08 Kasım 2014 03:06

‘Türk sineması’: Yüz yıllık haksızlık

En kıymetli yönetmenlerin yıllar boyunca başına gelen de, seyirciye ulaşacak yer bulamayan güzelim filmlere yapılan da, tuvalet komedilerinden devletçi aksiyonlara en çok pompalanan filmlerin halkın zekasına yaptığı da, en görkemli filmlerin konusu da haksızlıktan başka bir şey değildir.

Paylaş

Çağdaş GÜNERBÜYÜK

Taksim Meydanı’na yolu düşenleri aylardır karşılayan bir dev pano var, AKM’nin üstünde. Kırmızı üstüne kocaman bir 100 yıl yazıyor, ortasında bir yıldızla, yanında da “Türk Sinemasının Yüzüncü Yılı.” Yıllardır kapalı olan ve İstanbulluların da, zaten salon bulamayan sanatçıların da mahrum olduğu, inşaat haliyle bile tehlike arz eden kültür merkezi binasının üstüne bir makyaj hamlesi olarak devasa panolar geçirilmesi, yakışmıştı. Yıl boyunca çeşitli etkinliklerle süren ve 14 Kasım’a doğru yoğunlaşan 100. yıl kutlamalarına pek uygun bir sembol çünkü.

Daha bir ay önce, yaşı yüz yılın yarısını henüz geçen, ülkenin en eski film festivalinin kapanış törenindeki “Türk sinemasına tecavüz etme” nutku yeterince şey anlatıyor zaten. Adı sansürle anılan, filmlerin çekildiği, yarışmaların iptal olduğu festivalin ödülleri dağıtılırken, alışık olunduğu üzere tepkiler eksik olmuyor; Kobanê’den Gezi’ye gönderilen selamlar, verilen mesajlar, sinemacıların iktidar partisine teslim olmadıklarını hatırlatıyor gibiydi. Yüzyılın yarısında, o sinemanın ilk işçi filmini yöneten emektar yönetmen, ödül vermeye çıktı, önce filmlerde küfre yer verilmesini, sonra “Türkiye sineması” ifadesini eleştirdi, sözlerini “Türk sinemasını rahat bırakın, yoksa festivalin formatına uyarak ananızı nokta nokta ederim” diye de bitirdi. Sansürün, tepkilerin, nereye yöneleceğini şaşırmış öfkenin, kara bulutlar altında utangaçça boyun bükmelerin yanıbaşında manzara ödülle tamamlandı. Bunca kaynaşmanın içinde hiçbir konuda tepki göstermeyen, festivale ve iktidara hayranlığı bilinen tek yönetmen heykeli sakince avuçladı. Yüz yıllık haksızlığa tüy dikti.

HAKSIZLIĞIN TESCİLİ

Türk sineması, yüz yıllık bir haksızlıktır. Çünkü en kıymetli yönetmenlerinin yıllar boyunca başına gelen de, seyirciye ulaşacak yer bulamayan güzelim filmlere yapılan da, tuvalet komedilerinden devletçi aksiyonlara en çok pompalanan filmlerinin halkın zekasına yaptığı da, en görkemli filmlerinin konusu da haksızlıktan başka bir şey değildir. İsmin kendisi bile, haksızlığın tescili.
Önce şunu teslim edelim, Türk sineması ve yüz yıl kendi içlerinde tartışmalı konular olsalar da, 14 Kasım 2014’te devrilecek olanın adı, tastamam bakanlık etkinliklerinde dendiği gibi, “Türk sinemasının yüzüncü yılı”dır. Türkiye sineması çoktandır yerleşen bir terim oldu bile, bu toprakların sinema emekçileri tarafından üretilenler için ama bu sinemanın resmi tarihini ve ille de lazımsa Türk sinemasının varlığını ortadan kaldırmıyor. Bir asker tarafından yapılmış, devlet eliyle bir heykelin yıkılmasını konu alan (Türk heykel yıkıcılığının yüzüncü yılı?), kimsenin görmediği, varlığı bile şaibeli bir filmle başlatılan tarih, yüz yılda bir arşivi bile olmayan, şaibesi eksilmeyen, bakanlık desteğinin ulufeye çevrilerek tamamen bağımsızlığı yok edilmeye çalışılan, ama töreni, şamatası da hiç eksik olmayan bir tarih. Türkiye sineması bundan ibaret değil zaten, AKM’nin makyaj olarak giydirilen reklam panosundan çok daha fazlası olması gibi.

TÜRK SİNEMASI MI?

“Türk sineması” ifadesiyle ilgili problem, Türkiye sinemasını kast ederek kullanılınca ortaya çıkan haksızlıkla ilgili. Sorun, bir Kürt filmine “Türk filmi”, Ermeni oyunculara Türk sinemasının gururu falan demeye çalışınca, kabak gibi görünüyor. Yoksa Türk Sineması da vardır, Kürt Sineması da, başka halkların sinemaları da en azından mümkün. Devlet yıkım törenlerini izlemekten daha evrensel ufuklara sahip olan sinemacılar “Türkiye sineması” adını daha çok hak etmiyor mu?
Bir de, aynı anda Türk filmi, Kürt filmi, Irak filmi, Arap filmi de olan Kürdistan filmleri vardır ki, kimi ne kadar korkutursa korkutsun, Abbas’ın dediği gibi, “Mahmut mu diyem?”
Geçen yıldan beri birçok yerde gösterilen Manaki Kardeşler’in filmleri hâlâ “Türk Sineması” kapsamına girmez, Osmanlı yurttaşı olsalar, Balkanlar ve İstanbul’da birçok film çekmiş olsalar, bir türlü bulunamamış abidenin yıkılışından çok daha iyi, eski, “var” oldukları halde tarih onlarsız yazılmaya devam ederse, sıkıntı yok tabii. Kolonu, direği, temeli bile kalmamış, yıkılmak üzere olan ama pek güzel makyajlanmış bir bina misali.

ÖNCEKİ HABER

Çete üyelerinden 'canlı canlı yaktık' itirafı

SONRAKİ HABER

Herkes Evrim Ağacı’ndan bir dal koparsın diye...

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...