi; ailesinin yoksulluğundan dolayı kantinden bir tek tost alamayan, kışları çamur birikintisinin içinden geçecek bir çift botu olmadığı için eve dönene kadar ıslanmış ayaklarıyla okul sırasında oturan hiçbir öğrenci hayatından memnun değildir.

KOLAY PARA KAZANMANIN YOLLARI

Ama şunun bilincinde olmalıyız. Ne kadar çalışırsak çalışalım, biz işçiler televizyonlarda ya da kitaplarda imrendiğimiz o müthiş hayatlara asla sahip olamayacağız. İşte bu farkındalık ve memnuniyetsizlik bizleri ‘kolay para kazanmanın yollarını’ aramaya teşvik eder ve bazılarımızı sistemin oluşturduğu labirentin içerisine sokar. Labirent olarak tabir ettiğim şey bir döngüdür. Labirentin içerisinde kazanmaya başladığını zanneden insan, aslında daha çok şeyini kaybetmeye başlamıştır.

Örneğin filmlerde bize çok iyi ve kolay yoldan para kazanmanın bir yolu olarak gösterilen uyuşturucu satıcılığı, düzen tarafından da her türlü olanağı sağlanmış bir yozlaşma aracıdır. Bir uyuşturucu satıcısı kendi yoksul ve sefalet içerisindeki hayatından en kolay uyuşturucu ile çıkabileceğini düşünür. On yıllar boyu çalışma hayatındansa, sefalet çemberini en kolay aşabileceğini sandığı uyuşturucuya yönelmiştir. Ama bu işi yaparken aslında insanlığını, onurunu ve hatta hayatını mahvediyordur. İşte bu; labirentin içinde kazandığını sanıp rezil bir şekilde kaybetmiş olmanın örneğidir.

BİR KİBRİT VERMESE DE..

Evet, her birimiz kışın üşümemeyi yazın da sömürülmeye devam etmeyip sıcak kumlarda uzanmayı hak ediyoruz. Akşamları eve nasıl ekmek getireceğimizi değil de, hangi filme gideceğimizi düşünmeyi hak ediyoruz. Hatta bunu dünya üzerinde en çok hak eden insanlarız. Fakat biz emekçiler, her insan gibi dünyaya bir defa gelmemize rağmen, bazı kan emici sermayedarlar 70 yıl yaşasın diye it gibi çalışıp 35-40 yıl yaşamak zorunda bırakılıyoruz. 

Kimimiz; “Hayır efendiler, bu çark böyle dönmez.” dediği için, kimimiz de ekmeğini kazanmak için gittiği iş yerinde ya bir kazayla ya da meslek hastalıklarıyla genç yaşta can veriyoruz. 

Bizler hak ettiğimiz konforlu yaşamı at yarışından, milli piyangodan veya egemenlere yaltaklık ederek kazanamayacağız. Kimse bize bu hakkı bedavadan vermeyecek.

Düşlediğimiz dünya düzenin bize bıraktığı boşluklardan değil; fabrikalardan, atölyelerden ve sınıflardan çıkacak bir kıvılcımla başlayacak. Bu kan emici düzen bizlere bir kibrit bile vermedi lakin kendisinin yakılması için bize birçok neden sağladı. Bizler ellerimizde yağ lekeleriyle, yüzümüzde kömür karasıyla, gözlerimizi mahveden kaynak makineleriyle veya yüzlerce derecede yanan fırının tenimizde bıraktığı esmerlikle ayağa kalktığımız gün, işte o gün düşlediğimiz hayatı kendi ellerimizle kuracağız. Ve bunun için Marx’ın dediği gibi; “Dünyanın tüm işçileri, birleşin” Kaybedecek neyimiz var ki akıllı telefonlarımızdan başka!

ÖNCEKİ HABER

Tutuklanan askerin ifadesi infaz iddiasını güçlendiriyor

SONRAKİ HABER

Çocuğun tutuklanması hak ihlalidir

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...