8 Temmuz 2011 12:34

Uzun zaman sadece ben bildim değiştiğimi

                    “Yaşamımı anlatınca, ‘gerçekten de Kadermiş’ diye takılıyor herkes” diyor Kader. Yirmi altı yıllık ömrüne öyle çok şey sığdırmış ki! Beraber seçim çalışması yürütürken tanışıyoru

Uzun zaman sadece ben bildim değiştiğimi
Meltem Akyol

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

“Yaşamımı anlatınca, ‘gerçekten de Kadermiş’ diye takılıyor herkes” diyor Kader. Yirmi altı yıllık ömrüne öyle çok şey sığdırmış ki! Beraber seçim çalışması yürütürken tanışıyoruz Kader’le. Tanışıklık yakınlaştıkça, arkadaşlığa döndükçe de yaşamını ayrıntılarını öğreniyoruz. “Senin yaşadıklarından portre yapalım” diyorum, gülerek. “Anlatsam roman olur dostum” diyor.

Yoğunluklar biraz azalınca bir pastanede oturuyoruz Kader’le; hayatını yazacağız ya. Kader şimdiye kadar görmediğimiz kadar ciddi, gülüyorum. “Ne o” diyorum, “daha gazeteye çıkmadan değişmişsin”, hemen eski haline dönüveriyor. Bugün kendimizi şımartmaya karar verip dondurma söylüyoruz. “Nasılsa meşhur oldun, bir dondurmanın lafı mı olur” esprileriyle başlıyoruz konuşmaya.

Anlatmaya başlayınca, az önce yüzündeki gülümseme yerini biraz kırgın, biraz kızgın bir ifadeye bırakıyor. Kader Mardinli. 3. sınıfta giderken, babası gurbetçi olarak geliyor İstanbul’a. Kader o sırada hem halı dokuma işinde çalışıyor hem okula devam ediyor. Üzerinden 3 yıl geçtikten sonra, yani Kader ilkokulu bitirdiğinde, bu kez ailecek taşı toprağı altın İstanbul’un yolu tutuluyor. Tek sebep ekonomik sıkıntılar değil elbette. Bölgede savaşın en yoğun yıllarına denk geliyor Kader’in çocukluğu. İstanbul’da bir sene boyunca 10 kişi tek göz odada kalıyorlar. Hikâyesi bize de İstanbul’a da yabancı değil.

 

Çocuk olmayı erken bıraktık!

“Çocuk olmayı erken bıraktık” diyor Kader ve ekliyor “bizim oralar çocuk olmayı kaldırmaz, büyümek gerek hemen. Biz sokakta top oynamadan büyüdük, bebeğimiz olmadan. Herkesin çıplak, meydanlarda toplatıldığı, dövüldüğü bir diyarın çocuklarıyız. Ben çok kalmadım orada, ama kaldıklarım, bana da çocuklarıma da yeter.”

Ablasını o tek odalı evde görücü usulüyle gelin etmişler. Sekiz kardeşten üçü kadın ve hepsi görücü usulü, üstelik de istemeyerek evlendirilmiş. “Ben” diyor Kader, yüzünde kızgın bir ifade, “evlendiğimde 14 yaşındaydım, hiç tanımıyordum. Geldiler, istediler, bir hafta içinde evlendim. Gelinlik bile giymedim, düğün de yapmadım. O zaman ne hissediyordum bilmiyorum. 14 yaşında çocukken kadın oluyorsun ama bunu anlaman bile yıllar sürüyor.”

20 yaşımda 3 çocuğum vardı

Anlattıkları ikimizin de canını sıkıyor. Susuyoruz biraz. Sonra devam ediyor anlatmaya. Daha öncede bildiğim şeyleri anlatıyor Kader ama başka biri var sanki karşımda şimdi.  “15 yaşında anne oldum” diyor gülümseyerek: “Ben hayata gerçek anlamda gözümü kızımla açtım. Ardından ikinci çocuk, üçüncü çocuk… 20 yaşıma geldiğimde üç çocuğum vardı. Sonra eşim askere gitti, ben üç çocukla öylece kaldım.” Eşi askere gidince zorunlu olarak çalışma günleri başlamış Kader’in. O işteyken çocuklara görümcesi bakıyormuş. Pek çok işte çalışmış ama en uzun temizlik şirketi günleri sürmüş. “Sabah altıda çıkıyordum, akşam dokuz, ona kadar. Bir buçuk yıl böyle geçti. Çocuklar bana hasret, ben onlara. Ama ne yaparsın mecbur. Eşim askerden döndü, ama ben bir süre daha çalışmaya devam ettim. Sonra dördüncü çocuğum oldu. Çalışmayı bırakmak zorunda kaldım.”

Eski günlere dalıyor Kader biraz üzülerek “Biz annelik-babalık duygusu tatmadık isterdim ki benim çocuklarım bunları yaşamasın daha mutlu olsunlar ama olmadı. Onlar da tadamadılar bu duyguyu…”

Yaşadıklarımızı kader sanıyorduk!

Başını kaldırmadan konuşmaya devam ediyor Kader, “kadın olup da sorun yaşamamak mümkün mü? Şimdi bize ‘herkes sıkıntı çekiyor, yoksulluk çekiyor’ diyorlar ama kadınlar bir başka yaşıyor bunları. Dayak, küfür, hakaret… bunları söylemiyorum bile. Ben de yaşadım hepsini. İşin kötüsü bunları kaderimiz sanıyordum. Başka türlüsü gelmiyordu aklımıza. Öyle ya annemiz de çekmişti bunları, onun annesi de. Öyleyse normaldi bunlar.”

Çalışmak, başkasına muhtaç olmamak…

Söylediklerine itiraz edercesine kaldırıyor bütün konuşma boyunca eğdiği başını. “Normal değil bunlar, kader değil demeye ne zaman başladım bilmiyorum. Bir yerde değiştim, ağırıma gidiyordu artık. Dokunuyordu yapılanlar. ‘Olmaz’ diyordum kendi kendime. ”

Burada bir kahkaha patlatıyor, anlamıyoruz önce, söze başlayınca nedeni de anlaşılıyor kahkahanın: “ Önce tabii, ‘olmaz’ı kendi kendine diyorsun; cesaret yok, itirazını sadece sen duyuyorsun. Ne zaman, nasıl değiştim bilmiyorum. Belki çalışmak, başkasına muhtaç olmamak, kendi gücünün farkına varmak. Bunlar değiştirdi, belki başka şeyler. Ama dünkü Kader değildim artık. Uzun zaman sadece ben bildim değiştiğimi, itirazlarımı. Bir yerde patladı sonra. Herkes duydu. Şimdi her şey yolunda mı, dersen, değil. Bir sürü sorun, sıkıntı. Çocukların okulu, yoksulluk, daha sayamayacağım bir sürü şey.”

Yaşamı biz kadınlar güzelleştireceğiz!

Şimdi bu sıkıntılara rağmen bir şeyler yapmaya çalışıyor Kader. Tek başına hayat mücadelesi vermenin hayatını değiştirmeye yetmeyeceğini biliyor, o yüzden de örgütlü mücadele etmek gerektiğini düşünüyor. Hemen komşusundan, mahallesinden başlamış çalışmaya, attığı adımlardan biri de memleketi yönetmeye talip olmak. Bunu da kendi sesini mecliste duyuracağını düşündüğü aday için canla başla çalışarak gerçekleştirdi. Biliyor ki asıl iş bundan sonra, meclise göndererek bitmiyor iş, şimdi mecliste duyulacak sesinin daha gür çıkması için çalışmaya devam etmek lazım. Hem kendisi için hem yaşadıklarını kader sanan bütün kadınlar için. “Zor zamanlardan geçtik. Şimdi bir sürü zorlukla hayatımızı sürdürmeye çalışıyoruz. Ben şimdi mücadele ediyorum, hayatımı değiştirmek için. Zor tabii, herkes bir şey söylüyor. Eş, çevre, hele ki diğer kadınlar. Ama olsun bir şeyler değişmeye başlayınca onlar da anlayacaklar. Şimdi sadece kendimizden konuştuk, ben sadece kadınların sorunları çözülsün diye değil, en çok kadınların canını acıtan, onların ciğerini yakan bu savaş bitsin diye de mücadele ediyorum. Ve ben inanıyorum ki hayatımız daha güzel olacaksa, bunu biz yapacağız. Yoktan var eden, tencereyi kaynatan, bulup buluşturup çocukları okutan bizler.  İşte bütün bunları hayatımız daha güzel olsun diye yapacağız, yaparız.”

Kader bütün kadınlara çağrı yaparak sonlandırıyor sohbetimizi “ben diyorum ki kadınlar artık işe koyulsunlar. Razı olmasınlar, razı değiliz desinler, diyelim. Ya, biz de insan gibi yaşama hakkına sahibiz, biz de insanız ve insan gibi yaşamak hakkımız. Haydi, kadınlar iş başına…”

Evrensel'i Takip Et